...göz muayenesi için götürüldüğüm Bolu İzzet Baysal hastahanesinde bu doktorun kelepçelerin açılmasını istemesine rağmen asker tarafından kelepçem açılmadı. Muayene odasında bulunan asker (sorumlu olan asker) benim yanımda doktora, “Adalet Bakanlığı ile Jandarma arasında sevk işlemleri hakkındaki protokole göre, her türlü adli mahkümün muayene esnasında ellerini açabileceklerini bu kişilerin güvenlik zaafiyeti yaratmadığını ancak, siyasi mahkumların (kendi tabirleriyle “terörist”) ellerini açmayacaklarını” belirtti.
05.09.2012
Merhaba
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği adına bana göndermiş olduğunuz mektubu aldım. Cezaevlerinde ağır hasta olarak ve zor koşullarda tutulan biz tutsaklarla ilgilenmenizden dolayı öncelikle en içten duygularımla teşekkür ederim.
Mektubunuzda sorumuş olduğunuz sorulara ilişkin cevaplarım:
- Bize kendinizi anlatır mısınız?
(Kendinizi istediğiniz gibi tanıtabilirsiniz, isterseniz yaşınızı, işinizi, cezaevine girmeden önce nerede, nasıl yaşadığınızı, ailenizi, neleri sevdiğinizi, umutlarınızı, hayallerinizi yazabilirsiniz.)
1973 doğumluyum. Evli ve beş çocuk babasıyım. Aktif olarak siyaset yapıncaya kadar yaşamımı işçi olarak idame ettirdim. 1996 yılından bu yana Kürt Siyasi Hareketi içinde aktif olarak siyaset yapmaktayım. Cezaevine girmeden önce ailemle birlikte İstanbul Maltepe’de yaşıyordum. Eşim ve çocuklarım hala aynı semt ve mekanda ikamet etmektedirler. Yakalanıp cezaevine konulduğum tarihe kadar gündelik yaşamımda, zamanımın önemli bir kısmı içinde yer aldığım Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) siyasal çalışmalarını sürdürmekle geçiyordu. Elbette eşimi ve çocuklarımı çok seviyorum. Bu sevgi anlayışım içinde yer aldığım siyasi çevre içindeki tüm insanlar için de geçerlidir. İçinde yer aldığım siyasi hareketin çizgisinden de anlaşılacağı gibi, Türkiye’deki tüm halkların özgürlük, eşitlik ve kardeşlik içinde yaşamaları, umut ve hayallerimin de gerekçesidir. Zira şu anda, özgürlüğümden yoksun kalışım temelde, taşıdığım umut ve hayallerimin gerçekleşmesi yolunda verilen bir bedeldir.
- Ne zamandır cezaevindesiniz? Eğer ceza aldıysanız cezanız ne kadar, almadıysanız kaç yıl ceza ile yargılanıyorsunuz?
23 Temmuz 2006 tarihinde tutuklanarak cezaevine konuldum. 12 yıl ceza aldım. 7 yıldır cezamın infazı sürmektedir. Şartlı tahliye ile salıverilmeye daha 2,5 yıl var.
- Rahatsızlığınız nedir? Bugünlerde kendinizi nasıl hissediyorsunuz, sağlığınız nasıl?
1993 yılından bu yana epilepsi hastasıyım. Bu hastalığıma ilişkin raporlarım var. 2009 yılında, cezaevindeyken boğazımda kanser başlangıcı teşhisi konuldu. İlaç tedavisi sonrasında yapılan tetkikler neticesinde teşhisi konulan kanser belirtisinin ortadan kalktığı yönünde rapor verildi. Ancak boğazımda ağrılar devam etmekte ve ses tellerimdeki bozukluk sürmektedir.
Yine uzun yıllardan bu yana hiper tansiyon hastasıyım. Bu hastalığımla ilgili de raporlarım var. kronik reflü rahatsızlığımın yanı sıra, 2008 yılında Ankara Numune Hastahanesinde anjiyo oldum. Dolayısıyla kalp-damar hastalıklarım da mevcuttur.
