“Temmuzdan bu yana çıkabildiğimiz tek yer havalandırma saatlerimiz! Buna rağmen gerilim hattı gibi yansıyor hava. Yaşananlara, “bizim cephede çok şey değişmedi” diyerek başlamak isterdim; fakat olmuyor, bilirsiniz. Doğrusunu söylemek gerekirse nasıl, ne kadar yazabilirim; onu da kestiremiyorum. Daha önce sizlere yazdıklarım ulaştı mı, ondan pek emin değilim; mektupların akıbetini pek bilemiyoruz da! Neredeyse mektup almak bile güçleşti. Yine de biz yazmaya devam edeceğiz.”
Zeynep Avcı
Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Sincan - Ankara
***
22 Kasım 2016
Sevgili Adil Hoca,
Ankara’da ayaz, soğuk bu gece! Yine de gecenin tenhalığı yok günlerdir... Önceki hafta gönderdiğiniz dergileri aldım. Her şeyde bir aksama var şu sıralar. OHAL’in içeriye yansımalarını biliyorsunuz. Hele de şu günlerde TV kanallarında, içeriye yönelmelerin başka bir adı olmaya başladı “isyan” mevzuları. Temmuzdan bu yana çıkabildiğimiz tek yer havalandırma saatlerimiz! Buna rağmen gerilim hattı gibi yansıyor hava. Yaşananlara, “bizim cephede çok şey değişmedi” diyerek başlamak isterdim; fakat olmuyor, bilirsiniz. Doğrusunu söylemek gerekirse nasıl, ne kadar yazabilirim; onu da kestiremiyorum. Daha önce sizlere yazdıklarım ulaştı mı, ondan pek emin değilim; mektupların akıbetini pek bilemiyoruz da! Neredeyse mektup almak bile güçleşti. Yine de biz yazmaya devam edeceğiz. Dediğim gibi gönderdiğiniz dergileri aldım, teşekkür ederim. Size biraz buralardan söz ederek, biraz da aslında paylaşmak için sıvadım kollarımı. Dilerim ulaşır.
Son aylarda, özellikle OHAL ile birlikte birçok cezaevinde olduğu gibi kadın cezaevlerinde de tutsaklara yönelik baskılar arttı. Basına yansıyanları da okuyoruz. Saldırılar, bulunduğumuz kadın cezaevinde de hat safhaya ulaştı demek yeterli gelir mi, bilemiyorum. 17 Kasım’da cezaevi infaz hâkimliğinde açılan disiplin soruşturması nedeniyle, bir grup kadın arkadaşımız duruşmaya götürüldü. Duruşma sırasında kadın tutsaklar, Kürtçe ifade vermek istediklerini söyleyerek tercüman talebinde bulundular. Bu talep üzerine infaz hâkimliği –Hâkim- “Devletimiz size okuma fırsatı, hakkı vermiş; zaten çok iyi Türkçe biliyorsunuz. Eğer tercüman istiyorsunuz parasını verir tutarsınız, biz tercüman falan getirmiyoruz” şeklinde karşılık vermiştir. Oysa daha önce aynı infaz hâkimliği karşısına defalarca çıkılmış ve tercüman problemi yaşanmamıştır. Bu tavır, Kürt dilinin inkârı ve yasal hakların alenen engellenmesi anlamı dışında bir yaklaşım değildir.
Yine aynı gün Sincan Adliyesinde de, başka bir kadın arkadaşımızın yargılanması sırasında benzer uygulamalarla karşılaşılmıştır. Zeliha Ustabaş adlı kadın arkadaşımız, yargılandığı davasında Hemşince anadilinde savunma yapmış; fakat ne hikmetse, anadilde savunma hakkı, mahkeme heyetince “Sanık çok iyi Türkçe biliyor olmasına rağmen, ‘keyfince’ başka dilde savunmak istemesinden dolayı mahkeme tercüman masraflarını karşılamayacaktır, isterse kendi karşılasın” şeklindeki bir karar ile engellenmiştir. Mahkemenin aldığı bu karar farklı kültür ve dillere karşı açıkça tahammülsüzlüğün, yok saymanın adıdır. Daha önceki tüm celselerde anadilde yapılan savunmaya engel koymayan, tercüman masraflarını karşılayan mahkeme; bu yaklaşımla, Zeliha Ustabaş’ın savunma yapmasını da engellemiştir.
