Bir kaç satırlık mektubun verdiği mutluluk

 

Zindanlardan yükselen SESLER

Gül Güzel

8 Mart vesilesiyle 2019 yılında, cezaevlerindeki kadın arkadaşlarımıza kartlar yollamıştım. Bu kadın arkadaşlardan Gebze Cezaevinde hükümlü bulunan Özlem Aydın, cevap yazan ve yazdığı mektup ile beni çok mutlu edenlerden biri oldu. Posta kutusunda aldığım mektubu dikkatlice zarfa zarar vermeden, heyecan ile açtıktan sonra, yolda yürürken okumaya çalıştım. Çünkü otobüs durağına gidene kadar sabretmek zor gelmişti. Siyah kalemle beyaz kareli beyaz sayfa üzerine inci gibi dökülen sözcükleri okudukça, duygularım da Zindanların üzerinde gezmeye başladı. Şimdi sözü fazla uzatmadan Özlem Aydın arkadaşın mektubunu yeniden okumak istiyorum.

***

Sevgili Gül Merhaba,

Beni tanıyor musun bilemiyorum. Ben Dersim’liyim ve canım memleketime 20 yıl olacak ki hiç gitmedim. 20 yıldır devlet mahpuslarındayız. Tabi başımıza her gün yeni çoraplar da örüyorlar. Benim cezam, düz mantığa dayandırılıp uzatılmış. Normalde 2029’da çıkacaktım. İnfazımı yaktılar; 2034’te çıktı. Bu da yetmemiş devlete, şimdi de 2050’ye çıkarılmış... Devlet aklı işte ne diyeyim... yeter ki ceza – ceza çektirmek olsun, orda bitiveriyor...Neyse canım, kısaca böyle. Yani mahpusluk serüveni uzuncadır. Mahpusta yaşamamı güzel yaşamak da önemli. Zordur ama güzelleştirmek insanın elinde... Bunun için insan kişiliğinde gerçek manada iyiyi, güzeli çoğaltmalı. Başka da çaresi yok. Ne kadar çok kişiliğimizdeki kötü yönleri törpülersek, o kadar yaşam güzelleşir ve anlam kazanır. Kadının mahpus tarihi ve mahpusta yarattığı güzellikler, özgür yaşamının ağır bedelini hayli pahalı ödese de, geleceğe dönük özgür, eşit yaratım noktasında güzel yol katlettik. CanımLeyla’mız ve diğerleri bugün öndeler. Ama hapishanedeki kadın, kadına dair yeni bir model çıkarmıştır. O da topyekûn saldırı ve teslimiyet dayatıldığında uzlaşılmaz bir irade açığa çıkarıyor ve sistemin karşısına dikiliyor! Her dönem böyle olmuştur...

 

Sevgili Gül,

Senden güzel bir kart aldım. İçim ısındı. Güzel şiirinle kalbim çarptı deli gibi memleketimi, dağlarımı, halkımı, canın cananı çocuklarımızın çağıl çağıl akıp giden Munzur, Fırat, Dicle yüceliğinde kalbim çarptı...Hayatın yanan yüzü daima biz olduk. Yüzyıllık yangın çarpar daima tarihin yaşlı-genç gözlerimize. Kapatsan bir anlık gözlerini yine usuldan biriktirdiğin sızılar gelir hayatın en reel noktasında durur... İçerde betonlar daima soğuktur ve üşütür tutsak bedeni. Dışarda akıp giden hayatın akışında olamamak daha fazla üşütür, ülkem yangın içindeyken. Cizire’ye buradan bakmak nasıl bir duygu bilirmisiniz? Ya da Sur, Gewer, Colemerg dışarda hava bir kez yanarken, biz iki kez yandık. Bize hiç bir zaman uğramazsa da hak, adalet, hukuk için içerde var gücümüzle mücadele ettik. Dışarda üşüyen, titreyen tüm canların siperi olmayı öyle çok isteriz ki. Yanarken dışarda canlar, içerde bakmak, görmek, hissetmek olabildikçe derinden yanmanın sebebi sonucu oluyor. Tutsaklıkta yaşadığımız herşey çok daha derin etki yaratıyor bizde. Zira buzdağının görünmeyen yüzüne bakmayı öğreneli çok oldu. Her olay, olgu düz bir mantıktan geçmiyor. Bilinç, duygu vb ile çarpışan onlarca şey. Dedim ya bizler egzoz ile elini ısıtan Suriye’li çocuğu gördüğümüzde, çokça soğuktan elimizi kaloriferden çeken ve mevcut durum karşısında derinden sarsılan bireyleriz. Mahpus, insanı fazla hassaslaştırıyor. İnsan duygularının doruğa çıktığı yerlerdir. Fakat mantıken, bilinçten azade değildir. Sevgili Gül, Kart’ın destek amaçlı iyi bir zamana denk geldi, doğrusu güzel oldu...

Buradaki tarih yolcuları iyidir.

Sağlıklarında şimdilik bir sorun yok; sonrasına bakacağız.

Selamını aldım, düştüm yola geldim. Dilerim mutlu ederim seni. Sana seni mutlu edecek bir gelişmeyle gelmek isterdim. Ne yazık ki süreç devam ediyor ve zindanlardakilerin kararından, coşkusundan taviz vermesi mümkün değildir. Yani tüm yönelimlere rağmen güçlü bir direniş çizgisi örüldüğü çok açık. Zaman epey ilerledi. Ben süreci biraz 19 Aralık sonrasına benzetiyorum... Mevsimler boyu yaşadıklarımız ve ilk g.o şehitler ile Newroz’da çektiğimiz zılgıt ve fakat peş peşe verdiğimiz şehitlerimiz sessizliği kıramadı...Dolayısı ile karınca kararınca ses olmak gerekir. Yoksa üzülmek yetmez. Toplumsal bir olgu haline gelmiş olan tecrit gerçeğine, toplumsal karar ile yanıt vermek örgütsel bir zorunluluktur. Toplum tecrit edilmişdurumda!

Canım birazdan mektup toplamaya gelirler. Buradan sana sıcak ve özlem yüklü selamlar iletiyorum...Sevgiyle, özlemle. O8.04.2019

Özlem Aydın, M Tipi Hapishane, A- 9, Gebze/Kocaeli, Türkiye