Bu günlerde kendimi nasıl mı hissediyorum? Cezaevinde, hele hele F tipi cezaevinde insan kendini nasıl hissedebilir ki? Kısaca, yukarıda sıralamış olduğum rahatsızlıklarım devam etmekte ve bu koşullarda yapabildiğim tek şey, çoğu işe yaramayan bana verilen ilaçları kullanmak oluyor.
- Hasta olduğunuzu ne zaman, nasıl öğrendiniz?
Epilepsi hastalığına köyümüz devlet güvenlik güçleri tarafından ateşe verilip yakıldığı 1993 tarihinde yakalandım. (Köyüm Altınova köyü, Muş ili Korkut ilçesine bağlıdır). Yedi insan bu olayda gözlerimizin önünde ateşe atılarak yakıldı. Basında da genişçe yer alan bu olayın hukuki-yargısal süreci hala bitmiş değildir. Köyle birlikte yedi insanın ateşlere atılarak yakılması olayı mahkeme belgeleriyle sabittir. Bu olaya tanıklık etmem bende ağır bir travmaya yol açtı. Kısa bir süre sonra epilepsi nöbetlerine yakalandım.
Gırtlak kanseri teşhisi ise 2009 yılında Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesinde konuldu. Hipertansiyon, reflü ve damar/kalp rahatsızlıklarım Tıp Fakültesinde yapılan muayeneler neticesinde çıktı.
- Cezaevinde revire çıkmakta, doktorla görüşmekte sıkıntınız oldu mu?
Bildiğiniz gibi, cezaevi revirinde görev yapan doktorlar pratisyen düzeyinde olan kişilerdir. Diyalog neticesinde teşhislerini koyarlar. Ki, tıbben böyle bir teşhis yöntemi bulunmamaktadır. Revire çıkmada bir sorun bulunmamaktadır. Ancak teşhis-tedavi olmayınca, bu yönlü bir sağlık hizmeti sadece biçimsel olarak sürdürülüyor.
- Hastaneye nasıl götürülüyorsunuz? Bu konuda bir sıkıntınız var mı? Örnek verebilir misiniz?
Hastalığımın ilk zamanlarında (2009-2010) hastahaneye sevkim çok geç yapıldı. 3 ya da 6 ay geçtikten sonra hastahaneye sevk edildim. Hastahaneye sevkimin geç yapılması durumunu cezaevi idaresi, araç yetersizliğine ya da askerin hazır olmamasına bağlıyordu. Hastahaneye götürüldüğümüzde de güneşin altında, ring aracı içinde ellerimiz kelepçeli bir vaziyette akşama kadar bekletiliyorduk. Saatler boyunca hiçbir ihtiyacımızı karşılayamıyorduk.
- Hasta olduktan sonra cezaevi hayatı sizin için nasıl oldu? Örnek verebilir misiniz?
Hasta olduktan sonra, daha doğrusu hastalıklarımın düzeyini, ciddiyetini muayaneler neticesinde öğrendiğimde hayat bana daha zor gelmeye başladı. Zira, yaşadığım rahatsızlıkların tedavisinin mevcut cezaevlerinde yürürlükteki kuralların engelleyiciliği, gayri-insani yaklaşımlarla birleştiğinden ötürü daha da zor olacağının bilincindeydim. Özcesi, arkadaşlarımın yardımı olmaksızın mevcut oda/hücre koşullarında uzun bir süre ayakta kalmak mümkün değildir.
- Cezaevinde olduğunuz için hastalığınızın teşhis ve tedavisinde herhangi bir aksama oldu mu? (Dışarıda olsaydım bunlar başka türlü olurdu diyeceğiniz konular var mı?)
Cezaevinde hastalıklarımın teşhis ve tedavilerinde aksamalar oldu kuşkusuz. Yukarıda da belirttim. Çektiğim ağrılar ve cezaevi revirinin beni sevk etmesinden altı ay sonra muayene için hastahaneye götürüldüm. Hastalıklarımın ağırlaşarak ortaya çıkması ile hastahaneye götürülmem arasında yaşadığım acıları tarif edemem. Dışarıda olmuş olsaydım daha erkenden muayene olur, tedavilerimi erkenden yapar ve psikolojik olarak daha güçlü bir şekilde hayata tutunurdum.
