“Neolitik paradigmanın, doğal toplumun yaratıcısı ve inşacısı ana tanrıça kadını Star’lardan, kurnaz ve gaspçı erkek iktidarı Enki’lerin el koyduğu, doğal toplumun özgürlük ve yaratım yasalarını, ME’lerini, tekrar alma mücadelesi yürüten İştar’lara, Zerdüşt bilgeliğinden, Hallacı Mansur’lara, Pir Sultan’lara, Şeyh Bedrettin’lere, Mevlana ve Şems’lere, Babek’lerden, Marks’lara, Roza’lara, Clara’lara, Mahir’lerden, Deniz’lere, Hakilere, Mazlum’lara, Kemal’lere, Sara’lara ve Güneş’e dek; Demokratik uygarlığımızın yaratıcı, oluşturucu, geliştirici ölümsüz, özgürlük abideleridir.”
Kemal DEMİRBAŞ
Yüksek Güvenlikli Hapishane C blok C-3/5
Döşemealtı/ANTALYA
ZAMANI SEVMEK
Daracık hücremde, her sabah olduğu gibi yine diğer hücrelerde kalan hevallerden birinin, çok canlı ve zinde “Roj baş hevalno, roj baş” sesiyle erkenden uyanıyorum. Beş adımlık hücremde bir yandan yatağımı düzeltirken, bir yandan da hevalimin “Roj baş hevalno” deyişindeki, seslenişindeki o büyük, sıcacık duygusunu hemen fark ediyorum.
Ses hayli can, heyecan ve enerji dolu, yüklü. Ama tüm bu önemli ve çok değerli olguların ötesinde, üstünde fark ettiğim çok daha yüce şey; sesteki o yoğunlaşmış, derinleşmiş, yerelleşmiş, evrenleşmiş büyük sevgi ve bağlılık duygusuydu. Bu duyguyu, duygudaki var oluş yoğunluğu, sevgi ufku, derinliği, genişliği ve gücü fark etmek, fark etmekle birlikte olanca bütünlüğüyle hissederek yaşamak beni hava gibi, su gibi içine çekti. Fark etmek, fark ettiğimi hissederek, anlam yoğunluğunda yaşamak, muazzam enerjiyle dolu, yüklü muhteşem bir andı.
Durup derin ve sıcak nefesler alıp verirken, “Hezkirina ji Zeman-Zamanı Sevmek” diyen sesimi duydum. Zamanı sevmek nasıl bir anlam, nasıl bir bilinç ve nasıl bir hakikat oluşturuyor?
Belki de şöyle bir cümle ile başlamak gerekiyor: Derin sezgiselliğin bütünlüklü ve çok geniş bir ufukla uyandırdığı hissetme gücüyle fark etmek, en net ve en yüce, en evrensel hakikatin kıyılarına hayli yakınlaştırabilir. Böyle bir sezgisellikle, böyle bir hissedişle insanın algı, idrak, anlama ve anlamlandırma zihinselliği ve gücü, adeta ışığın aydınlığına dönüşüyor ve akıyorsun. Nasıl ki ışığı oluşturan atomlar ve atomaltı parçacıkları inanılmaz bir denge, bilinç ve hassasiyetle yeni bir oluşuma akıyor iseler, varlık da mekandan taşan yeni zamanlaşmalar yaşamaktadır bu akışta. Burada, yeni zamanlaşmalar yaşamaktan kastım, zamanın oluşturucu, var kılan gücünden, zamanın sonsuz ve sınırsız oluşturucu hız ve oluşturucu gücünden doğan yaşama dair, yepyeni anlam ve hakikatlere ulaşmaktır.
Hezkirina ji Zeman- Zamanı Sevmek sezgiselliğinde, farkındalığında, hissedilişinde, algı, anlama ve anlamsallaşmasında varlık, bilinç ve oluşum yeni hakikatlere açılmakta, ulaşmaktadır. O zaman benlik ve bilinç net bir şekilde görecektir ki bilimsel ya da metafizik, hiçbir hakikat (varlık, bilinç, oluşum) senin varlığının dışında değildir. Tüm görünen, görünmeyen düşünsel veya maddi fenomenlerin öznesinde nasıl bir yerinin, renginin olduğunu sezmek, fark etmek ve anlamak ya da özne olarak onların benim varlığımda, bilincimde, oluşumumda nasıl bir yerinin, rolünün, işlevselliğinin olduğunu fark etmek ve anlamak, bilinci tikelden, yerelden evrene, evrensele doğru oluşum diyalektiğine taşımaktadır. Bu diyalektiğin ise zamanın oluşturucu gücünün sonsuz olasılıkları arasında gelişen bir formun oluşum disiplinine dönüşüm anlarını, zamanını izleyebilmek yaşamın büyüsüne, mucizevi büyüsüne gark etmektedir her zerresini insanın.
