Merhaba Kekê Adil!
Her şeyden önce iyi olmanızı diliyor, şahsınızda OKAY Ailesine ve dostlara selam, sevgi ve saygılarımı yolluyorum. Zindanın soğukluğuna inat sıcak gülümseyişinizi her daim hissettiğimi ifade etmek istiyorum. Kısa bir süre önce yolladığın kartı yine yakın zamanda karikatür ile durumunuzu izah eden açıklamayı (basın metni) aldım. Tabi öncellikle teşekkür ediyorum, gönderdiğim yazı-deneme-aslında sana yazılmış mektuptur- beğenilmesine sevindim. Biliyorsunuz, kalbi ve vicdanı aynı dertlerle hemhal olanlar, aynı acı ve kederle uyansınlar, aklı aynı sorunlarla meşgul olanların aynı mecrada buluşmasından daha doğal ne olabilir. Ayrıca şunu unutmamak gerekir; birimizin derdi hepimizin dolayısıyla toplumun derdidir. Mücadele de toplusaldır. Artık her açıdan birbirimize bağlı olduğumuz bir dünya gerçeğinde yaşıyoruz. Dolayısıyla da kurtuluşta, özgürlükte, eşitlikte ancak toplumsan mücadeleyle olacaktır. Ama her bireyini kadın-erkek, her etnikten, her renkten hepimizin bir olduğu, beraber olduğu bir zeminden bahsediyorum.
Sevgili Kekê Adil!
Bir gün satırlarıma başlarken acının kalbimize yağdırdığı asit yağmurlarından azade yazabilseydim. Muktedirlerin gazabı halen ölüm yağdırıyor başımıza, çocuklar ölüyor yine! Bu kez de İbrahim’i uğurladık Berkin’in yanına. Kalbimizi çocuk mezarlarıyla doldurmak istiyorlar! Çocukların böyle kolay öldürüldüğü bir ülke karabasanlardan kurtulabilir mi? Bu cinnet-cinayet halinden sıyrılabilir mi? Cinnet ve cehaletin uğursuz izdivacından mürekkep bir muktedir tepemizde, Kâh Roboski’de kâh Gezi’de, kâh Lice’de, kâh Mersin’de durmadan ölüm çoğaltıyor. Bir ülkede, bu kadar çok ve bu kadar rahat öldürülüyorsa çocuklar, o ülkenin ruhu işkencede, aklı esir alınmış, kalbi çocuk mezarlarıyla doldurulmuştur. Çocukların öldürülmediği bir ülkenin sabahına, hapislerde başta çocuklar, kadınlar olmak üzere özgürlük uğruna kavga verenlerin olmadığı bir şafağa uyanmak istiyorum. Türk, Kürt, Alevi, Sünni, bütün etnikte, din, kimlik, kültür zenginliklerinin bin bir çiçek gibi açtığı bir bahara merhaba demek istiyorum. Biz tarih boyunca hiç yenilmedik. Her kavgada halklar olarak, ezilen olarak, kadın-erkek olarak yenilmeden çıktık. Yendiklerini sananlar aslında yenilgilerinin başlangıcına da adım attılar. Asla vazgeçmedik özgürlükten, eşitlikten, kardeşlikten ve adaletin, paylaşımın hakça yerleşmesinden. Hamaset değil bu destanımızın kendi dilimce anlatımıdır. Biz bütün zamanları yırtıp geldik, bizi gömmek isteyen bütün muktedirler ise şimdi tarihin dipsiz-unutulmuş kuyularında. Oysa biz; direnen kadın ve erkekler, tüm güzel insanlar yeniden destanlar yazdık, insanın hür yaşam defterine. Umutsuz olmadık, olmayacağız. Yirmi bir (21) yıldır zindandayım hala bir nefes özgürlük için sonsuz heyecan duymaktayım. Direnen güzel insanları gördükçe hayatıma anlam katıyor, hafızamı güçlendiriyor, kelimelerimi biliyor özgürleşme umudumu kavileştiriyor “direnmek güzeldir” diyerek sesimi soluğunuza katıyorum. Siz çok güzel direniyorsunuz! İsyanınız bir şiir gibi “Upuzun” Spartaküs’ten İbrahim Aras’a uzanan! Kalbimizde çocuk mezarları çoğaltmalarına müsaade etmeyeceğiz. And olsun, aht olsun; “Bir ağaç gibi hür ve tek bir orman gibi kardeşçesine” yaşayabilene dek, “yar yanağından gayrı paylaşmak için her şeyi” ve “uğruna ölecek kadar yaşamı sevecek kadar” yetmez “ yeryüzü aşkın yüzü olana dek” kalbimizde çocuk mezarları yerine çiçek bahçeleri açana dek “direnmek yaşamaktır” diyorum.
Can Kêke Adil!
Biz içerdekiler için; emeğini, çabanı, sesimizi duymayanlara duyurma gayretini, unutturmak isteyenlere inat haykırmanı ve daha birçok fedakârlığını, hakkını asla ödeyemeyiz. Biz biliyoruz ki sen bizi Öykü canımızın çocukluğuna ortak ettin. Onun kelebek kanatlı kalbiyle bizlere dünyayı gezdirdin, gülüşüyle “içerde hala yaşama inat direnenler var hey duyun” dedin. Unutturmamak için canının, canınızın en güzel parçasıyla bir ses oldun. Bu anlamlı ve değerli çabayı unutmak mümkün mü? Derdimizi anlattık dinledin, sevgimizi anlattık çoğalttın dünyada gezdirdin, kitaplar yazdık aldın tanıttın yazılar yazdık her insana ulaştırdın. Kadim zamanların kadirşinas bilgeleri gibi hepimizin, içerdekilerin seslerini sesin yapıp dünyaya duyurdun. Seni yalnız bırakmak kendimizi yalnızlaştırmaktır, tecrit etmektir. Bunu bilerek keşke daha fazlası gelseydi elimden diyorum. Başına gelen kara-mizah örneği duruma ilişkin daha önce yazdım. Seni, OKAY Ailesini aslında sindirmeye çalışıyorlar. İçeride, kimsesizliğe, sessizliğe, tecride, izolasyona mahkum edilen bizlere ulaşmanı, sesimizi güzel insanlara, topluma ulaştırmanı engellemeye çalışıyorlar hülasası budur bu davanın. Kimimizi ölümle, kimimizi hapisle, kimimizi de davalarla böyle sindirmeye, bastırmaya, susturmaya çalışıyorlar. Ama hançerimiz de tek kelime, tek tını kalana dek haykıracağız “ya özgürlük/ya özgürlük” diye! Selam, sevgi ve selamlarımla
Seyit OKTAY
E Tipi Cezaevi A-3
Ümraniye/İSTANBUL
- 6 gösterim