‘’Bugün de öldüm, / hiç yaşamamışken. / Yeni acılar yüklendim, / Acılarım hiç dinmemişken!..‘’
Bu gece yarısı ölümü kucaklayan Mustafa Koçak’ın ölüm haberini, sabah öğrendim. Bir iki paylaşımdan sonra, sitenin bahçesinde kendimi voltaya vurdum. Cezaevlerini dolaştı benliğim, acılarına ortak oldum adalet için, türkü söylemek için bedenlerini ortaya koyan kardeşlerimin. Düşündükçe voltam hızlandı, voltam hızlandıkça öfkem arttı. ‘’Öfke kontrolümü’’ kaybeder miyim diye düşünmedim bile… Öyle acılarla yoğrulmuştum ki, bu defa da naçarlığa düşmedim. Nasıl düşeyim ki…
***
Düşeydim eğer, Mustafa’nın anısına saygısızlık ederdim. ‘’Niye ki?’’ derseniz, ben susayım O konuşsun…
***
‘’Acılarım, ağrılarım çok fazla, artık dayanılmaz ama, ben bizden sonra kimse bir daha adaletle ilgili acı çekmesin diye ben bütün acıları çekmeye razıyım. Hiçbir acı yarına kalmasın diye, ben hepsini bugün çekerim… Mustafa Koçak’’
***
Bu sözlerin üzerine, naçar kalabilecek kadar irade yoksunu olunabilir mi! Olunmaz değil mi, öyleyse fazla söze gerek yok.
***
28 yaşındaki Mustafa Koçak, 29 kiloya düşmesine rağmen, sürdürdüğü Ölüm Orucu’nun 297. gününde kucakladı ölümü. Sürdürdüğü bu eylemin, tek bir talebi vardı. ‘’Adil Yargılanmak’’. Evet, yanlış duymadınız; adil yargılanmak!
***
Kendi aleyhinde yalan ifade veren, iftira atan yalancı tanığın mahkeme huzurunda bu beyanını tekrarlamasını isteyerek, adil yargılama hakkını kullanmak istedi sadece. Biliyordu ki, bu yalancı tanık mahkeme huzurunda bu yalanlarını geri çekecek ve ‘’müebbet hapis cezası’’ bozularak, adil bir yargılamanın yolu açılacaktı. Buydu isteği…
***
Bu haklı isteği, avukatları ve ailesi defalarca dile getirdiler. Ama, başvurular sonuçsuz kalmış, sağır ve kör olmuştu sorumlular. Bir avuç aydın ve insan hakları savunucuları dışında tüm toplum da üç maymunu oynamaktaydı. Ne yapacaktı Mustafa, adil yargılama isteğinden vaz mı geçecekti. Elbette hayır! ‘’Hiçbir acı yarına kalmasın diye’’, başkalarının adaletsizlik yolunda çektikleri acıları da yüklendi.
***
34 kilo kalmış bedeni, zorla müdahale işkencesine ve tacize maruz kaldığında, onurunu yüreğinde yaşamaya devam etti. Ne Mengel artığı doktorların, ne de o halde kendine tacizde bulunan insanlıktan çıkmış mahlukların zulümlerine boyun eğmedi. Bedenine saplanan ve kendisini yaşayan ölülere benzetecek olan tiaminsiz serumları, dişiyle tırnağıyla çekip çıkardı.
***
O, ölümüne direndi. Biliyordu ki, eşitsiz çıkan infaz yasasıyla; uyuşturucu kaçakçıları, çocuk istismarcıları, kadın tacizcileri, işçi-emekçi katilleri patronlar, yaptıkları binaların çökmesiyle bir çok insanın ölümüne neden olan yandaş müteahhitler, devleti dolandıranlar ve bilcümle insanlık düşmanları salıverilirken, kendilerine ölüm biçilmişti.
***
Gülerek kucakladı ölümü, başkalarının yarınlarda çekeceği acıları da yüklenerek. ‘’Bunun için ölünür mü?’’ demeyin lütfen. İnanın, en az sizin kadar yaşama bağlıdır bu insanlar. Her zaman da seslendirdiler, ‘’biz ölmek istemiyoruz!’’ diye. Ne onlar, ne de onları kurtarmaya çalışan onurlu insanlar, asla ve asla ölümü kutsamıyorlar. Yüreklerimizdeki insan sevgisi ve yaşama bağlılık öylesine güçlü ki, bazen uğrunda ölebiliyoruz işte…
***
İbrahim’i ve diğerlerini kurtarmak için, onların sessiz çığlığına ses olmak, bugün kaçınılmaz görev olarak omuzlarımıza yüklenmiştir.
***
‘’Hiçbir acı yarına kalmasın’’ diyerek, acılar içinde ölümü kucaklayan Mustafa Koçak’ın anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
***
Işıklar içinde uyu sevgili kardeşimiz…
24 Nisan 2020 / Saat:13.00 KARGIPINARI / MERSİN BEKİR SITKI KEÇECİ
Kaynak: Yazı Dükkanı
- 6 gösterim