Bir Yolculuk Hikâyesi

Karanlık yeni çökmüştü, kapı hızlı hızlı vuruldu. Annem kapıyı açtı daha önce görmediğim bir adam.

'' Abla, Ali abiyi kahveden aldılar '' dedi.

Adam çekip gitti karanlığa, biz kapıda kaldık. En küçüğümüz iki ay önce doğmuş olan erkek kardeşimle komşuların deyimiyle 'ortada kalmıştık.' 1 Mayıs Mahallesinde seksen darbesi kapımıza dayandığında... Annem günlerce ağladı, saçlarını yoldu, babama seslendi.

'' Ben dört çocukla ne yapacağım? ''

Yanıt veren olmadı.

Komşularımız anneme beni ve bir küçüğümü yurda bırakmasını önerdiğinde onları dinlediğimden habersizdi. Erkek kardeşime geceleri sırayla bekleyelim desem de kardeşim hep uykuda kaldı, bense birkaç gece bekleyebildim. Neyse ki annem bizi yurda vermedi.

YOLLARA DÜŞME VAKTİ

Babamı kimse görmemişti, kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Annem bu acıya çaremi, dilimlediği patatesleri alnına sarıp yarı ölü evin içinde gezinmekte arıyordu. Ağlamaktan yorulduğu bir gün ''Gidiyoruz! '' dedi. Bir elinde benim elim, diğerinde çamaşır poşeti Ümraniye Karakoluna gittik. Böyle biri yok! Dedi kapıdaki polisin biri. Biz umudumuzu yitirene kadar gitmeye devam ettik. Sonra 1. Şube ' ye gidip sorduk .''yok'' dediler yine. Onlar yok dedikçe annemin yanakları çöktü. Onu öyle görmek içimdeki isyanı acıya dönüştürdü.

İki hafta sonra okula başlayacaktım, babam önlük, çanta ayakkabı almış, annem de dantel yaka işlemişti. Heyecanım yarım kaldı. Arkadaşlarım gitti okula ben gidemedim. Babam yokken okula gitmem anlamsızdı. Annem bir öğle sonu beni kapıya çağırdığında uzun boylu, sarı saçlı, genç adam yanındaydı.

'Benim sınıfımdasın neden okula gelmiyorsun? Diye sorduğunda omuzumu silktim.

Eğildi kocaman mavi gözlerini gözlerime diktiğinde ağlamaya başladım.

'okula gelmezsen baban duyduğunda üzülür. Okuma yazmayı öğrendiğinde ona mektup yazarsın deyince sustum. Ertesi gün, Şehitlik ilkokulundaydım.

Babamın tutuklanmasıyla annemle ilişkilerim farklılaşmaya başladı. Babamı seven ben şimdi ona yaklaşıyordum. Misafirden oturmaya yer bulamadığımız salonumuz şimdi bomboştu.

Mahallede nöbet tutan abiler, ablalar ne evimize geliyor ne de nöbet tutuyorlardı. Mahallemize sessizlik çökmüştü.

Bir mi iki ay mı geçmişti tam hatırlayamıyorum şimdi. Öğleye doğru kız kardeşim:

Anne gel babam yaşıyor! Anne gel babam yaşıyor! Bağırmasıyla kapıya çıktık. Babam polis otosunda oturuyordu. Oldukça zayıflamış, kafasındaki şişlik dikkatimi çekmişti. Koşup seslendim bana baktı, gülümsemedi. Şişman adamın biri beni itti. Askerler eve girip evi aradılar. Biz annemin yanında, küçük kardeşim annemin kucağındaydı çatıda üç çuval kaset buldular. Mahsuni Şerif, Şivan Per ver 'in kasetleriydi. Komşularımızın çoğunda olmayan teybimizi yere vurduklarında korkudan sıçradık. Teybi yerden alırken ağladım. Kız kardeşim sevinçle ; '' Anne babam yaşıyor ' diyordu.

HAPİSHANE KAPILARI

Sadece biz değildik sevdiklerini arayan, görmek için can atan. Mahallemizin aşağısına Mandıra ’ya yakın Elif Külekçi, kızı Pınar, oğlu Seyit abileri Mustafa 'yık merkezde oturan Fatma Tan, kocası Sabri’yi görmek için sabahın beşinde bizim evde olurdu.

Günün ilk ışıklarını Elif teyzenin kahkahalarıyla karşılardık. Orta boylu, şişman Elif teyze siyah saçlarını arkadan toplar, esmer yanaklarından gülücük eksik olmazdı. Annemin yeni arkadaşları, bizim en yakınımız; ziyarete birlikte gidip gelen kadınlar olmuştu.

Annem beni erkenden uyandırır, gidene kadar yapmam gerekenleri sıralardı : “ Çayı ısıt, peynir dolapta. Okula gideceğiniz zaman halan gelecek, o çocuğa bakar. ” eğer kışsa sıraladığı işlerin yanına sobayı yakmayı da eklerdi.

Halam bir süre sonra küçük kardeşime bakma istemedi. Annem çareyi küçük kardeşimin ayağını iple divana bağlamakta buldu. Okuldan eve hep koş koşa geldiğimi hatırlıyorum. Gelir gelmez kardeşimi o ipten kurtartırdım.

ÇOCUKLARIMI BIRAK, ÇEK GİT!

