Sesi kısılanların çığlığı Firari Yazılar’la duyulursa ne mutlu bize!

 

FİRARİ YAZILAR

İÇERİDEKİ YAZARLARLA SÖYLEŞİLER... Ayhan Kavak

 “Leyla Atabay’dan, Selahattin Demirtaş’a, Gültan Kışanak’tan, Sami Özbil’e, Gülazer Akın’dan Erol Zavar’a, Ergül Çiçekler’den, Laleş Çelikel’e kadar 38 mahpus yazar ve şairin katkı sunduğu bu “Firari Yazılar” birbirimizi bulmak için iz süreceğimiz edebi-siyasi kılavuz olarak da okunmalıdır.” Sezai Sarıoğlu

            Peter Weiss’ın “Direnmenin Estetiği” adlı romanında şöyle bir pasaj yer alır: “Gerçeğin temsilcileri ya sürgündeler ya da cezaevinde, iktidardakilere düşüncelerini açıkça söyleme cesaretini gösterenler bunun bedelini hayatlarıyla ödüyorlar. Yukarıdakilerden kopmaya başladığından beri sanatçının payına düşenler hapis ve işkence, çalışma yasağı, kaçma, sürgün ve ateşe atma, diyerek devam etti sözlerine… [Heillman]”

            Evet, tıpkı romanda anlatıldığı gibi yaşadığımız coğrafyada da “Gerçeğin Temsilcileri” aynı uygulamalara maruz kaldı ve bu süreç devam etmekte. Onlar için Kuşatılmış Karanlık Mekânlar, üstüne bastıkları beton zemine, dokundukları soğuk duvara ve göğü delercesine yükselen dikenli tellere inat toprağın buğusunu içlerinde duyumsayarak güneşi yüreklerinde doğurdukları yerlerdir aynı zamanda.

            “Hapishaneler insan dolu/ kum gibi/ Dışarda bir buruk özgürlük zakkum gibi” der, dizelerinde Metin Altıok. Kum gibi insan dolu hapishanelerde karanlığın hükümranlığını yerle yeksan eyleyenler, “Tene cezanın tine ezaya” dönüştüğü koşullarda imkânsızlıklar içerisinde üretmeyi sürdürmeyi ihmal etmiyorlar. İmi timi silinsin, sesi duyulmasın, betona gark olsun ve orada çürüsün denen insanların hayata tutunmaları ve bir şekilde içeriden dışarıya çağıldayarak akan ırmaklara dönüşmesinin bir yolu da yazımsal çalışmalardır. Fakat bu da öyle kolay değildir. Hapishane koşullarında üretmek ve bu ürünlerin kitaplaşması, iğneyle kuyu kazmaktan beter bir uğraştır. Serencamında kazılan kuyulardan çokça kitaplar çıkabilmiştir. Böylesi uzun mesailer harcanmış çalışmalar da ister istemez yazarında bir beklentiye yol açar. Ne yazık ki tutsak yazar / şair görünmek istenmemeyle yüzleşmek zorunda kalmaktadır. Hapishanelerde üretilen edebi verimlere yönelik olumsuz bakış açılarının varlığı onlar için yaralayıcı olmaktadır.

Her şeyden önce “Zindan Edebiyatı” kodlamasıyla belli bir kategoriye sıkıştırılanlara karşı kimilerince bile isteye, kimileri de farkında olmadan üstenci bir yaklaşım sergilenmektedir. Oysa olması gereken tavır, edebi verimlerin niteliğine bakmaktır. Aslolan metnin çözümlemeye tabi tutulmasıdır. Edebiyatın her yerde ve her koşulda üretilebileceği söz konusu hapishane olunca unutulabilmekte ve peşinen dışlayıcı yaftalanmalarla göz ardı edilmektedir.  Zorlu koşullar altında da, hapishane gibi sıkıştırılmış mekânlarda da nitelikli eserler yazılabilmektedir. Edebiyat tarihi bunun örnekleriyle doludur. Kanımca edebiyat disiplinine aykırı düşen kimi bakış sahipleri zindanda üretilen eserlerin hepsini aynı potada eritmektedirler. Oysa öncelikle nerede ve kim tarafından üretildiğini sorgulamadan önce verili metnin çözümlemeye alınarak ve edebi niteliğini mizana vurmanın sağlıklı bir yöntem olacağını düşünüyorum.

