"OHAL ile tüm faaliyetler durduruldu. Kitaplarımıza el konuldu ve şimdi sınırlı sayıda veriliyor. İdare gözlem kurulu yeni aldığı bir kararla on sayısını ki o da az, beşe indirmiş vaziyette. Resmen bu, ‘kitap okumayın, yazmayın, dizi izleyin’ demek; itirazlar yapılacak, yaptık fakat OHAL öyle bir yetkiyle donatmış ki cezaevleri yönetimlerini, nasıl ki dışarıda muhaliflerde “FETÖ” adıyla kirletilmeye çalışılıyorsa içeriye de yansımaları var olan tüm hakların kaldırılması oluyor."
ZEYNEP AVCI
SİNCAN KADIN KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU
Sincan-ANKARA
***
4 Eylül 2016
Adil Hoca, Merhaba!
Gönderdiğiniz mektup ve “kelebekli” kartları aldım, teşekkür ederim. Aslında epeydir doğru dürüst yazamadım. Darbe gecesinden bu yana yaşamımız da OHAL’den nasibini aldı biliyorsunuz. Biraz da Sincan’ın merkez seçilmiş olması, tutuklular açısından belirsizlik had safhadaydı. Sanırım şimdi hemen yanı başımızda inşa edilen bir duruşma salonu var, yargılamalar başladığında nasıl olacak yaşayıp göreceğiz ama o güne kadar buralarda neler olur pek emin olamıyor insan.
Buralarda tüm iç etkinlikler de kaldırıldı, birçok yerde olduğu gibi biliyorsunuz. Şu an tüm tutsaklar ağırlaştırılmış müebbet koşullarında tutuluyor dersem abartmamış olurum herhalde, burada üç ağırlaştırılmış olarak kaldık. En son farklı siyasetten arkadaşların yaptıkları bir “yangın eylemi” olmuştu, üstelik kısa bir süreliğine (hücre cezaları için), yan hücrelere getirilmiş, ardından da bulundukları yerler ateşe verince ağırlaştırılmışlar olarak sınırlı olan her şey, her hak tümden kaldırıldı. Dediğim gibi şu anda burada Zerrin Yılmaz, Muhabbet Kurt ile birlikte kalıyorum, öncesinde dört saat ve birlikte kullanıyorduk havalandırmayı, yangından sonra ise birer saat ve ayrı ayrı çıkartılıyoruz havalandırmaya, öncesinde de farklı bir iç sohbete vb. çıkamıyorduk zaten. OHAL ile tüm faaliyetler durduruldu. Kitaplarımıza el konuldu ve şimdi sınırlı sayıda veriliyor. İdare gözlem kurulu yeni aldığı bir kararla on sayısını ki o da az, beşe indirmiş vaziyette. Resmen bu, ‘kitap okumayın, yazmayın, dizi izleyin’ demek; itirazlar yapılacak, yaptık fakat OHAL öyle bir yetkiyle donatmış ki cezaevleri yönetimlerini, nasıl ki dışarıda muhaliflerde “FETÖ” adıyla kirletilmeye çalışılıyorsa içeriye de yansımaları var olan tüm hakların kaldırılması oluyor.
Diğer tüm arkadaşların da bizim statüye getirildiğini belirtmiştim. Yani on beş günde bir telefon ve ziyarete çıkartılıyorlar. Ağırlaştırılmış bir kadın tutsak olarak yıllardır 2002’den bu yana bu şekilde bir uygulamayla sürdürüyorum cezaevi yaşamımı. Yine sadece birinci dereceden yakınlarım dışında (anne, baba, kardeş) kimseyle görüştürülmüyordum. Şimdi tüm buradaki tutsaklara aynı uygulama yapılıyor. Bakanlığın açıkladığı, “iki ayda bir yapılabilir” dediği açık ziyaretler de kaldırılmış vaziyette. Hadi biz buradaki “üç ağırlaştırılmış kadın” olarak “alıştık” kısıtlamalara.
Böyle söylesem de en ağır tecridi yaşıyoruz aslında. Diğer arkadaşlar şu an üç-beş-altı-yedi de olsa bir aradalar, yan yanalar en azından; biz üçümüz ise yemek yemeyi unuttuk bir insanla. Daha önce birlikte çıktığımızda bir şekilde zamanı paylaşabiliyorduk, şimdi tümüyle “OHAL”deyiz.
Belki şimdi tüm cezaevlerinde benzer uygulamalar, yönelimler vb. vardır fakat biz ağırlaştırılmışların fazla gündemde olmaması bazen düşündürtüyor, dışarıda bir duyarlılık var elbette. Savaş katmerleşmiş vaziyette, bunun da farkındayız fakat geçenlerde mazgallardan sohbet ediyorduk. Birbirimizi görebilmek için ayna tutuyoruz, öyle sohbet edebiliyoruz; yoksa mazgaldan sadece duvarı görebiliyoruz biliyorsunuz.
İşte, o sırada şöyle bir düşünce gelişti bizde, biz bir elin, hatta iki elin parmak sayısını geçmeyen ağırlaştırılmış kadınlarız, ne yaşadığımız bilinmiyor! Evet, en zoru atlatmasını, güç getirmesini de, yaşamı renklendirmeye da çalışıyoruz. “Düşünme hakkın hep kullanmalısın çünkü yanlış düşünmek, hiç düşünmemekten yeğdir” diye Hypatia’nın babası Theon belirtmişti, biz de düşünerek direniyor, direndikçe yanlışlara güçleniyoruz ama seslerle çığlık olacağımızı da biliyoruz. Bizi en iyi anlayacaklardan biri olduğunu düşündüğüm için böyle yazıyorum.
Adil Hoca, Zerrin’in sürekli sağlık sorunları var, şu anda neredeyse darbeden bu yana yataktan zorunlu olmadıkça kalkmıyor. Düşse, başına farklı bir şey gelse haberimiz olmayacak. Kalbinde bir sıkıntısı var fakat kıştan bu yana bir netice alınamıyor. Son sürgünlerden dolayı hastane gidişlerinde bir sınırlılık var, yani ancak kalp krizi olunacak vb. öylesi bir durumda dış güvenlik götürüyor. Buradaki sıkıntılar ya da yaşanan en ufak bir durumu pek yazamıyorum belki, sadece genel örneklerle anlatmaya çalışıyorum. Yine avukat görüşleri de kayıt altına alma –sesli, görüntülü- şekilde bir dayatma bulunmakta. Özelde tutuklulara, bunlar zaten savunma hakkına müdahale ve engel olarak görüldüğünden kabul edilmiyor.
Arada birbirimize takılıp zehir ömrümüzde bir darbe yaşamak da varmış dedik fakat okuduğumuzdan, anlatılarını dinlediklerimizin de ötesinde bir darbe yaşıyoruz! Daha nasıl yaşayacağız bilmiyorum ama görecek “darbe” günlerimiz de varmış dedik, diyoruz böyle!?
Güney dergisindeki söyleşiyi okumanıza sevindim, teşekkür ederim güzel dilekleriniz için. Bizler, burada iyi olmaya çalışıyoruz, normalde biraz farklı bir mektup düşünürken bunları yazdım (Tabii buradan sürgün edilen başka arkadaşlar da oldu: Resmiye, Deniz Silivri’ye, p-c’den arkadaşlar da farklı cezaevlerine sanırım, emin değilim).
Kendinize sizler daha çok dikkat edin. Buradan da sevgiler, selamlar var. Başta Tülin Ablayı, Öykümüzü ve sizi sevgiyle kucaklıyorum.
Görüşeceğiz, sevgiyle.
Zeynep
- 4 gösterim