Türkiye’deki F Tipi hücre Cezaevlerine ve hem de Kızıl ordu elemanları için Stuttgart-Stammheim’da yapılan F Tipi Cezaevi tarihine de değinmek istiyorum…
Sebebi bilinen veya bilinmeyen Cezaevlerindeki siyasi rehin tutsakların ölümleri hepimizin sorunudur ve olmalıdır da. Çünkü onlar, sadece siyasi görüşleri, mücadeleleri ve sistemden yana olmadıkları için içerdeler. Bu mahkumlara verilen cezaları okuduğumda insan olmaktan utandığım çokça olmuştur. Hangi suç veya gerekçeyle bir insana siyasi duruşundan dolayı ağırlaştırılmış müebbet ve artı 374 yıl hapis cezası verilir ki? hangi mantık-Anayasa- Hukuka uyar ki böyle bir ceza kararı? O yüzdendir ki özellikle F Tipi cezaevlerinden son günlerde üstüste çıkan ölüm haberlerini derinlewmwsine düşünmemiz gereğini de beraberinde getiriyor. Son 4 yılda cezaevlerinde kötü muamele, beslenme ve şartlardan dolayı kansere yakalanan 41 kişinin cenazesi çıktı. Bunların yanı sıra niçin öldükleri tespit edilmeyen edilemeyecek olan Garibe Gezer ve Enver Erkmen gibiler de maalesef bu katara son günlerde eklenenler…
Son aylarda neredeyse her gün bir siyasi rehin mahkumun F-Tipi Hücresindeki ölümünü duyuyoruz. F-Tipi Hücrelerinde yalnız kalan bu mahkumların nasıl öldüğüne/öldürüldüğüne dair hiç bir kanıta sahip değiliz, olamıyoruz… Ölen tutsakların otopsileri bile kendi avukatlarının bulunmasına dahi imkan verilmeyen yerlerde ve çabuklukta yapılıyor…O yüzden F Tipi Hücre cezaevlerinin amaç ve tarihine biraz değinmek istiyorum çünkü faşizane yapılanmalar hep birbirlerinden örnek alıp, beslenirler. Aynı Adolf Hitler’in ’’Benim en iyi öğretmenim Atatürk’tür’’ demesi, Erdoğan’ın ise Hitler’in yolundan gitmesi gibi… F-Tipi hücre – Yüksek Güvenlikli Cezaevi denilen cezaevlerinde de bu örnek alma durumu genişliyor. Onun için hem Türkiye’deki F Tipi hücre Cezaevlerine hem de Kızıl ordu elemanları için Stuttgart-Stammheim ’da yapılan F Tipi Cezaevi tarihine de bu vesileyle bir nebze değinmek istiyorum.
Cezaevi içinde Cezaevleri
Türkiye’de şu anda 14 adet F Tipi Cezaevi bulunuyor. Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğü’nün bu cezaevleriyle ilgili verdiği bilgiler şöyle: “57 adet 1 ve 2, 103 adet 3 kişilik odaları bulunan cezaevi toplam 368 kişi kapasitelidir. Yani toplam olarak, F tiplerinde 5 bin 152 mahpus bulunmakta. Sirkülasyonu 3 ana koridordan sağlanan ve 5 bloktan oluşan 57 adet 1 ve 2, 103 adet 3 kişilik odaları bulunan cezaevi toplam 368 kişi kapasitelidir.”
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Adalet Bakanlığı’na yeni yapılan S Tipi cezaevleriyle ilgili bilgi edinmeye dair başvuruda bulundu. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün açıklamasına göre, şu an Türkiye’de 3 adet S Tipi Ceza İnfaz Kurumu bulunmaktadır. Bu kurumların fiziksel yapısı nasıldır?” diye sorulduğunda, Bakanlık soruya şu yanıtı verdi: “Söz konusu S tipi kapalı ceza infaz kurumları zemin ve 1’nci kat olmak üzere 2 kattan oluşmaktadır. Toplam 35 bin 811 metre kare inşaat alanına sahiptir. 3 kişilik ve tek kişilik odalardan oluşup 552 kişi kapasitelidir.” Yani sadece bir nevi F Tipi hücre cezaevinin S Tipi Cezaevi diye adlandırılması…Durum böyle olunca, ‘’tutuklu intihar etti’’ açıklamalarını galiba ilerde daha çok duyacağız.
Islahevi- Tek hücreli Cezaevi/Stammheim
Stuttgart – Stammheim Cezaevi, 1959-1963 yılları arasında dönemin en modern güvenlik bilgisine dayalı inşa edildi. 1970’lerin ortalarından bu yana en tanınan mahkumlar ve Kızıl Ordu fraksiyonunun da önde gelen üyelerinden bazıları burada kaldı.
Hapishane içinde hapishane:
Stuttgart-Stammheim Hapishanesinin ünlü yedinci katındaki hücre koridoru, Mahkumlar için zemin, ek güvenlik önlemleriyle bir “hapishane içinde hapishaneye” dönüştürüldü: 30 hücreli kısa kanat bölümü, 1974’te dört RAF mahkumunun gelmesi için tamamen temizlendi. Binanın dış duvarı da piyano klaviyesi modeli taklit edilerek, camlar arası beton bloklarla tutsakların hiçbir şekilde camlardan birbirlerini görmemeleri sağlandı. Gözaltındaki diğer suçluların da daha sonra burada barındırılması planlandı. Ama bu planlama, durum hiç gerçekleşmedi.