Zamanı sevmek, hakikate aşktır. Zamanı sevmek hakikati, yani özgür yaşamı sezmeye, bilmeye, tanımaya ve doğru anlamaya yaklaştıracaktır. Bilincin bu düzeyi bize, “yanlış hayatın doğru yaşanmayacağını”, ya da “doğru hayatın yanlış yaşanamayacağını” söyler. Doğru hayatın yanlış yaşanamayacağını, kendi anlam, hakikat, zaman aşkımızı yaşamanın o derin ve büyük önemini, maddi, manevi atomaltı evrenimiz, dünyamız bize zamanı oluşumunun hızı, oluşumun hızını da zaman olarak gösterecektir. Bu bize zamanı doğuranın oluşum ve hızı, oluşum ve hızı doğuranın zaman olduğunu söyler. Zamansız oluşum, oluşumsuz zaman mümkün olmayacaktır buna göre. Bu hakikat soyutu da, somutu da ihtiva edecektir. Zaman-oluşum soyutun da, somutun da anlamı, enerjisi ve dilidir. Bu anlamda zaman, sınırsız farklı varlık, bilinç ve oluşumunun bütünlüklü hakikatidir. Bunu sezmek, bunu duymak, anlamak ve yaşamak Fenafillah, Enel Hak, Nirvana bilgeliğini, mertebesini doğurmuştur. Zamanlı, oluşumlu ve yaşamlı (görünen, görünmeyen) olmak bu bilgeliğin anlam ve hakikat aşkıdır. Bunu tersinden de ifade edebiliriz. Bu anlamda hakikat aşkının evrensel bütünlüğünü kendi varlığımızın, zaman-oluşum diyalektiğinde yakalayabilmek, anlayabilmek, varlığa muazzam özgürlük bilinci, gücü ve maneviyatı yükleyecektir. Orta Doğu’nun anlam (özgürlük) ve hakikat arayışı geleneğinde Fenefillah, Enel Hak, Nirvana bilgeliği, özgürlüğü; özünde bilincin görünen ve görünmeyene dair zamanın oluşum, oluşumun zaman gerçekleşmesine tasavvufi, metafizik düşünce ve yoğunlaşma ile hayli yaklaşabilmiş olmasıdır. Zamanın oluşum, oluşumun zaman gerçekleşmesini, günümüzün bilim, bilimsellik düzeyi bilincimize, zihnimize kuantum biliminin atomlar ve atomaltı parçacıklarının işlevselliği olarak sunmuştur. Anlam ve hakikat aşkı sezgiselliğimiz, algımız, anlama ve yaşama gücümüzdeki varlık, bilinç, oluşum halimiz olan kuantum gerçekleşmesi (atomaltı gerçekleşmemiz), kuantum işlevselliği bize bunu görünen, görünmeyen her şeyde sezdirir, hissettirir, fark ettirir ve yüksek sesle söyler.
İnsan tarihimizde kendi varlık, bilinç ve oluşum halinde bu derin sezgiselliği, hissedişi, bu derin farkındalığı ve seslenişi tüm duyargalarıyla, tüm algı, idrak ve zihin, anlama gücüyle, doğru anlamlandıran ve yaşayan insan, doğal toplum ve bireyi olmuştur.
Doğal toplum insanın, toplumsallığının sezgiselliği; anlamlandırma özgürlüğü doğanın, evrenin tüm varlık, olgu ve çeşitliliğiyle, kendisi gibi zamanlı, oluşumlu dolayısıyla canlı, ruhlu (enerji yüklü) olduğuna dayalı animist sezgili, inançlı ve animist düşünceli toplum olmasını doğurmuştur. Toprağı, hayvanı, bitkiyi, taşı, kayayı, dağı, suyu, yıldızları, güneşi, ayı, bulutları, yağmuru, kısacası bir bütünen doğayı ve evreni kendisinin zamanlı, oluşumlu, yaşamlı olmasının olmazsa olmaz varlık, bilinç ve oluşum şartı, koşulu, imkanı olduğunu sezen, inanan, anlayan ve düşünen kök toplumsallaşma, kök hakikatimizdir doğal toplum. Doğal toplum, ağırlıklı olarak tanrıça kadının sezgiselliği, bilinci ve anlamlandırma gücü ve önderliğinde canlı yaşamsal hakikate dönüşen ilk toplum ve insan gerçekleşmemiz, formumuzdur.
Doğal toplumun animizim inanç ve düşüncesinde zamanın, toplumsallığın, canlılığın ve doğanın kutsallık algısı yatar. Bu kutsallık algısı doğada ve evrende her varlığın, var olma halinin diğer varlık ve var olma halleriyle mümkün olduğunu, gerçekleştiğini söyler. Bu inanç ve düşünce sistemi, bu kutsallık göklere çıkarılmış, soyut, bilinmeyen bir ilaha dayalı değildir, ya da metafizik bir ilahtan kaynaklanmamaktadır. Ana tanrıça kadın, toplumsallık, doğa, evren varlığı, bilinci, oluşumu; bu simbiyotik inanç, düşünce ve kutsallık paradigmasının doğuranı, yaratıcısı olmaktadır. Bu, doğa-evren atomaltı kozmosundan var olan, bilinç ve oluşumlaşan insan-toplumsallığın kendisini fark etme, tanıma, bilme ve anlamlandırmasıdır.