- Doktor, hemşire gibi sağlık çalışanlarından, diğer görevlilerden olumsuz bir tavırla karşılaştınız mı?
İlk hastahaneye sevk edildiğimde burundan endoskopi muayenesi yapan doktor, bütün ısrarlarıma rağmen kelepçelerimi açmayacağında diretti. Muayene olmam bir zorunluluktu. Bir düşünün! Aynı hastahanede farklı tarihlerde iki kere ellerim kelepçeli bir şekilde endoskopi ile muayene edildim. Muayene esnasında acıyı hafifletmek için insani bir refleks olan bir nesneye tutunma imkanı dahi verilmedi. Gayri insanı olan bu tutumu şikayet konusu yaptım. Ancak, Cumhuriyet Savcılığına yapmış olduğum suç duyurusu takipsizlikle sonuçlandı. Takipsizliğin gerekçesinde, muayene odasında kameranın bulunmaması (somut delil için) ve muayene esnasında şahit göstermemiş olmam gösterildi. Savcılık, beni muayene eden doktoru şahit olarak göstermemi istiyordu anlaşılan.
Ellerim kelepçeli olarak iki kere muayene edilme durumumu bir mektupla, Türkiye Tabipler Birliği’ne bilgilendirdim.
Yine göz muayenesi için götürüldüğüm Bolu İzzet Baysal hastahanesinde bu doktorun kelepçelerin açılmasını istemesine rağmen asker tarafından kelepçem açılmadı. Muayene odasında bulunan asker (sorumlu olan asker) benim yanımda doktora, “Adalet Bakanlığı ile Jandarma arasında sevk işlemleri hakkındaki protokole göre, her türlü adli mahkümün muayene esnasında ellerini açabileceklerini bu kişilerin güvenlik zaafiyeti yaratmadığını ancak, siyasi mahkumların (kendi tabirleriyle “terörist”) ellerini açmayacaklarını” belirtti. Askerin bu ifadeleri üstüne ben de muayeneyi kabul etmedim. Bu olayla ilgili de savcılık nezdinde suç duyurusunda bulundum. Bekleneceği gibi, bu suç duyurum da “somut delil” olmadığından takipsizlikle sonuçlandı.
- Hasta haklarını biliyor musunuz? Haklarınızı kullanabiliyor musunuz?
Cezaevinde “hasta haklarını” bilmiyorum. Ne cezaevi idaresi ne de Adalet Bakanlığınca bu hususta bilgilendirildim. Öte yandan, Türkiye cezaevlerinde bir hastanın “hasta haklarını” bilmesi mevcut cezaevi koşulları ve özellikle de siyasi hasta tutsaklara ön yargılı yaklaşımlar nedeniyle bir anlam ifade edeceğini düşünmüyorum.
- Hastalığınız konusunda size nasıl bilgi veriliyor? Bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi anlatır mısınız?
Muayene edildiğim doktorlar tarafından bugüne kadar hiçbir şekilde bilgilendirilmedim. Muayene sonuçlarını daha sonra, cezaevi revirindendeki sağlıkçı memurdan öğrendim. Muayene edildiğim doktorun tarafıma hastalığımla ilgili hiçbir bilgi vermemesi elbette piskolojik manada beni ciddi bir biçimde etkiliyor. Hastahanelerde, muayeneye giren personel (doktor, hemşire) tutsak insanları insandan saymayan, onlara bir eşya muamelesi yapması son derece gayri-insani, gayri-ahlaki görüyorum.
- Adalet Bakanlığı, Türkiye’nin her yerindeki, durumu ciddi olan hastaların İstanbul Metris Cezaevi’nde yeni kurulan “hastane cezaevi”ne nakletmeyi ve burada tedavi edilmelerini düşünüyor. Bu konuda siz ne dersiniz? Hastane cezaevinde tedavi olmak ister misiniz? Neden?
