22 Yıldır Zindanda olan Seyit Oktay yazdı: Zamanı Tersine Çevirmek

ZAMANI TERSİNE ÇEVİRMEK

“Çocukların öldürülmediği bir ülke için...”

Zaman zembereğinden boşalmış, iktidarın ihtiras atlarıyla dört nala ölüme koşuyor çocuklar; ölüyor, öldürülüyor. Ölü çocuklar bir ülkenin mutsuzluğunun ve karamsarlığının işaretidir. Anlaşılmaz, isterik ve şehvet dolu bir hazla ölümler kutsanıyor. Asıl vatana, toprağa, insana ihanet, yaşam yerine ölümler kutsanıyor.

Sanırım Herodot’un uzun tarih anlatısında vardı: “Savaş zamanında babalar oğullarını, barış zamanında oğullar babalarını gömer”. Yine babaların çocuklarını gömdüğü zamana döndük. Tuhaf bir şekilde ölümden uzak duramama hali esir almış ülkeyi. Birkaç yıllık huzurdan huzursuzluk duyar gibi bir ruh hali seziyorum.

Biliyorum “siyaset” diyecek herkes. Hangi siyaset bir insan canından daha değerli olabilir ki? Doğrusu şimdilerde siyasette yok, içi boş ve kof, bir bir hamaset sarmış her yeri. Yine insanlar, canlar, hayatlar istatistik birer veriye dönüşmüş. Ne kadar çok öldürdüğünün övgüsünü yapıyor herkes. Siyaset: Ölülerin çetelesini tutma sanatı değildir! Hele umudu, yaşamı tüketmenin adı hiç değildir.
 

Ne var ki iktidar denen dehşetengiz masal canavarı yine ruhlarda fink atmakta. Aklı esir almış ama vicdanı da öldürmek üzere. Aklın esaretini sınırlandıran vicdanın direnişidir. O da öldürüldü mü geriye yok etmenin hazzı kalır.

Şimdi tabutlar boy gösteriyor zamanın içinde. Boy boy, çeşit çeşit. Tabutların içindekiler konuşamıyor; onlar yerine konuşanlar hiç ama hiç onların sessizlikleriyle anlattıklarına tercüman değiller. Kendi ihtiraslarını onların hatıraları diye yutturmaya çalışıyorlar. Oysa hiç biri ölmek istemedi. Ölmeyi hangi insan ister ki? Ölmek, öldürmek, öldürülmek; yaşamla mühürlenmiş, hayatla yazgılanmış hangi insanın aklına gelir ki?

Ne var ki kendi hakkında kararı olmayanlara mahsus, haklarında verilen kararları yazgı diye yaşayanların ülkesindeyiz. Muktedir olmanın nişanesi asayı, insan hayatlarının söndürülmesi için kullananlar diyarındayız. Buna dur deme gücümüz var aslında.

Ölümün kutsanmadığı bir ülke hayal edebiliriz. Her hayali gerçeğin ön habercisi sayabiliriz. Çocukları yaşatan, çocukları büyüten bir ülke olabiliriz. Umudu diri, sevgiyi daim kılabiliriz. Bu savaşı durdurabiliriz.

Bizim istemediğimiz hiçbir iktidar o sırça köşklerinde oturamaz. Bize “ölün” diye bağıramaz. Hükümranlığını canlarımızın üstüne kuramaz!

Biz istersek hayatı yeniden barışla buluşturabiliriz. Zamanı yeniden yaratabiliriz, olmadı tersine çevirebiliriz. Bize biçilen yazgıyı, ölüm yaftasını boynumuzdan çıkarıp atabiliriz. Zulümle abad olunamayacağını haykırabiliriz. Biz istersek ölümü, yeniden normal yaşanmış bir hayatın doğal sonucu olan tecelliyatına dönüştürebiliriz. Bize ölüm emirleri yağdırıp, ölümü kutsayanları durdurabiliriz. Biz istersek zamanı yeniden yaşama ayarlayabiliriz.

Bu çıldırma ayininden, bu şiddet ritüelinden uyanabiliriz. Bize ölümü reva görenlere önden buyur diyebiliriz. Altın kupalarda ilahi metinler eşliğinde zevku sefa sürüp saltanatlarını Allah’ın adıyla kutsayanlara, Allah’ın ve Kur’an’ın kelamını hatırlatabilir; “Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmektir” diyebiliriz.

Biz istersek bu savaşı durdurabiliriz. Çocukların ölmesini engelleyebilir, yeniden barışı hakim kılabilir, umudu diriltebilir, geleceğimizi kurtarabiliriz. Biz istersek başarabilir ve zamanı yeniden başlatabiliriz. Yeter ki inanalım, yeter ki babaların çocuklarını değil, çocukların babalarını gömebildiği zamanların doğru olduğuna inanalım. Çocuk ölmemesi, öldürülmemesi gerektiğine inanalım, ikna olalım ve hayatı yüceltelim. Başarabiliriz.

Seyit Oktay

E Tipi Cezaevi

C-12

SİİRT