Kurum olarak, 1.binası(en büyük gözaltı evi), 2.binası ve yeni 3. bina olmak üzere, üç tutukevinden oluşmaktadır. Kurumun, demir çitler ve duvarlarla çevrili alanı 49.600 m²’dir. Ekim 2018’de aralarında PKK’li tutsakların da bulunduğu ortalama 768 mahkum bu kurumda gözaltında bulunuyordu.
Tek kişilik Hücre sistemi:
Kurum kapasitesi 787 mahkuma kadar tasarlanmış. Bu yerlerden dokuzu ulaşımdaki kadınlara, kalan 778’i ise normal gözaltındaki erkek mahpuslara yöneliktir. Yaklaşık 600 hücre, bireysel hücrelere veya ortak hücrelere bölünür. Ortak hücrelerde ise 2 ila 4 mahkum bulunur. Bu cezaevinde, çeşitli şirketlerden 250 civarında elemanlar istihdam etmektedir.
ÖLÜM GECESİ 18 EKİM 1977- Alman Sonbaharı
Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) örgütünün tutuklu liderleri Andreas Baader, Gudrun Ensslin ve Jan-Carl Raspe’nin Stuttgart hapishanesinde, 18 Ekim 1977 gecesi hücrelerinde intihar ederek öldükleri gece olarak bilinir. Stuttgart/Stammheim’Cezaevindeki bu ölüm olayında yine RAF üyesi olan Irmgard Möller ise ağır yaralı olarak kurtuldu.
Olay, RAF’ın ikinci neslinin hapsedilen birinci nesil teröristleri serbest bırakmaya çalıştığı sözde Alman Sonbaharı’nın sonunu işaret ediyordu. Bu da, Schleyer’in kaçırılması ve “Landshut” uçağının kaçırılmasıyla yakından ilgiliydi. Mahkumların ölümlerine yanıt olarak, RAF tarafından kaçırılan Hanns Martin Schleyer aynı gün öldürüldü…
HUKUKEN ASLA AYDINLANMAYAN İNTİHAR OLAYI
Stammheim Cezaevindeki ölüm gecesi hakkında çok sayıda spekülasyon ve komplo teorisi vardı-var. Mesela bu kadar yüksek güvenlikli hücrelerde tutulan tutsaklar intihar etmek için silahları nasıl buldular veya kimlerden aldılar…??? O yüzden bu denli yüksek güvenlikli mekandaki intiharların, Devlet gözetiminde gerçekleştiği veya devletin talimatı doğrultusunda bu cinayetlerin işlendiği yolundaki söylem, söylenti ve kompl teorileri hiç aydınlanmadı, aydınlanmayacak da…”kaynak – Wikipedia)
Tıpkı bugünlerde Türkiye F Tipi(Yüksek Güvenlikli) cezaevlerinde zuhur bulan ölümlerde olduğu gibi…
CPT
F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinden bahsederken, Avrupa Konseyi İşkence önleme ve İnsanlık dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezanın Önlenmesi Komitesi (CPT)’den de kısa da olsa bahsetmek gerek.
Bu komite Avrupa Konseyi bünyesinde çalışan bir kurum. Yaptırım yetkisi olmayıp, tavsiye etme yetkisine sahiptir. Araştırma yapacağı ülkeye gitmesi için de o ülkenin kendisini davet etmesi gerekir… Ayrıca gittiği Türkiye gibi ülkelerde içişleri bakanı, güvenlik sorumluları vb. mercilerle bilgi alış- verişinde bulunur. Brüksel’e döndükten sonra da resmi gözlem raporlarını gittiği ülkenin müsaadesi dahilinde yayınlar ve o ülkeye yaptırım değil, tavsiyelerde bulunabilir…Onun için bazı gruplar, devlet ve insanlar CPT’nin bu yetki alanını aşması ve yapılan kötü muamele, işkence, insan onurunu zedeleyen muameleleri tespit ettikten sonra yaptırıcı yetkisini kullanmasını ister veya beklerler… Mesela metinde olduğu gibi CPT’nin 2017’de Türkiye’ye gittikten sonra 2019 raporuyla birleştirerek yayınladığı metinden kısa bir kesit,’’ İşkenceyle Mücadele Komitesi’nden on uzman, bir hafta boyunca Türkiye’nin batısındaki İstanbul ve İzmir’de çok sayıda polis karakolunu ziyaret etmiştir. Ayrıca idama mahkum edilen Kürt lideri Abdullah Öcalan’ın hücre hapsinde tutulduğu İmralı adasındaki cezaevini de incelediler. Raporda, Öcalan’ın tutukluluk koşullarının çok iyi olduğu belirtildi. Yeterli gün ışığı alan 13 metrekarelik bir hücrede oturuyor ve dört doktor tarafından bakılıyor…
CPT yaptığı Ana tespit ve sonuçları, raporların özetlerinde belirtmiştir. Türk makamları yanıt beyanlarında CPT’nin tavsiyelerini uygulamak için alınan veya alınması planlanan önlemler hakkında bilgi vermektedir. İşkenceyle Mücadele Komitesi, raporlarda dile getirilen konularda Türk makamlarıyla diyaloğu sürdürüyor. CPT’nin raporları ve Türk makamlarının açıklamaları Türk hükümetinin talebi üzerine yayınlandı.
Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 23.12.2021
Kaynak: Avrupa Demokrat
- 38 gösterim