Adalet Bakanlığı, Türkiye’nin her yerindeki, durumu ciddi olan hastaların İstanbul Metris Cezaevi’ndeki yeni kurulan “hastahane cezaevi”ne nakletmeyi ve burada tedavi edilmelerini düşüncesini son derece yanlış buluyorum. Bu yaklaşımın özünde, hasta mahkûmu mahkûmiyet, başka bir ifadeyle mahrumiyet koşullarında tutacağı anlamına gelir. Ölüm sınırında olan insanların sorunlarını çözme noktasında kamuoyunda oluşan duyarlılığı çarpıtmak ve boşa çıkarmak için düşünülmüş, palyatif bile olmayan bir çözüm projesidir. Bakanlığın bu projesi hiçbir çözüm vermeyecektir. Yüzlerce insanın “ölüm sınırlarında” seyreden sağlık sorunları toplumsal sorunlardır. Toplumun talebini de dikkate almak zorundadır.
- 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16.maddesi ‘Hapis Cezasının İnfazının Hastalık Nedeni ile Ertelenmesi’ başlığını taşır. Bu maddenin 2. fıkrası ve Hapis Cezasının Ertelenmesi Hakkında Genelge’ye göre; “Diğer hastalıklarda (kanser hastaları gibi) cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.” Bu düzenlemeden yaralanabilmek için bir geri bırakma kararı gerekmektedir. Bu karar, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Anılan düzenlemeden açıkça anlaşıldığı üzere, geri bırakma kararına ilişkin olarak sorumluluk Adli Tıp Kurumundadır. Kurumun raporu sonucu, hükümlünün infazının ertelenmesine veya ertelenmemesine karar verilecektir.
Bu yasa maddesinden haberiniz var mıydı? Bu konuda bir başvuruda bulundunuz mu, bulunduysanız sonuç ne oldu?
5275 sayılı yasadan haberim var. başvuruda da bulundum ancak Adli Tıp tarafından başvurum reddedildi.
- Sizce hasta mahpuslar için neler yapılabilir? Devlet ve hapishane idareleri neler yapabilir? Sivil toplum kuruluşları ne yapmalı?
Ağır hasta ve engelli hastaların cezaları geri bıraktırılmalı. Bu konumda olan hastalar tedavilerini dışarıda yapmalı. Söz konusu hastalar tedavi olduktan ve iyileştiklerine dair doktorların verecekleri raporlar neticesinde cezalarının geri kalan kısmını çekmek için cezaevlerine alınmalıdırlar. Devlet ve cezaevi idareleri bu konumda olan insanlara insani yaklaşımı, yasa ve yönetmeliklerin önünde tutmalıdır. Hasta insanları cezaevlerinde tutarak, tedavilerinin önünü keserek bir ikinci kez cezalandırmamalıdır.
Toplumun vicdanı olan Sivil Toplum örgütlerine gelince: Duyarlılık yaratan çalışma ve çabaları kurumsallaştıkça, toplumun önemli bir kesimini harekete geçirecek argümanlara ve araçlara ulaştıkça başarılı olacaklarına inanıyorum.
- Bunların dışında söylemek istediğiniz şeyler varsa lütfen yazın.
Duygu ve düşüncelerimi verdiğim cevaplarda dile getirdim. Hasta tutsaklara sahip çıkan bir toplum sağlıklı yaşayan bir toplumdur. Hayatın her alanında devletin insaf ve inisiyatifine bırakılan insan ve toplum ruhen ve fizikmen ölmüş demektir. En nihayetinde devletin kurum ve kuruluşları için (hele hele cezaevindeki) insanlar birer eşyadan ibarettir. Yapabildiği yegane şey onları tasniv etmektir. Her ölümü bir eksilme olarak hesaplarında gösterirler, zira…
İlgi ve duyarlılığınız için samimi duygularla teşekkürlerimi iletir, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Selam ve saygılarımla…
Kaynak: Hapiste Sağlık
- 6 gösterim