Bir Arap Atasözü şöyle der: “Bak ne diyor, bakma kim diyor.” Hayatın her alanına uygulanacak deruni bu sözün zindan üretimlerine yönelik de gösterilmesi bağlamında kulaklara küpe edilecek bir sözdür .Ne yazık ki değerlendirmeler -eserin yazarı tutsaksa- cılız kalıyor. Halbuki içeride edebi verimlere imza atanlar emek yoğun bir süreçle bunu yapmaktalar. Kalem ve parmakları dışında teknik donanımları yoktur. Defalarca yazıp bozarak bir şeyler üretmeye çalışmaktalar. El yazmalarını değerlendirecek hiçbir yayınevi yok! İçeride bilgisayar yok. Eğer şanslıysalar dışarıdaki tanıdıklarınca bilgisayara aktarım yapılabilmektedir. Hasılı bir dokunup bir âh işitilecek yerlerdir mahsus mahaller. İşte buralara projeksiyon tutmak için kolektif bir emeğin ürünü olan “Firari Yazılar-İçerideki Yazarlarla Söyleşi” kitabı hazırlandı. Biri içeride diğeri dışarıda yaşayan iki yazarın (Adil Okay- Ayhan Kavak) ayları alan uğraşlarından sonra hapishanede kitapları yayınlanan onlarca mahpus yazar ve şaire mektuplar yoluyla ulaşıp hayata ve sanata dair on beş soru yöneltildi. Kimilerine sorular hiç ulaşmadı. Kimilerinin de yanıtları çok geç geldi veya hiç gelmedi. Aksiliklere rağmen gelen yanıtların dijital ortama aktarılması ve beklenenden uzun gelen metinlerin teknik nedenlerden dolayı kısaltılması, sonra yeniden katılımcılara yollanıp onaylarının alınması zamana yayıldı. 15 Temmuz sonrası ve akabinde Pandemi nedeniyle örtüşen süreçte kuşatılmış karanlık bir konsept biçiminde insani olan her şeyin gaspına kılıf diye faş edilmeye vesile edilmiştir. Böylesi bir ortamda kalan tutsaklara ulaşmak elbette kolay olmadı. Ancak ısrar edildi. Taahhütlü mektup ve fakslarla sorular tekrar tekrar yollandı. Sonuç alınamadığı hallerde tutsak yakınları yardıma koştu. Sonunda “Firari Yazılar-İçerideki Yazarlarla Söyleşi” kitabı günyüzü görebildi,  farklı hapishanelerde kalan, farklı siyasi geleneklerden gelen kimisi 10 kimisi 30 yıldır içeride “pranga eskiten” ve daha önce kitapları yayınlanan 38 yazar ve şairin katkılarıyla Firari Yazılar firar etti!

            Daha öncede hapisteki şair ve yazarlarla söyleşiler yapılmıştı. Fakat tekil kalmış ve bütünsellik içeren bir kitaba dönüşmemişti. Firari Yazılar’ın bu bağlamda bir boşluğu dolduracağı pekala söylenebilir. Ayrıca ilgili araştırmacılar için de kaynak teşkil edecek içeriktedir. 40 civarı yazar ve şair kotarıldıysa da hapishanelerde bu sayının misliyle yazar-şair olduğu yadsınmamalı. Hepsine ulaşmak mümkün olmadı. Lakin mevcut katılımcıların ortak paydada buluşan, paralel yanıtlarının genel bir çerçeve oluşturduğunu ve külli hapishanelerdeki yazarların duygu ve düşüncelerine projeksiyon tuttuğunu söyleyebiliriz.

            W. Benjamin, 1940’ta ölmeden önce bir arkadaşına yazdığı son mektupta şöyle der: “Bugün yayımlamayı başardığımız her satır-onu emanet ettiğimiz gelecek ne kadar belirsiz olsa da- karanlığın güçlerinin elinden koparılmış bir zaferdir.” Evet, içeride üretenler de yayınladıkları kitaplarla “karanlığın elinden koparılmış bir zafer” elde etmektedirler.

            “Firari Yazılar-İçerideki Yazarlarla Söyleşi” kitabını edinip okumanızı, içeriyi de anlamanızı salık veririm. Sesi kısılanların çığlığı Firari Yazılar’la duyulursa ne mutlu bize!

 

Kitaba katkı sunan tutsak yazar ve şairler:

A. SELAM BARAN/ A.CELİL KESKİN/ ABDULLAH ÖNGÜLLÜ/ ADNAN ÖZTEL/ AHMET BİLGE/ AHMET GEREZ/ BAHATTİN CESUR/  BEJDAR RO AMED/ ERGÜL ÇİÇEKLER/ EROL ZAVAR/ FECRİYE BENEK/ ERHAN MORDENİZ/ GÜLAZER AKIN/ GULTAN KIŞANAK/ HAYRETTİN EKİNCİ/ HASAN ŞAHİNGOZ/ HÜSEYİN İLBEYCİ/ İBRAHİM ŞAHİN/ İZZETHAN AYKUT/ LALEŞ CELİKEL/ LEYLA ATABAY/ MURAT TÜRK/ NEVZAT ÇAPKIN/ NEVZAT GÜNGÖR/ NUSRET YILDIZ/ ORHAN ÇAÇAN/ ÖMER RAMAN ÖZDURAK/ SADIK ASLAN/ SAMİ ÖZBİL/ SELAHATTİN DEMİRTAŞ/ SERDAR KOÇ/ SEYİT OKTAY/ SIDDIK KIVANÇ/ SOYDAN AKAY/  SİYA ÇINAR/ YAKUP GÜNEŞ/ YÜKSEL YİĞİTDOĞAN/  ZEKİ KAYAR

 

İletişim:

Adil Okay: [email protected]

Ayhan Kavak: 1 No’lu T Tipi Hapishane. Siverek /Ş. URFA

 

Künye:

Firari yazılar – İçerideki yazarlarla söyleşiler, Hazırlayanlar: Adil Okay, Ayhan Kavak, Klaros yayınevi, Ankara, Ekim 2021

Kaynak: Yeni Özgür Politika