Kocaeli Hapishanesinden gelen bir öykü: Sineye Çekmek

      Sükût altın dediler de bu altının ne işe yaradığını hiç söylemediler. Ya da sükût altın dediler de bu altının hiç işe yaramadığını söylemediler veyahut ta sükûta altın dediler de herkeste biliyordu bu altının hiç bir işe yaramadığını, fakat kıymete saydılar yine de; korkudan ya da başka şeyden dolayı sustuk dememenin yoluna...

                Oysa sükût atıl kalmaktır hayattan; durmaktır ve sormaktır ve korkuya yenilmek ve cesarete tövbe etmek ve yapalım diyememektir. İşte bu yüzden susmaz!..

                Çocuklarımız aç diye kaç kez daha kıyacağız kendi canımıza kaç kez daha çökecek yoksulluğumuzun üzerine bu akbaba sürüleri, bankalar. Daha kaç kez sineye çekeceğiz son lokmamızı daha çekip elimizden almalarına kaç kadın daha katledilecek, kaç orman daha yakılacak ve kaç zindan daha dikilecek, (…), susma, çekme sinene erdemler almak değil bu. Boyun eğmeye benziyor ve benziyor korkaklığa! Haykır, haykırmak daha büyüktür susmaktan.

                Berbat bir bekleyişten çokta öte bir şey değil sineye çekmek. Bu kin biçmektir hayata! Hani kılıca, hani kasaturaya, hani hançere, hani biçilir ya vakti gelene kadar keskin kabin diye o kılıç, o hançer o (…), hani işte neyse o. Hani bu doğrudur da hani böyledir de ama vakit geldiğinde çekilmezse o kılıç, o kından ha bir kılıç ha paslı kör bir demir.

                Hayata biçilen kın da böyledir. Durmak, derviş gibi sabretmek denilen bu şeyin içinde paslı kör bir demire döner hayat. Kındır öfkemize zindandır. Yorar bizi bu, yorar bizi kendi zindanımız bırakmaz ki taşsın dışarıya öfkemiz. (…) ayağına, eline settir, prangadır, beton duvar, kilitli demir kapıdır yorar insanı, kendi zindanımız ama en çokta bu zindanın zindancısı olmak yorar bizi.

                Destanlarda anlatılır, nasıl bir sabırla dövdüğünü demir ustalarının demiri. Sabırla ama durmak için değil sürekli çekiç sallamak için. Sabırla yanar sözleri ozanlar, sabırla çalar güldalından tefini gülden daha gül kadınlar, sabırla yaparız köprüleri, kılıçları sabırla bileriz, kentleri sabırla kurarız. Yani insanlığın sabır dediği harekette sabırdır ve böyle de anlaşılmalı. İnsan demirciler gibi sabretmeli dervişler gibi değil! Ya da nehirler gibi sabretmeliyiz hiç durmadan akan nehirler gibi. Sürekli çalışan, sürekli dövüşen sürekli umut eden işçiler gibi...

                Oluk oluk kan akarken, akışta giderken, ben sen, biz, siz. O yanı onlar hariç tüm zamirlerde sineye çekersek o giden kanın akacak yeri kalmaz dolar göğsümüzün içine, dolar kalbimize, ciğerlerimize kesilir nefesimiz boğulurcasına çekeriz sinemize. Çekeriz de yaşamış olur muyuz böyle düşerek? Ya da yaşayana sayılır mıyız bir ülke insanıyla ormanıyla kuşuyla napalım napalım, diri diri yakılırken, sayılır mıyız acı dolu çığlık dolu bu havada umursamadan soluk alırsak utanmadan, utanmasak da sayılır mıyız?

                Yanardağlar sineye çeker mi, vakti gelse bile tutar mı kor kızıl öfkesini, dereler sineye çeker mi, dalgalar rüzgarlar?.. Vakti geldiği halde bekleyen tek canlı insandır. Mesela; bir bulut vakti geldiği halde yağmamazlık eder mi, çeker mi sineye, zindan olur mu kendi damlalarına ve o zindanın zindancısı olur mu?

