31 Yıldır Tutsak Olan Tahir Canan'dan Yeni Mektup

“Varlıklı ile yoksul karşı karşıya, cephesel duruş içinde. O nedenle, adalet mülkün temeli denmiş! İnsanlığın temeli denmemiş. İnsansal ve tarihsel bir önemi varsa önümüzdeki ayna; 17 bin faili meçhul cinayetlerdir! Bu hukuk ve adaletin ne kadar çalışıp çalışmadığını bize yeteri kadar göstermektedir. Mapushanede olanlar, acı çekenler, asmayıp da besledikleri (!!!) olsa gerek. Hani buna beslediler desek de kendi kesemizden yedik, içtik, üstüne bir de vergi verdik. Savaşlarını finanse etmiş olduk! İrademiz dışında yapılan katliamlara suç ortağı olduk. Her şey komikleşti! Trajedik bir hal aldı…”
 

Tahir CANAN -M Tipi Cezaevi B- 8 Bandırma- BALIKESİR

Merhaba Sayın Adil Okay;

Söze nereden başlamalı bilemiyorum. Bir dosta ilk yazıyı yazmak doğum gibi zor ve acılı oluyor. Mesela sen oturmuş kamuya açmış, yaymışsın. Bunu anlıyorum. Yığınla insanın dertlerini ortaklaştırmışsın. Hepimizin derdini harmanlamışsın. Çünkü hepimiz de bu devletin düşman hukuku çerçevesinde cezaevindeyiz. Bu insanların hiçbiri kendi tökezlemedi. Bunlar için planlar yapıldı. Cadı avı başladı. Cadı kazanları kaynıyor. Nedamet tellekları karşında: "Yaptığından pişman mısın"? Ne yapmışım? Anlat da bileyim dersin! Adam anlamaz. Pişkin pişkin bönlemesine suratına bakar! Çünkü o tarihsel süreci hiç anlamaz. Niye anlasın ki? Eğitim sistemi zaten anlamamak, öğrenmemek üzere inşa edilmiş. Bir de tarihsel süreç egemen sınıfların kaleminden karmaşık hale getirilip, çarpıtılarak verildiyse, hadi yarım okumuş adam anlasın. Anlayamaz. Borozan kuşuna döner. Onun için bizlerin yaşadığı süreç hep tartışılır ama tartışmak için tartışılır.

Gerçeğin üzerine biraz 'kül dökelim' derler. Onun için de, o gün iradi güç kullananlar, bugün timsaha eyvallah dedirtecek kadar merhamet kullanarak, hüngürdeyerek, bizleri gözyaşlarında boğarlar. Vah! Ne vicdanlı adamlarmış deriz! Deriz de, bir bakarız ki o vicdanlı adam, ağladığı şeyin daha beterini yapıyor. Cuntacıların yarım bıraktığı şeyleri tamamlıyorlar. Bir yandan yüzümüze gülüyor, öbür yandan kafamıza kafamıza vuruyorlar. Bu olup bitenler bir tesadüf mü? Hiç sanmıyorum. Yapılan işler ile ilgili, "bir deli kuyuya taş atmış; kırk akıllı çıkaramamış" sözü burada geçerli değil.

İnsanlıktan, hukuktan bahsedildiğinde, hangi insanlık sorusunu sormak gerekiyor. Daha düne kadar darbecilerin kucağında büyüyenler darbecileri nasıl yargılar? Zaten yargıladıkları yok. 27 Nisan darbe çağrıcısı paşa için ne diyorlar: Muhtıra. Bir bildiri kaleme alıp yayınlamışlar. Ne var bunda! Bu darbe sayılmaz diyorlar! Oysa; paşalar gibi askerleri dahi olmayan, devrimci gençler bir bildiri ile anayasayı ilga etmiş oldular. O nedenle darağaçlarını boyladılar. 12 Eylül'ün paşaları komediyle yargı önünde.

Bu iki olayın aynasından hukuk ve adalete baktığımızda açık insanların eşitliği üzerine yalanını görüyoruz. Egemen sınıfların eşitliğini sınıf eşitliği olduğunu kavrıyoruz. Eşitlik üzerine söylenen her sözün kişinin sınıfsal karakteriyle bütünleştiğini anlıyoruz. Emek ve sermaye çelişkisi hukuk ve adaletin de sınıfsal temeli olarak karşımıza çıkıyor. Adalet karşısında kime nasıl bir adalet olacağı finansal güçle belirlenmiş oluyor. Varlıklı ile yoksul karşı karşıya, cephesel duruş içinde. O nedenle, adalet mülkün temeli denmiş! İnsanlığın temeli denmemiş. İnsansal ve tarihsel bir önemi varsa önümüzdeki ayna; 17 bin faili meçhul cinayetlerdir! Bu hukuk ve adaletin ne kadar çalışıp çalışmadığını bize yeteri kadar göstermektedir. Mapushanede olanlar, acı çekenler, asmayıp da besledikleri (!!!) olsa gerek. Hani buna beslediler desek de kendi kesemizden yedik, içtik, üstüne bir de vergi verdik. Savaşlarını finanse etmiş olduk! İrademiz dışında yapılan katliamlara suç ortağı olduk. Her şey komikleşti! Trajedik bir hal aldı.

Siz, yazının başında Tahir Canan ismini duymamaktan dolayı özeleştirisel tutum almışsınız. Bu tutum, saygıya değer bir tutum. Benim anladığım kabul edemediğim şey baştan beri Tahir Canan meselesini bilip de hep uzak duranlardır. (…) Bu türden tutumları hiç anlamadım, anlıyamıyorum da!!! (…) Ne yaparsın, hayat bu kadar karmaşık işte!

Sözü fazla uzatmayalım. Bu tanışma yazısı olsun. İnsan yaşadığı sürece bir şeylerle uğraşır. Uğraşlar değişir. Yazmak, okuma bir noktada kısır döngüye dönüşür. Sıkılırsın. O an el becerilerini çalıştırmak gerekir. Nazım'ın dokumacılık geleneği gibi ben de şal yapmaya başladım. Size o şallardan bir adet göndereyim. Sevdiklerimizin omuzlarına atarsınız. Kullanan iyi günlerinde kullansın. Anlayış ve içtenliğiniz için çok teşekkürler. Sağolun. Sevgi ve dostluk dileklerimle...

Tahir CANAN

M Tipi Cezaevi B- 8

Bandırma - BALIKESİR