“Mersin'de yapılan KCK adı altındaki operasyonda gözaltı sayısı 42'ye çıktı. Gözaltına alınanlar arasında siyasetçiler, sendikacılar, gazeteciler de var. Mersin Emniyet Müdürlüğüne Terörle Mücadele polisleri, bu sabah çok sayıda kurum ve eve baskın düzenledi. Akdeniz Belediyesine bağlı İştar Kadın Danışma Merkezi, BDP Mersin Siyaset Akademisi, BDP Mersin İl Örgütü, İHD Mersin Şubesi ve çok sayıda ev, sabah saat 05.00'de eş zamanlı olarak basıldı. İHD binasının kapısının polisler tarafından kırılarak açıldığı, yapılan aramada üyelik defterlerine ve bilgisayarlara el konulduğu öğrenildi. Baskınların ardından 42 kişi gözaltına alınırken, soruşturmada 24 saatlik kısıtlama kararı olduğu öğrenildi.” Etha
"Gözaltına alınanlardan 25'i çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı" basından
Peki, bu insanlar neden tutuklandı?
Bunun nedeni yüzyıllar öncesine dayanır.
Nasıl mı?
15. Yüzyılda Yedikule zindanlarını inşa eden “devlet”in de, 1895’te İstanbul’da kurulan, “Osmanlı Amele cemiyeti” yöneticilerini 10’ar yıl hapse mahkûm eden “devlet”in de ideolojisi aynıydı. 1923’te Şefik Hüsnü ve arkadaşlarını tutuklayan “devlet” ile 1925 yılında gazeteci ve yazarlardan Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Şevket Süreyya,Zekeriya Sertel, Cevat Şakir, Hüseyin Cahit ve Mersin’li Ata Çelebi’yi tutuklayan “devlet” aynıydı. Sabahattin Ali’yi katleden, Nazım Hikmet ve yoldaşlarını düzmece suçlamalarla tutuklayan ‘devlet’in adaleti’ ile 1950’lerde Rıfat Ilgaz, Enver Gökçe ve Ahmed Arif, gibi 40 kuşağı toplumcu yazarlarını – aydınlarını hiçbir gerekçe göstermeksizin tutuklayan devletin adalet anlayışı aynıydı. 1946’da “Sansaryan Tabutlukları”nda sosyalistlere acımasızca işkence yaptıran ‘devlet’in argümanlarıyla, Musa Anter’i, Uğur Mumcu’yu, Turan Dursun’u katledenlerin ve Sivas’ta aydın - yazar ve sanatçıları yakan zebanilerin argümanları aynıydı.
1960, 1971, 1980 darbelerini yapan “devlet” ile son yıllarda ülkeyi devasa bir hapishaneye çeviren “devlet”in uygulamaları -mücadele ve ağır bedeller sonucu kazanılan kısmi demokratik haklar olsa da- aynıydı.
Aynıydı çünkü: Yedikule zindanlarının inşasından bu yana (ve daha önce) İstanbul ve Anadolu topraklarında saltanat süren tüm devletlerin-hükümetlerin “adalet”i, mülksüzlerin değil, büyük mülk sahiplerinin hizmetinde olmuştu.
İşte, dün itibariyle 40 kadar demokratik kitle örgütü ve yasal siyasi parti temsilcisinin gözaltına alınması, içlerinden 25 kişinin tutuklanması da aynı zihniyetin ürünüdür. Bu gün AKP hükümeti de kendi sermaye grubuna aynı hizmeti sunmakta, ezilen halkların temsilcilerini “zor” yoluyla susturmak istemektedir. Mersin İHD başkanı Ali Tanrıverdi’nin tutuklanması sadece çalıştığı kuruma değil, kentin tüm demokrasi güçlerine saldırı ve gözdağıdır.
İHD bu ülkede herkese gerekli bir kurumdur. İHD Mersin il başkanını tutuklayarak muhaliflere korku salınmaya çalışılmaktadır. Kadın dayanışma evi (İştar) basılıp, yöneticileri Besime Gülhan Yağ ve Roza Yaruk tutuklanarak kadınlara gözdağı verilmek istenmektedir. “Nar” yöneticisi Emine Kocadağ gözaltına alınarak yoksullar korkutulmak istenmektedir. KESK üyeleri gözaltına alınarak sendikal mücadele engellenmek istenmektedir. BDP eş başkanları tutuklanarak Kürt halkı yasal alanda temsilcisiz bırakılmak istenmektedir. AKP iktidarı muhalif olan herkesi “terörist” olarak tutuklamakta bir beis görmemektedir. Artık bu baskıya karşı ortak ses çıkarma zamanıdır. Bertold Brecht’in ifadesiyle: “Suskun kalanlar hiç olmazsa utanmalıdır”…
Rıfat Ilgaz’ın bir şiiriyle bitiriyorum:
“…Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi diyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol…“
- 10 gösterim