                Heyecanı da öldürüyor bu, coşkuyu da, inancı da, umutlu olmayı da sineye çekmek bunlar içinde bir zindandır. Daha azı insanın kalbi eğer coşmuyorsa vakti geldiği halde dövmüyoruz göğüs kafesini çoktan o zindana, celladımız olmuş demektir! Artık o zindancı cellat bedenimizse bize tabut! Konuşmaya değil de susmaya neden ararsa insan, akmaya esmeye gitmeye değil, kalmaya, durmaya, durulmaya neden ararsa ve neden ararsa baş eğmeye ve vazgeçmeye ve neden ararsa yangınlar içinde sanmaya, seller içinde durulmaya, dalgalar içinde yorulmaya ve neden ararsa dünya dönmemeye bulunur elbet bir neden. Bulunur da vazgeçmenin gerçek bir nedeni yoktur nedene sayılanlarsa saymakla bitmez.

 

Sineye çekerek geçmiyor hayat, çünkü susarken tükeniyoruz "sabırla beklemek hayatın kendisine ters, sineye çekerken can çekişiyor, akıp gitmesi gereken, olduğu yerde kala kalarak. Unutuluyor sıkça, akan su da başladığını hayatın, durgun sularda ise son bulduğunu. Yani özetle duran yenilmiştir akıp gidene, sineye çeken de, susan da ve yarı yoldan dönen de.

                Issızlığın kaç kaybı var, sessizliğin kaç lalı, durmanın kaç ölüsü ve çürümenin kaç korkağı. Saymayı bilen insan sayıda bunları, gör umutsuzluğun ne berbat bir şey olduğunu. Sayısında sineye çekenler nasıl kör bir  girdaba kapıldığını görsün. Çünkü durmak eylemsizliktir ve eylemsizlik çöl bile değildir. Çölün bir dili var, bir sesi, bir şahitliği insan bir taş gibi dikili bir ağaç gibi nasıl durabilir olduğu yerde. Taşın eyle mi budur o dururken durdurur mesela bir değil, bir yamaçtaki toprağı ve aynı şeyi ağaçlarda kökleriyle yapar fakat insan nasıl durabilir o ne bir ağaç ne de bir taş durduğunda durduğu yerde bir fazlalıktır insan!..

                Durma, bu kez sen kır sessizliğin sağırlaştıran sarmalını. Göz al körler ülkesinde ve köz ol buzlar diyarında. Ol ki umut büyüsün ve esasen yaşamakta böyle bir şeydir. Konuş ağaçların köklerin ol, akıp giden hayatın sesiyle çağla ve duy çığlıklarını yananların, acıların şahidi ol.

                Duranlarda ölür! Erdeme sayılan şu sabır çekme aslında çok eski bir hikaye ve çok eskiden beri sana içirilen bir zehir... Asırlar boyu bununla zehirledi seni imparatorlar, krallar, sultanlar. Bununla zehirledi seni (…) bununla Tanrı, kral ve kutsal ruh adına rahipler, bununla; Rab "Sultan ve ahiret adına imamlar, bununla muhafazakârla ve liberaller ve hala bununla seni sahte sosyalistler ve sağcılar. Yüzyıllardır bu zehri içiriyorlar sana ey insan.

                Umudu besleyen eylemdir harekettir akıştır, amaca bağlılıktır. Ne derinleşmektir zarın yalnızlığında ne de her şeyi bir tamam bilmeye çalışmaktır. Bilakis umut denerken büyür hatta çoğu kez başaramadığımız anlarda.

                Durma, durmak bir eylem değil.

                Çekme sineye.

 

                Ergül Çiçekler

                1 Nolu F tipi cezaevi

                PTT cezaevi şubesi

                KOCAELİ