Rüzgar ve Geride Kalan

Rüzgar ve Geride Kalan

Hava serin aylardan Kasım. Peş peşe düşüyor yapraklar ağaçlardan, üçer beşer onar. Ayrılık kuru ve kirlenmiş bir sarı  her yaprakta donup kalan. Yapraklar mı terk ediyor dalları yoksa dallar mı vazgeçti onları taşımaktan. Kural mı? bir kuralmı ayrılık mesela yapraklarda, kuşlarda ve insanlarda.

Mesela vazgeçerse biri sizi tutmaktan hala gitmeyip kalabilir misiniz.? Kalır mısınız, ayak sürçüyorsa ya da bunun gibi bir şey.

Hava serin, diyor ki güz; kapıdaki benim. Ve onun rüzgarları soğutuyor tüm şehri, sert salvolarıyla bir ordu gibi. Hiç bakmamıştı o gün gökyüzüne, herhalde griydi. Sokakta asi bir rüzgar vardı diğer hepsinden farklı, bir ilk bahar rüzgarı , kardelen kokusuyla yüklü bir yel. Gidip geliyor, dönüp duruyordu sokağın bir ucundan diğerine, biraz kederli biraz da kaygılıydı. Direnerek yazın sıcağına ve güzün soğuğuna beklemişti ve artık Eylül bitmişti. Ekimde yani bu Kasım sabahına değin kalmıştı bu sokakta. Hep ertelemişti gidişini hep bir şans daha demişti ama artık tercih ölmek ya da gitmekti. Artık zorba kıştı kapılara dayanan.

Gitmek gerekiyorken o kalırsa geride gelmezse, gelmese de sizinle, gider misiniz yinede onsuz. Yani kolay mı böyle ayrılık ya da kolay ayrılık var mıdır.?

Sokağın diğer ucu bir yol ayrımıydı, gitmek zorundaydı, ondan önce gidenler gibi ve önce giden bekliyordu ilerde onu. Ama dönüp durdu sokağın içinde bir umutla biraz daha geciktirdi ayrılığın saatini. Fakat o da biliyordu acımasızdır ayrılık, keskin bir bıçak gibidir, iner üstüne ve böler bir alanı ikiye. Geciktirilse de biraz, olmasa da bir  saati ama yinede vardır bir zamanı, sonunda girilir o yola ve geçilir o kavşaktan, bıçak inmiş bölünmüştür bir olan ikiye. Asla sadece bir tercih değildir ayrılık.

Hiç kaçabilen olmuş mudur zamanı gelen ayrılıktan toprak, su, yaprak ya da insan sonsuzca kaçabilmiş mi bundan.

Son kez döndü rüzgar baktı yüzüne geride kalanının "hadi" dedi uzat elini "tut" dedi ama kaldı sözler havada asılı tıpkı eli gibi, öyle boş ve yoksul. Ama yine denedi "haydi tut elimi" son bir umutla doluydu yüzü "haydi gel benimle" ama diğeri kıpırdamadan duruyordu öylece,ölü değilse de beterdi ölüden. Gitmedi, uzatmadı elini. Tutmadı. Kararmıştı yüzü acı ve umutsuzlukla ve kirpiklerinin arkasında saklanıyordu yağmur.

              

                         Tüketir bu sokak seni,bu bekleyiş

                         Senin yaptığını yapamam

                         Başka bir yere git

Sen olmadıktan sonra.... Beni merak etme, git artık dikkat et kendine. Haydi kış geldi git.

Rüzgar , gövdesini hızla savurdu sokağın diğer ucuna durmadı yol ayırımında, tereddütsüz girdi o ayrımdan içeri yasaklanmış mevsimin yoluna.

Oysa nasıl da sevmişti arkada kalanı nasıl da delice... ama dönmedi onun için. Ölecekse de ölmeliydi ama o sokakta değil. Rüzgar gitti ve iyice soğudu hava girdi sokağa zorba kışın rüzgarlar. Kapıları bir bir kırıp geçerek haramice doldu bahçelere ve odalara.

Mutlu aşklar vardır, genç hayallerle dolu, en güzel aşklar ama ayrılık girer araya şu zorba kıştan dolayı.

Akşama doğru yani gün biterken geceye,ufuktan son sonbahar güneşi uzak denizlerin,usulca kavuşurken yıldızların kollarıyla, bitmemişlikleri bırakıyordu bir kenara yarın biter mi umuduyla. Rüzgar kendi bitmişliğini bırakmıştı yarın bitiririz umuduyla.

Geride kalan, o gece uzunca dolaştı, sokağın her yanına bulaştırdı ayrılık acısını. Su içti soğuk mu sıcak mı anlamadan. Görmedi önünde oyun oynayan çocukları ne de yanından geçerken ona selam veren tanışları. Şimdi anlıyordu ki rüzgardan sonra artık o da yabancıydı bu sokağa. O ve sokak artık iki yabancıydılar. iki farklı ruh.

Çıkıp merdivenleri girdi odasına, albümleri karıştırdı, eski fotoğraflara baktı, oncası çekip gitmişti onca güzel onca yiğit her şeyi ve herkesi gelecek adına arkada bırakarak uğruna yaşamayı ve dövüşmeye ve de "gerekirse" ölmeye gittikleri o büyük aşkı düşündü. Ve bıraktı kirpiklerinin arkasına sakladığı yağmuru gidenlere mi ağladı, ayrılığa mı,  onlar gibi olamadığına mı.... Aslında hepsi için ağlıyordu... Sonra yine rüzgarını düşünmeye başladı, sadece onu, ondan başka hiçbir şeyi düşünmek istemiyorcasına onu düşündü. Sonra bir umut belirdi yüzünde " bekleyeceğim seni beklediğimi bilmesen de bekleyeceğim seni."

Sokaklara gelecek illede gelecek bahar. Bitecek bu kentte kış. Ve o gün herkes gibi o da dönecekti. Bekleyecekti umudunu kesmeden ve inatla bekleyecekti. Baharda kavuşacaklardı. 

Ama bitmez bütün bekleyişler, tertemiz bir aşkla dolu olsa da!

Bir sabah şehre ve sokağa geri getirdiler rüzgarın ölü bedenini, onlarca kurşun yarasıyla.

Bitmedi bekleyişi mutlu sonla ve geride kalan silip gözyaşlarını, gelmeden bahar o çıktı yola, onu karşılamaya. Geçti aynı yol ayrımından ve her yeni adımla güçlenerek hızlandı gittikçe bir zamanlar geride kalan ve hiç tereddüt etmeden saptı ve yasaklı yola.

                         

                       Ver elini demiştin ya

                       haydi tut elimi, haydi gel demiştin

                       İşte geliyorum. diyerek

Ve hala bir yerlerden kurşun sesleri geliyor. Bitmemiş aşklar diyarından. Nefret ediyor zorbalar yasakladıkları mevsimden, sürüyor rüzgarların bahar yürüyüşü..

Ergül ÇİÇEKLER