Mesut Deniz, öyküsünü bir mektupla beraber yollamış. Mektuptan bir bölümü alıp öyküyü paylaşıyoruz.
" İki hafta kadar oluyor; üç yıldır mektubunu beklediğim bir yoldaştan, Ganime’den (Gülmez) mektup aldım. Uzun bir aradan sonra mektubunu almış olmanın yüzümde oluşturduğu gülümsemeyle okumaya başladım mektubunu... (...) Sonra ‘Görülmüştür’den bahsedip; “...Bir öykü, ya da sadece bir mektup yaz Adil Okay’a. Çıksın Görülmüştür’de” diye istekte bulunmuş. (...) Dünya ile iletişimimin sınırlı olduğu yıllar kafamda günün 24 saatine yakını; anılar, özellikle de çocukluk anıları vardı. Sonraları öykü yazma çalışmalarım oldu ve dönem dönem yazdığımda, konumu da çoğunlukla o anılar oluşturuyor. Onlardan birini yolluyorum ‘Görülmüştür’ için.
Yanımdaki yoldaşlarla beraber sana ve Görülmüştür Ekibi’ne selam ve sevgilerimizi yolluyoruz. Kendinize ve birbirinize iyi bakın.
Mesut
**********
YAMAN ENCEK*
Onunla karşılaştığımda baharın kendini hissettirmeye başladığı günlerden bir pazardı. Sabah hep birlikte kahvaltı yaptıktan sonra aile dağılmaya başlamış, ama ben o güne ertelediğim ödevlerimi yapmak için evde kalmıştım.
Ödevlerimi yaparken dışarıdan mahalle arkadaşlarımın sesini duyuyor, bitirip yanlarına gitmek için acele ediyordum. Nihayet ödevleimi bitirip sokağa çıktığımda yaşıtlarımı bulamadım. Yakın zamanda caddenin karşısında açılan lunaparkta olabilecekleri düşünüp oraya gittim. Ama orada da yoklardı. Daha birkaç yıl öncesine kadar, fazla uzaklaşmadan “mahallede” top oynarken, ya birdirbir ya da uzun eşek oynarken bulurdum arkadaşlarımı. İlkokul bittikten sonra okula devam edenlerimiz epey azalmış, çalışmaya başlamalarından kaynaklı diğerleriyle hafta sonu görüşebilir olmuştuk. Artık yavaş yavaş hafta sonları da görüşemez olmuştuk. İşte, belli ki yeni açılan lunaparktan da heves alınmıştı.
Arkadaşlarımı orada bulamayınca, “acaba nereye gittiler” merakıyla mahalleye geri dönüyordum. Lunaparkın üstündeki boşluktan geçerken peşime bir encek takıldı. Sevimli sevimli kuyruk sallayarak bacaklarıma sürtünmeye başladı. Durup onu birkaç dakika sevip yoluma devam ettim. Ama peşimi bırakmamıştı. Caddeden geçtiğimde arkamdan havlamalarını duydum. Yolun karşısında yanıma gelmeye çalışıyor ama vızır vızır geçen araçlardan kaynaklı gelemiyordu. Cadde üzerinde daha önce birçok kedi-köpek ölüsü gördüğümden, onun için kaygılandım. Dönüp kucağıma aldım ve eve onunla döndüm.
Evin bahçesinde beslerim diye düşünüp bahçeye bıraktım ve evden onun için ekmek parçaları getirdim. Sonra tahta parçaları ile ona bir kulübe yapmaya koyuldum. Annem onu gördüğünde, nereden bulduğumu ve ne yaptığımı sordu. Anlattığımda yüzünde pek hoşnut bir ifade yoktu ama hevesimi de kırmak istemiyordu. Birşeyler atıştırmak için eve girdiğimde, bir süre sonra bahçeden havlama sesleri geldi ve bahçeye koştum. Bahçe kapısı önündeki küçük çocuklara havlıyordu. Encek havladıkça çocukların hoşuna gidiyor ve daha da kışkırtıyorlardı. Çocuklara kızıp uzaklaştırdım ve içeri girdim. Yeniden gelen havlamalar annemin hoşnutsuzluğunu iyice göstermesine sebep oldu. Camiden, öğle namazından dönen babamın tepkisi annem gibi olmadı. “Bu boyda baksana havlamasına, pek yaman köpek olacak bu” deyip övdü. Ve birkaç gün sonra köye giderken, bu “yaman köpek olacak” dediği enceği de beraberinde götürdü.
Birkaç ay sonra yaz tatilinde bir hafta sonu köye gittim. Yolculuk boyunca, hevesimi alamadığım encek köye ve köydekilere ilişkin meraklarım arasında en baştaydı. Vize’ye vardığımda terminalde inip liseye doğru yürüdüm. Lise önünden kalkan köy minibüsleri içinde Hasbuğa minibüsünü bulamayınca yürümeye karar verdim. Yaklaşık bir saat sonra köyün girişindeydim. Köyün girişinde sağdaki evin avlusuna takıldı gözlerim. 3-5 yıl önce bütün yazları köyde geçirdiğim zamanlarda sayamızda** küçük bir enceğimiz vardı. Sonrasında babam onu önünden geçtiğim evin sahibine vermişti. Yazın başında birlikte çok kısa bir süre geçirip çok sevdiğim o enceği, yaz sonunda panayır için Vize’ye giderken evin arkasında görmüş, tanıyamamıştım. O avluda bağlı olduğu zinciri zorlayıp havlayarak yanıma gelmek için çabalıyordu. Bana havlayan büyük köpek görünce korkmuştum. Babam “korkma, senin enceğin o. Büyümüş. Tanıdı seni, yanına gelmek ister” deyince, yanına gitmek istemiştim. Babam “gitme, alışsın yeni yuvasına” deyip engellemişti... Bu geçişimde göremedim eski dostumu.
Köye girdikten sonra bütün akrabaları aceleyle dolaştım ve hal hatır sorup selamları ilettim. İşimi bitirdiğimde babamın yanına, sayamıza doğru yola çıktım. Sayaya yaklaştığımda kafamda sadece o vardı. “Şimdi kocaman olmuştur” diye geçirdim içimden. Acaba beni tanıyacak mıydı? Tanırdı canım... İşte bu düşünceler içindeyken günebakan tarlasının ardından havlamalarını duydum. Göremiyordum ama sese heyecanlandım. “Yine bacaklarım arasında oynayacak mıydı? Yok canım, kocaman olmuşur şimdi... Ama... Ama sesi niye aynıydı...” derken yine aynı boyda çıktı karşıma. Yine karşılaştığım ilk günkü halleriyle sayaya kadar yürüdük.
Babam havlamalarla, beni uzaktan görmüş bekliyordu. Babamın elini öptüm, kısa süreli hoşbeşten sonra sordum:
“Baba niye büyümedi bu encek? Ben ‘şimdi kocaman olmuştur’ diye düşünüyordum”.
Güldü.
“Cinsi böyleymiş be! Encek değilmiş”.
Biz beraber gülerken bu duruma, yoldan bisikletiyle geçen çocuğa havlayıp peşinden koştu “yaman encek”.
*******
*Encek: Trakya ağzında enik, köpek yavrusu.
**Saya: Trakya’da, köy dışında çobanların veya bostan bekleyenlerin kullandıkları kulübe veya tek odalı ev.
Karadeniz’de “Seyvan” dendiğini duymuşluğum var.
Mesut DENİZ
1 No’lu F Tipi B2/7-39
06930
Sincan-ANKARA
- 14 gösterim