Bakırköy Kadın Cezaevi'nden Çağrı: Kitaplarımızı İstiyoruz

"Haklarımız kişi başı 15 kitapla sınırlandırıldı. Aklın, mantığın hesabına uyuyor elbette! Mantık beklememeye alışsak da kabullenmeye alışmadık. Bu nedenle size sesleniyoruz. 15 kitaba ne sığar sizce?"

9 Temmuz 2016

Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevi'nden bir grup mahpus, Barış İçin Akademisyenler yazışma grubuna bir mektup yolladı. Çağrı niteliğindeki mektupta, cezaevinden uygulanmaya başlanan kişi başına 15 kitap sınırlaması eleştirildi ve Haziran ayından beri dışarıdan gönderilen kitaplara yönetim tarafından kendilerine verilmediği vurgulandı.

Daha önce 2013 yılı Ocak ayında Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi, de 10 kitap sınırlaması kararı almıştı. Kitap sınırlamasının kaldırılması için mahpuslar kampanya başlatmıştı. Hükümlü Özkan Kart mevzuatta karşılığı olmayan bir sınırlama olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştu ancak mahkeme "ifade özgürlüğü sınırlaması değildir" kararı vermişti. Kart davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürdü.

Nevşehir E Tipi Kapalı Cezaevi'nde ise 2014'te yangın önlemi olarak benzer bir sınırlama getirilmişti.

Bakırköy Hapishanesi Özgür Kadın Tutsakları adına yazılan çağrı metni şöyle:

Çağrımızdır

“Hürriyet hepimize yetmiyor

Hürriyet hepimize yetebilir

ve sevda kederi,

                hastalık kederi,

                               ayrılık kederi

                                      kocalmak kederinden gayrısı

   aşmayabilir eşiğimizi

Kitap hepimize yetebilir

Ormanlardaki kadar uzun olabilir ömrümüz

Yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın

               çocukların avuçlarıyla birlikte,

boşluğun kenarına çıkmasın resimcikler,

yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim”

                                                                               (Nazım Hikmet)

 

Merhaba,

Size Bakırköy Kadın Hapishanesi’nden yazıyoruz. Hürriyet hepimize yetebildiği halde fiziki olarak bize yetmedi. Daha doğrusu biz hürriyete göre olduk değil, birileri hürriyetimizi kısıtladığından yetmedi. Biz burada olduğumuzda kendileri daha iyi çalıp çırpabildiği için biz özgür tutsakların hapishanelerde olması uygun görüldü(!)

Hürriyetimiz fiziki olarak kısıtlanmış fakat yüreğimiz dünyanın bir ucundaki çocuğa atılmış tokadı hissedecek kadar özgürken, şimdi kitap da yetmiyor. Kitap hepimize yetebilir, öyle değil mi? Hayır, yetmemeli onlara göre. Nasıl ki biz tutsakken egemenler bir alabildiğine özgürce çalıp çırpabiliyor, katledebiliyorsa kitap da tutsak olmalıdır çünkü o bizi özgür kılandır. Biri bizi alır Çin’e götürür mesela, biri Latin Amerika’ya… Biri sokaklara, dağlara, kan revan Kürdistan’a bir ananın cenazesine, biri yemyeşil Karadeniz’e götürür. Biri alır Çakırcalıyı efemiz kılar Ege’de, biri Çukurova’nın sıcağında terletir İnce Memed’le… Biri bozlak söyletir sapsarı, kupkuru Anadolu’da… İsteriz ki yüreğimiz ve beynimiz kadar özgür olsun kütüphanemiz de.

Fakat engellendi kitaplarımız. Haklarımız kişi başı 15 kitapla sınırlandırıldı. Aklın, mantığın hesabına uyuyor elbette(!) Mantık beklememeye alışsak da kabullenmeye alışmadık. Bu nedenle size sesleniyoruz.

15 kitaba ne sığar sizce? Ufkunuzun neresini sığdırabildiniz? Umutlarınız, düşleriniz ve müthiş bir bilgi açlığınız varken 15 kitap ne demektir?

- Yetin demektir mesela, bu kadar oku demektir

- Okuyacağını ve bunu ne zaman yapacağını ben belirlerim demektir

- Okuma, düşünme, sorgulama demektir.

ki Ahmed Arif’ten biliriz öylesi “yosun solucan harcıdır”. Ne yapmalıyız o halde burada? Sabah kahvaltı yapıp öğle yemeğini bekleyebiliriz. Öğlen yemek yiyip akşam yemeğini bekleyebiliriz. Akşam yemek yiyip uyuyabiliriz. Su da içebilir mesela, o hakkımız henüz alınmadı elimizden. Tuvalete de gidebiliyoruz hapishanede. Hani F-Tipleri açılırken tanıttıkları gibi her hücrenin tuvaleti de vardır koğuşumuzda (“Olmamalı mı?” derseniz o F-Tiplerinin açılma sürecinde en büyük malzemesiydi iktidarın, araştırabilirsiniz). Yani solucan da yaşayabiliyor böyle…

Peki insan?

Çok uzun da tutmadan meramımızı sonuçlandırmak istiyoruz. Haziran ayından itibaren dışarıdan gönderilen hiçbir kitabımız verilmedi. Kişi başı 15 kitap sınırlaması getirildi ve Haziran ayının sonuna kadar 15'ten fazla kitaplarımızın idare tarafından alınacağı söylendi ve alınacağı söylenen tarih “bayramdan sonra”! Peki, biz ekmek kadar su kadar hatta ondan öte yaşam demek olan kitaplarımızı verecek miyiz? Hayır! O halde onları almaya gelmek demek can almaya gelmek demek; saldırı, işkence, katletmek demek!

Bu kararın hukuki, mantıki, insani hiçbir yanı yoktur. Uygulanamaz, buna izin verilemez! Aylar önce 2015 yılının son aylarında yine kitaplarımız engellenmeye çalışılmıştı. O zaman kararın alınmasında etkili olan hapishane idaresi eğitim biriminden sorumlu 2. Müdür ile bu durumu konuşmak istediğimizde “Siz akademisyen misiniz ki kitap yazabilesiniz” sözleriyle karşımıza çıktığında kendisinin cahilliğini anlatmak için dilimize gelen ve sizin de aklınızdan geçen birçok şeyi söyledik. Aklımızdan Yaşar Kemal gibi onlarca aydınımız geçti liseden mezun olamamışken, işçiyken, emekçiyken yani hayatın tam ortasında ufkunu kitaplarına taşımış… Pekiyi bu kafa yapısına hangi ufuktan bahsedebiliriz? Hala aynı mantıkla kitaplarımızı engellemeye çalışıyorlar.

İşte tam da burada dur demek gerekir. Bu nedenle size yazıyoruz. İnsanın duygu ve düşünceleriyle bütün varlığını solucan harcı saymıyorsak buna karşı çıkmalıyız. İnsan olduğumuz ve kafamızın içi ışıltılı aydınlıklar gibi olduğu için…

“İnsanlar sizi çağırıyorum:

kitaplar, ağaçlar ve balıklar için

buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için

üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için”

Kitap hepimize yetebilir!             

Bakırköy Hapishanesi Özgür Kadın Tutsakları

(HK)

Kaynak: BİANET