“Kartında bir isteğin vardı. Dışarıda olsan neyin fotoğrafını çekerdin demiştin. Okuduğumda şunu söyledim; “bakınca bütün hücrelerimin aydınlık ve ferahla dolacağı bir soluğun fotoğrafı”. Çok soyut değil mi? Niye öyle dediğimi anlatayım. Buradaki hak gasplarına karşı hücremi yakmıştım. Ve 2 haftadan fazla yanık hücrede kaldım. Her yan is ve her solukta onu çekiyorum. Sadece 1 saatlik havalandırma saatinde çıkıyorum. Senin mektubun da o an geldi... Klasik karanlığın içindeki yıldız gibi değil fakat...”
Didem AKMAN
Şakran Kadın Kapalı Hapishanesi A-T-19
Aliağa-İZMİR
***
01.09.2016
Adil Merhaba,
Selam ve sevgilerimi iletiyorum sana. Mektubunu aldım, kartlar için teşekkür ederim. Mektubun gelince şaşırdım açıkçası. Diyeceksin ki; “ilk gönderen sensin, karşılık verince niye şaşırıyorsun?”.
Ben Sincan’daydım Nisan ayına kadar. Nisan’da sürgün-sevkle buraya getirildim, Şakran’a yani. Oradaki hücre komşularımdan almıştım bir dönem adresini, ama aldığım zaman yazamamıştım, o adreslerin bir kısmı da yanlış-eksik çıktı. Daha doğrusu eski yıllara ait olduklarını, taşınmış olduklarını öğrendim. O nedenle bu şansımı deneyeyim diye yollamıştım kartı; şaşırmamın nedenlerinden biri bu. Diğeri de yolladığın kartta Zeynep Avcı’nın bir öyküsünden bölüm vardı. Zeynep Sincan’da hücre komşum dediğim arkadaşlardan birisi. Ağırlaştırılmış Müebbet’im ben de, Sincan’da 6 ağırlaştırılmış müebbet siyasi kadın buradaydık.
Burada benim durumumda olan bir arkadaşım var sadece, üstelik de burada kaldığımız hücreler ağırlaştırılmış koşullarına uygun değil. Yani hücre cezalılar için yapılan yerlerde tutuyorlar bizi. Havalandırmamız ayrı bir bölümde. Bu nedenle günde 1 saat çıktığımız havalandırmaya kilitleniyoruz, bir ihtiyacımız varsa karşılayamıyoruz hücrede. Neyse valhasıl Zeynep’in yazısı da sürpriz oldu. Bizim siteyle ilgili çok fazla bilgi sahibi de değilim. Dediğim gibi komşularımdan bir duymuşluğum var. Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz bana anlatırsan sevinirim –mümkünse-.
Diğer postada yolladığım kartta da yazdığım gibi şu an genel bir direniş içerisindeyiz. OHAL’le birlikte daha da arttı hak gaspları. Tabi başına ohal getirirsen, bir şey değil rahat; öncesinde zaten genel-özel genelgelerle başlamıştı. Ohal bunu daha pervasızca uygulamalarına zemin sundu. Bu da tabi “darbeciler” sözkonusu olunca her türlü saldırıya meşru kılıf bulmuş oldular. Görüş-telefon vs.konusunda ciddi sorunlar var. Kitaplarla ilgili sınırlamalar sözkonusu. Dergiler örneğin mahkemeler bile toplatma kararı vermiyor ama birçok yerde yasaklanıyor. Hasta tutsakların tedavisi en can yakıcısı. Bir arkadaşımız –Mesude Pehlivan- için kampanya başlattık şimdi. Bakırköy’deki yakma davasından sonra Silivri’ye götürüldü kadın tutsaklar ve tek kişilik hücrede tutuluyorlar, tedavisi de yapılmadığından her geçen gün ilerliyor.
Kartında bir isteğin vardı. Dışarıda olsan neyin fotoğrafını çekerdin demiştin. Okuduğumda şunu söyledim; “bakınca bütün hücrelerimin aydınlık ve ferahla dolacağı bir soluğun fotoğrafı”. Çok soyut değil mi? Niye öyle dediğimi anlatayım. Buradaki hak gasplarına karşı hücremi yakmıştım. Ve 2 haftadan fazla yanık hücrede kaldım. Her yan is ve her solukta onu çekiyorum. Sadece 1 saatlik havalandırma saatinde çıkıyorum. Senin mektubun da o an geldi. O yüzden yukarıdaki cümleyi kurmuştum. Hayatın içinden şu an yaşadığımız direnişin bir yansımasını isterim ama. Yani karanlığın, çaresizliğin doğallaştığı, kanıksandığı bir anda orta yerde duran-belki küçük ama güçlü bir umut parıltısı. Klasik karanlığın içindeki yıldız gibi değil fakat. Karmaşıklığın ortasında yolunu kaybetmiş bir çocuğun korkusunu düşün, ne yapacağını bilmez, boğulur gibi hisseder kendini, herkes üstüne gelir, koca koca elleri ayakları olan insanlar hızla geçer yanından, aralarında azalmamaya çalışmaktan yolunu bile arayamazken birden onun elinden tutan bir ışık, o saatten sonra o eller-ayaklar sandığı kadar ‘canavarca’ görünmez ona, yanabilir, önce ezilmemeye sonra yolunu bulmaya yönelebilir...
Bunun gibi mesela, bu olan bir fotoğraf çekebilir mi arkadaşım? Bence buna ihtiyacımız var sanki ne dersin? Bu zamanda “yapılamaz” anlayışını yıkmaya ihtiyacımız var. Bu yapılan ne yapılacaksa, yapılmalı da. İnce Memed’i okumalı bu zamanda –tekrar- kimi romanlar hayatımızın belli dönemlerinde tekrar tekrar okunmalı bence. İnce Memed’in mecbur insan olduğunu anlatılıyordu kitapta. Haksızlıklara karşı vicdan haznesi büyük insanlar böyle benziyor insanlara, direnmeye, başkaldırmaya. Kitapta bir tanım yapılmıştı; “insanlığın şahdamarı” diyordu; haksızlıklar için. Ne kadar doğru değil mi? Bugün de halklarımız düşman kesilmeye çalışılıyor işte “yapılamaz” denilerek. Onu kurtarmak, onu korumak ne yaptığımıza-yapmadığımıza bağlı olacak. Arkadaşım belki bunları da çekebilir ne dersin? Halkların şahdamarının fotoğrafını.
Şişirdim mi başını? Kalkayım o zaman.
Sevgiyle kucaklıyorum.
Kolay gelsin, hepinize-hepimize.
Umutla dirençle kalalım.
Didem AKMAN
- 18 gösterim