Bu haftayı mahkemelerde geçirdim. Birisinde tanık bilirkişi olarak dinletilmek üzere hazır bulundum, avukatlar talep ederken ben dışarıda bekliyordum. Öncesinde çalışmış, vücut diyagramları üzerinde yaralanma biçimini görsel olarak anlatmaya çalışmıştım. Kabul edilseydi sözlü olarak da anlatacak, görüntüleri yansıtıp üzerinde tanımlayacaktım. Yasaya aykırı biçimde reddedildi. Sonrası erkin adaleti bir kalemde silip atmasıyla sonuçlandı.
Birkaç gün sonra iki duruşma birden vardı. Özgür Gündem ana davası ve Grup Yorum davası aynı güne, aynı saate denk gelmişti. Çağlayan tesislerinde uzunca bir mesai ile geçti gün… Hak savunucularının davaları da ardı ardına gelecek günlerde, açılışı İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı sevgili dostum Eren Keskin yaptı, avukatlığının da hakkını vererek kendisinin bir hak savunucusu sıfatıyla duruşunu hiçbir zaman değiştirmediğini ama devletin kafasının karışık olduğunu vurguladı Gündem ana davasında. Tesisin ve içindekilerin distopik görüntüsünü bir anlığına aydınlattı bizler için, yüzümüze gülüşler yerleştirdi ya, içindekiler bana mısın demediler tabii ki. Durmadan pozisyon değiştirmekte olana uymak malum Eichmann’lığın şanından, bunu da ciddiyetle yapmaları gerekiyor. Ne de olsa emre itaat ediyorlar. İleride savunmalarında böyle yazacaklar. Tarih boyunca böyle yazdılar çünkü. Sevgili Necmiye Alpay, Aslı Erdoğan ve Bilge Aykut’un beraati sevindiriciydi elbette ama Eren ile birlikte İnan Kızılkaya, Zana Bilgi Kaya ve Kemal Sancılı’nın dosyalarını ayırarak devam kararı, bağımsız ve muhalif gazeteciliğin kendisinin erk için suç olma halini pekiştirdi böylece.
Grup Yorum davasında ise tutukluluğun devamı hepimizi isyan ettirdi. En sevdiğim şarkılarındandır “Hüznün İsyanı”, Ahmet Telli’nin şiirinden uyarladıkları hani… “Suya düşen bir karanfilse yüreğin/ bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm/ vursun seni o taştan bu taşa/ o çağlayandan bu çağlayana/ kavgadan uzak kalmışsan/ sevdadan da uzak demektir/ devinmez yüreğin mağması/ çatlamaz sabrın kara taşı”. Bir yanım hüzün bir yanım isyandı o gün benim de. Yüreğim suya düştü, aktı çağlayanlarla. Açlık grevinin tüm yükü omuzlarımızdaydı hanidir, adil yargılama hakkı talepleri duyulsun açlık grevi ile bedenlerini sese dönüştürmek zorunda kalmasınlar, ses olalım diye uğraşırken İbrahim Gökçek’i görünce taşlara çarptı yüreğim, kırk parçaya bölündü.
Canım meslektaşım, dostum Selçuk Mızraklı’nın duruşması da vardı bu hafta gidemediğim, yalancı tanıklıklarla ve bilim dışı ifadelerle tutukluluğunun devamına karar verdikleri. Sabrımızın zaten her yerinden çatlamış kara taşını un ufak etti erkin adaletsizliği.
Önümüzdeki haftaya hazırlanmalı, Gezi davasıyla olmadı baştan, diyerek tekrar tekrar yargıladıkları sevgili Mücella Yapıcı’ya, Osman Kavala ile Yiğit Aksakoğlu’na ağırlaştırılmış müebbet talebi iliştirilmiş iddianame olduğu iddia edilen o utanç belgesi ile yüzleşeceğiz daha…
Bu topraklarda artık sazlar suç aleti, ezilenlerin avukatlığını yapmak örgüt üyeliği, muhalif sesleri duyurmak, hakikati dillendirmek, haklarını ve şehrini savunmak örgüt propagandası olmasın. Hepimiz Gezi’deydik, hüznümüz isyanda!
Kaynak: Evrensel Gazetesi
- 7 gösterim