Sezgiselliğin, fark etmenin, anlamlaşmanın aşkında, aydınlığında kendimi toprakta, toprağı kendimde, kendimi taşta, taşı kendimde, kendimi hayvanda, bitkide, ağaçta, ormanda, yağmurda, karıncada bilirim. Kendimi güneşin, ayın, yıldızların beni zamanlı, oluşumlu, yaşamlı kılan, beni aşklı, sevgili, ahlaklı, özgür, güzel; beni bağımsız, bağımlı özleyen, seven ve kucaklayan kılan kozmosundan olduğumu bilirim. Kendimi bir annenin yüreğinden, gözlerinden dokunuşlarıyla yavrusuna kevser suyu gibi akıttığı o derya ve ummani sevgisinde bulurum, bilirim. Kendimi bir serçenin kanat çırpışlarının sesinde, enerjisinde bulur ve bilirim. Bir atın gözlerindeki anlam, anlamlaşma ışığının hakikatine dalarım. Bir kuzunun çılgınlar gibi meleyerek, koşarak annesini bulma çabasının zorunluluğunda, annesini çılgın bir sevinç ve sevgiyle emerken onun varlığıyla dolup taşmasındaki aşkın heyecan ve anlamının gücünde, güzelliğinde erir ve yeniden, yine oluşurum.
“Bunu derim ki toprak gibi kendinizi ekin, ekinlenin. İnsana, doğaya, evrene, toprağa, bitkiye, çiçeğe, ağaca, suya, balığa, kuşa, köpeğe, yılana, börtü-böceğe, yağmura, buluta, rüzgara, kara, dağa, vadiye, engine, zirveye kendinizi ekin ve bırakın onlar da kendilerini tüm varlık, bilinç ve oluşumlarıyla size eksin.” Hezkirina ji Zeman-Zamanı Sevmek, kendinden vermek, kendini ekmek ve ekinlenmekle kendi Enel Hak, Nirvana ve Fenafillah aydınlığımızın, bilgeliğimizin mertebesine yaklaşmak, imkan dahiline girecektir. Tarih bize, bu amaca doğru arayışlarında büyük insanlaşmayı, insanlaşarak büyük özgürlük, ahlaki-politik toplumsallaşma bilincini, anlamlaşmasını ve pratiğini, canları pahasına yaman sergilemiş büyük kadın ve erkek abidelerini gösterir, tanıtır.
Neolitik paradigmanın, doğal toplumun yaratıcısı ve inşacısı ana tanrıça kadını Star’lardan, kurnaz ve gaspçı erkek iktidarı Enki’lerin el koyduğu, doğal toplumun özgürlük ve yaratım yasalarını, ME’lerini, tekrar alma mücadelesi yürüten İştar’lara, Zerdüşt bilgeliğinden, Hallacı Mansur’lara, Pir Sultan’lara, Şeyh Bedrettin’lere, Mevlana ve Şems’lere, Babek’lerden, Marks’lara, Roza’lara, Clara’lara, Mahir’lerden, Deniz’lere, Hakilere, Mazlum’lara, Kemal’lere, Sara’lara ve Güneş’e dek; Demokratik uygarlığımızın yaratıcı, oluşturucu, geliştirici ölümsüz, özgürlük abideleridir. Bu anlamda hezkirina ji Zeman-Zamanı Sevmek derin tarih bilincidir. Bu bilinç bize tarihin sadece insan toplumu için değil tüm evrensel oluşumlarda var kılıcı bir rol oynadığını söyler. Bu tarihsel bilince sahip birey, yaşadığı varlık, bilinç, oluşum aşkına, anlamlaşma ve hakikatine ahlaki, politik, özgürlük toplumsallaşmasını, doğa ve evren oluşumunu almış birey, insan gerçekleşmesidir. Bunu tersten de ifadelendirmek doğru olacaktır. Zamanın, tarihin var kılıcı bilinciyle, zamanlı, oluşumlu birey, derin sezgiselliğiyle hassas fark etme yeteneği ve Demokratik uygarlık bilincinden süzülmüş teorik ve pratik gücüyle her zaman yaşamın öncülük düzeyinde en çekici, en güzel, en özgür sesi ve dili olacaktır.
Kemal DEMİRBAŞ
Yüksek Güvenlikli Hapishane C blok C-3/5
Döşemealtı/ANTALYA
Fotoğraf: Köksal Şahin
- 8 gösterim