Duruşma sonrası ise götürüldüğü nezarethanede askerler tarafından tehdit edilmiştir. Arkadaşımız ringe götürülmeyi beklediği sırada, boşalan nezarethanenin önce ışıkları kapatılmış ve onlarca asker –erkek- arasında elleri kelepçeli şekilde bekletilmek istenmiştir. Hücrenin önünde toplanan askerler, bozkurt işareti yaparak küfür edip arkadaşımızı taciz etmişlerdir. Askerlerden biri “Komutanım, zifiri karanlık en sevdiğim ortam. Tam yeri, fırsatı; izin verseniz de şunun icabına baksak” diyerek taciz etmiştir arkadaşımızı. Nezarethaneden çıkarıldığı sırada da sözlü tacizlere devam edilmiştir.
“Tesadüfün böylesi” dedirtecek durumlar nedense aynı güne “sığdırılmıştır”. Aynı gün, cezaevi kampüsü içinde bulunan hastaneye götürülen kadın arkadaşlarımızdan Van İl (DBP) Eş Başkanı Caziye Duman ve Sedef Demir de darp edilmişlerdir. Aylardır güvenlik gerekçe gösterilerek tedavilerimiz engellenmektedir. Tutsağın güvenliğini sağlama bahanesiyle, son aylarda sürükleyerek kola girme durumları da gelişmektedir. Her iki arkadaşımız, tedavi olmaya geldiklerini ifade ederek kola girilmesini kabul etmeyince, hem tedavileri engellenmiş hem de hücreden zorla çıkarılarak ring aracına kadar sürüklenmiş, darp edilmişlerdir. Daha sonra revirden aldıkları raporlar kendilerine verilmemiş, dosyalarına konulmuştur. Cezaevine getirilinceye dek sözlü tacizler de devam etmiştir. Görüldüğü gibi, dışarıda da olduğu gibi cezaevlerinde özel bir yönelimin olduğu görülmektedir. Mahkeme ve hastane gidişlerinde bu türden faşizan yaklaşımlardan ötürü, çok ciddi rahatsız olan arkadaşlarımızın da rahatsızlıkları ilerlemektedir. Can güvenliğinin olmadığı mekânlardan biri hâline gelmiştir cezaevleri. Kadın tutsaklar olarak sesimiz olmanızı istiyoruz sevgili Adil Hoca...
Tabii tüm bunları yazarken sizleri de sormayı unuttuğumu düşünmeyesiniz! Emin olun, tüm yaşananlara rağmen dışarıdadır gözümüz kulağımız. En son çıkarılmak istenen “tecavüzcülerin serbest bırakılması” genelgesinde; kadınların ve toplumun gücünün, sokağın renginin neler değiştireceğini coşkuyla izledik.
Sevgili Adil Hoca, ilk etapta nasıl yazabilirim diye düşünüyordum; çünkü bulunduğumuz mekân da oldukça hareketli, tahmin ediyorsunuz. Genel olarak iyi olmaya çalışıyoruz, elbette iyi de olmalıyız. “Tek bir mumun bu karanlığı aydınlatmaya yeterli” olduğunu biliyor ve buna inanıyoruz. Bitirirken biz kadınlardan herkese, sesimizi duyan tüm güzel insanlara sevgiler, selamlar iletiyoruz. Kadına yönelik şiddetle mücadele gününe günler kala, içeride ve dışarıda, insanlığa karşı yapılan tüm şiddeti bir kez daha kınadığımızı belirtiyoruz. Her şey gönlünüzce olsun. Tülin ablaya, Öykü’ye sımsıcak duygularımızı, sevgilerimizi iletiyor; kucaklıyoruz sizleri. Güzel günlerde buluşmak umuduyla.
Sevgiler.
Zeynep
- 9 gösterim