Babam tutuklanmadan önce yük gemilerinde, yükleri taşıyan hamalmış. O varken durumuzu iyiymiş. Annem öyle anlatırdı. O yokken durumuz çok kötüydü. Amcamın her ay anneme verdiği bir miktar parayla idare etmeye çalışırdık. Annem bakkalın borcunu mu versin, babamı ziyarete mi gitsin şaşırırdı. Biz aç kalsak da kimseden bir şey istemezdik. Annem öldürürüm sizi derdi. Öyle gururluydu. Bir gün komşularımızdan bir abla anneme:

“ Abla bu böyle olmaz, gel Tekel ‘ de iş bulduk sana. Sigortan olacak, çocuklarda kreşe gidecek, duraktan servis alır seni .” deyince annem:

“ Yapabilir miyim? Diye sordu çekinerek. ‘Yaparsın tabii.’ deyince abla, annemin gözleri parladı.

Annem o hafta ziyarete Sultanahmet Hapishanesine gittiğinde babama Tekel ‘ de iş bulduğunu, çalışmak istediğini söylemiş, babam öfkelenmiş.

“Ne oldu sana iki günde, kardeşim bakmıyor mu, kendin nereye gidiyorsan git! Çocuklarımı bırak! ” demiş.

Annem ağlaya ağlaya komşumuza anlatırken, kapıda ağlayarak dinledim. Zor durumdaydık, ekmek alacak paramız yoktu. Babamsa annemin çalışmasına izin vermediği gibi annemi aşağılıyordu.

Oysa annem o güne kadar babam ve arkadaşlarına çay ve yemek yapmıştı. Çalışmak onun için zor olsa da bizim için istiyordu.

Babamın bu tutumu ben de kırgınlık yarattı. Annem gibi olmayacağıma, asla bir erkeğin eline muhtaç kalmayacağıma kapıda annemi ağlayarak dinlerken yemin ettim.

Annem sonra gizli gizli ev işlerine gitmeye başladı. Gizlediği kişi babamdı, amcamdı. İki gün öğleye kadar çalışmaya başladı. Onu soran olduğunda Elif Yengem ‘ lir de olduğunu söyleyecektim. Amcam ve babam durumu kabullenen e kadar böyle devam etti.

Annemin temizliğe gittiği ilk günlerdi akşam oldu annem gelmedi. Korktum. kardeşlerimi alıp Döne Ablaya gittim . “ Anneniz gelir şimdi, Araba bulmamıştır. “ deyip bizi yatıştırdı. Meğer annem okuma yazması olmadığı için yanlış bir minibüse binmiş. Eve geç gelmişti. Sonraları anneme yalvardım. Yazın okulumuzda açılan okuma – yazma kursuna katıl, diye. “Bu yaştan sonra. ” diye utanarak gitmedi. Okuması yazması olmadığı için yanlış minibüse binen annem Suadiye, Acıbadem, Caddebostan ‘a ev temizliğine gide gele yolları başka dünyaları hayatları görüp, onların pisliğini temizleyip, soluğu mahallenin çamurunda alırdı.

Annem 19 ‘unda evlenip İstanbul ‘ a gelmişti. Ama İstanbul ‘un ne minem bir şehir olduğunu bilmiyordu. Onun dünyası evi, mahallesi kadardı. Babam ve arkadaşlarına çay taşırken onların tartışmalarında duyduğu ‘ Patronu, Ağayı ‘’ babamın tutuklanmasıyla yüz yüze kaldığı yaşam mücadelesinde öğrendi. Annem 12 Eylül ile birlikte karakol önlerinde, hapishane kapılarında, gittiği ev temizliğinde gerçek hayatı tanıdı. Değişti.

Annem, babamın öfkesi dinene kadar ziyarete gitmedi. Araya zaman girince tekrar ziyaretlerine gitmeye başladı. Biz anneme yalvardık .” Anne, ne olur bizi de ziyarete götür. “ “Param yok .” dedi. Çok sonra öğrendim ki babamın başka eşi varmış bizim nüfus cüzdanımız yok diye gidemiyormuşuz ziyarete. Kıymet Ana iki yıl önce vefat etti. Ölene kadar babamdan boşanmaya da yanaşmadı. Ben ortaokula başlayacağım zaman kanun çıkmış, biz annemin üzerine yazılarak nüfus cüzdanımızı alıp ziyarete gidebilmişiz.

Annem ile babam hala evli değil. Bu yaştan sonra deyip resmi nikâh kıymıyorlar.

Annem 12 Eylül darbesinin altında ezilmedi. Zaten hayatında omuzladığı yükler ağırdı. Darbe süreci acımasızca beklemediği bir anda karşısına çıktı. O pes etmek yerine mücadele etmeyi seçti. Evlere temizliğe giderek ekonomik bağımsızlığını kazandı, çocuklarını büyüttü. Bir defa olsun komşularla kavga ettiğini duymadım. Sesi, ağıtları sadece evimizin duvarlarına yankılandı.

Sokakta gülmez, hep kaşlarını çatardı. Kocası hapiste olan bir kadın olarak ‘’ namus’’ unu böyle korumaya çalıştı. Annemin yolculuğu 12 Eylül darbesinden önce başladı.

Dilini, kültürünü bilmediği büyük şehir göç ederek zorlaştı. Bir türlü bitmedi, babam çıktı, ben girdim hapishaneye…

16 Eylül 2016

ZELİHA BULUT

Kadın Kapalı Cezaevi Gebze / Kocaeli