“Geri geri gidiyoruz; son durak 12 Eylül 1980’ler... Çiçeklerimizi aldılar önce. Hani şu zindanda çay demi ile yaratılan toprakta yeşertilen çeçeklerimizi... Kovalar, leğen, çekpaslar; onların başına gelenleri ve gelecek olanları saymıyorum artık.”
***
3 Mayıs 2016
Güzel yürekli dostum, Atilla Atala merhaba,
Sizi sevgiyle selamlıyorum. Dilerim iyi ve morallisindir. Beni ve moralimizi sormuşsun. Moralimi yüksek tutmaya çalışıyorum. Çünkü bu süreçte zindanlarda farklı “genelgeler”, yönelimler başlıyor. Geri geri gidiyoruz; son durak 12 Eylül 1980’ler... Çiçeklerimizi aldılar önce. Hani şu zindanda çay demi ile yaratılan toprakta yeşertilen çeçeklerimizi. Düşünsene dostum; betonların yerine yemyeşil çiçekleri görmek, o görüntüye alışmak ve birden onun elınden alınması. Sonra kıyafetlerimize sınır getirdiler. Yazı 3 tişört ile geçirmemiz gerekiyormuş! İşte az ile yetinmek güzeldir, ama keşke bunu onlar değil de biz belirlesek... Yine her renk kıyafet de verilmiyor artık. Kovalar, leğen, çekpaslar; onların başına gelenleri ve gelecek olanları saymıyorum artık.
Ve işte güzel yürekli dostum; böylesi bir süreçte senin göndermiş olduğun o fotoğrafı aldım. Tüm bu hengamenin içinde hemde. Öyle huzur yüklü bir ortamın fotoğrafını görmek ne iyi geldi bir bilsen. Herşey bir yana; gerçekten o atmosferi nasıl yakalayabildin! O sıcak sohbet ortamı, dolunay, eski radyo... Hafızamda canlandırdığım resme çok yakın. Eşyaların yeri değişik sadece. Pencere aynı yerde, masa aynı yerde, sofra aynı... Biliyor musun, çok şaşırdım. O kadar doğal ki. Sohbet eden insanların, sözlerindeki ifade tam hayalimdeki gibi. Kaygısız, huzurlu, hiç sabah olsun istemeyen -zamana takılı kalmayan- bir an. Kadının yüzünde sanki kadınlığın vermiş olduğu o bin yıllık yükün ağırlığı, onuru ve gücü var. Bilgece görünüyor. Ortadaki erkeğin (pencere önündeki) bakışları bana çok tanıdık geliyor. Elbette fiziki olarak tanımıyorum, ama bakışları bana çok sıcak tanıdık geliyor. Daha doğrusu öylesi bir atmosferde, tanıdığım sohbet ettiğim arkadaşlarım gibi. Yani demek istediğim, o an’ın bakışlarını yakalamış. Çok doğal. Diğer erkek; heybesinde bir çok anı olan insanlar gibi. Çok uzun yollardan gelmiş, çok uzun yollara gidecekmiş gibi. Ama telaşsız. Kim bilir ne anlatıyor o an...
Ben burada zor anlar yaşadığımda aklıma hep kimler için ve ne için burada olduğumu getiriyorum. Böyle böyle her yönelime, her yasaklamaya direniyorum. Tanıdığım; ama en çok da tanımadığım insanlar için buradayım diyorum. Çünkü sayıları çok çok. O bana umut veriyor. Ve senin de, sizin de tüm bu ve buna benzer projelerle hiç tanımadığınız ve belki hiç tanımayacağınız insanlar için bir şeyler yapması çok anlamlı. Keşke bunun somut bir tarifi olsa ve hoş duyguyu anlatabilsem. Gerçekten emeğine ve yüreğine sağlık... Eğer mümkünse bana o fotoğraftan bir tane daha yollayabilir misin? Çok uzaklara, bir arkadaşıma göndermek istiyorum. O tek başına kalıyor, iyi gelecektir:-)
Bende senin için bir bileklik yaptım. Küçük mü olur, büyük mü bilemiyorum. Renkleri –bu renkler tek vardı- umarım beğenirsin. Ama güzel, farklı renkler olduğunda yine yapabilirim. Şimdilik ip renklerimiz bunlar...
Güzel dostum; uzun bir mektup oldu. Sıkılmazsın umarım okurken. Tekrar tekrar teşekkür ediyorum fotoğraf için. Ve tekrar emeğine sağlık. Birlikte çalıştığın arkadaşlara da çok çok teşekkür ediyorum, onların da emeklerine sağlık, yüreklerinize sağlık...
Sevgiler, selamlar...
Özlem ÖZDEMİR
Kadın Kapalı Cezaevi B- 30
Gebze/KOCAELİ
- 11 gösterim