MELEK
Veda mektubunun son satırlarını yazmaya başlamıştı ki kapı zilinin sesi duyuldu ilkinde önemsemedi ama zilin sesi dar ve kısa koridoru aşarak gelip oturduğu salonun duvarlarına bir daha çarptı. Ancak adam ikincisinde de hiç istifini bozmadı. Neden bozsun ki? Bir kaç aydır kapısını ne bir akraba ne de bir dost çalmıştı. Bu olsa olsa birilerinin yanlışlıkla zili çaldırmasıydı. Aslında bu fikir yürütme sağlam ve sağlıklı bir sonucu işaretlemeye yeterdi yetmesine de kapı zilinin sesi üçüncü defa duyulmuştu. Adam kalemini mektubun üzerine bıraktı ve kalkıp istemeye istemeye de olsa gidip kapıyı açtı. Açmasıyla da genç bir kadının “merhaba” diyen sesini duyması bir oldu. Ancak adam bu merhabayı hiç duymamışçasına “buyurun kime bakmıştınız?” diye sordu. Genç kadın “Rahatsız ettiğim için kusuruma bakmayın, ben yan dairede oturan komşularınızı aramıştım ama maalesef evde yoklar.” Adam sabırsız daha doğrusu çoktan kendi canına kıymaya karar vermiş birinin o sinirli ses tonu ve yüz ifadesiyle “Nerede olduklarını soracaksanız bilmiyorum sonra gelir görürsünüz” diyerek kaba bir şekilde genç kadının sözünü kesmekle kalmamış onu aynı şekilde başından da savmıştı. Ancak tam kapıyı kapatacaktı ki kadın adamın yüzüne asılıp kalan ve bir ölüm çığlığına benzeyen o tuhaf ifadeyi görmüştü. Hemen bir soru sorarak kapıyı kapatmasını bir süre daha engellemişti “Size bir paket bıraksam geldiklerinde onlara verir misiniz?” Adam kadının bu nazik talebine “Hayır yapamam” diyerek olumsuz bir cevap vermişti. Kadın “ Ya öyle mi ama neden?” diye sormuştu kınayan ve sitem dolu bir ses tonuyla. Adam herhalde bu ses tonundan etkilenmiş olacak ki o da ilk defa ses tonunu yumuşatarak cevap verdi “ Maalesef onlar geldiğinde ben çoktan gitmiş olacağım”
Cümlenin sonuyla kapının kapanması bir olsa da genç kadın o dar koridorda bulunan ve salonun içini özelliklede üzerinde bir adet kalem, bir mektup sayfası ve de bir tabanca olan masayı gösteren aynadan her şeyi net bir şekilde görmüştü. Adamın yüzündeki ifade ve son kurduğu cümleyi de birleştirince her şeyi apaçık anlaşılır hale gelmişti.
Kadın merdivenlerden inerken adam masaya tekrar oturmuştu. Kadın apartman kapısından çıkıp sokağa ilk adımını atarken adam sondan beşinci cümlesine henüz başlamıştı. Kadın en yakındaki içki satan dükkana girdiğinde adam son satırlarını yazmıştı. Kadın dönüş yolunu yarıladığında adam son sigarasından son bir nefes daha içine çekmiş ve geriye kalanını basmıştı kül tablasına. Kadın merdivenleri çıkarken adam yedi altmış beş @@@@@@@ namlusuna bir mermi sürmüş ve namluyu ikiletmeden dayamıştı şakağına işte şimdi o andaydı, son bir soluk ve elveda dünya. Aslında kararlı olmasına kararlıydı da azıcık bilmeden yavaş davranmıştı çünkü aynı kadın, aynı gün, aynı saat dilimi içinde aynı kapıyı ikinci defa çalmıştı işte; o son solukla arasında duran tek şey bu kadındı.
Kapıyı açmasıyla “bakın hanımefendi hiçte uygun bir zaman değil” demesi bir oldu. Kadın bu söylediklerini zerre kadar umursamadığını gösterircesine adamın yarı aralık açtığı kapıyı iterek tam açmış ve herhangi bir davet beklemeden içeri girmişti. Kadın holü geçip salonun kapısına gelince durmuş ve ona dönerek “Şarap getirdim, iki bardak getir de iki kadeh atıp iki çift laf edelim sonra hala istiyorsan kendini öldürürsün” demişti. Kadının haddini aştığını ve sınırı çoktan geçtiğini düşünen ev sahibi azarlarcasına “ Siz kim oluyorsunuz da içeri davetsiz giriyor ve bir de böyle cümleler kurabiliyorsunuz?” diye çıkışsa da davetsiz misafir ondan daha kararlı ve sert bir sesle “Bırak bu lafları bozuntuya vermemek için boşuna uğraşma, meşhur intihar notunu ve tabancanı çoktan gördüm. Sen kendi kafana bir kurşun sıkacaktın bunu en çok da yüzündeki bu ifade gösteriyor.” Kadın bunları söyledikten sonra salona girerek masasının yanına gelmiş ve tabancayı kenara iterek üstünü bir gazeteyle örtmüş ve şarap şişelerine böylece yer açmış sonra adama dönerek “ciddiyim iki bardak getirmeyecek misin? Diye sormuştu.
Adam artık susmuştu. Belki söyleyecek bir sözü olmadığından belki de olsa bile bunların bir şeyleri değiştirmeyeceğinden. Kadın sessizce duran adama baktı ve hafifçe gülümseyerek “ Bak kendini vuracaksan sen bilirsin. Yalnız ölümü ne sanıyorsun bilmem ama aslında o ne yeniliyor ne de kazanıyor. Çünkü kazanan da kaybedende hayattır.”
Kadın konuşuyor adam susuyordu. Adam sessiz AMA eski ve paslı bir kapının paslı kilidi gibi sessiz değil. Adam yıkılmış AMA eski bir viranenin viran duvarlarından düşmüş virane bir taş gibi yıkık değil. Adam yenik AMA savaş meydanında yenilmiş bir ordu gibi yenik değil. Adam sönmüş AMA eski bir yanardağ gibi sönmüş değil. Adam yitik AMA eski bir fotoğraf gibi yitik değil. Yani adam; susmuşluğun, yenilmişliğin, yitikliğin, sönmüşlüğün hiç bir türüne benzemeyecek kadar çok yenikti, suskundu, kayıptı ve yıkılmıştı. Kadın ise tam tersi sanki adamdaki her şeyin zıttı kadındaydı. Kadın SANKİ bir bahçenin durmadan öten bülbülüydü. Kadın SANKİ dünyanın en gür ormanı. Kadın SANKİ fırat’ın en coşkun hali. Kadın SANKİ en güzel şehrin en kalabalık caddesi gibiydi ve baştan aşağıya hayat doluydu.
“Bak ölmek gibi değil kendini öldürmek. Çünkü ölmek başka bir şeydir. Aslında ben senin yüzündeki bu bakışı on iki yaşımdayken başka birinin yüzünde görmüştüm. O başka biri babamdı. İşten atılalı aylar olmuştu ve iş bulamadığı bir yana alacaklarda kapıya dayanmaya başlayınca ağrına gitti dayanamadı ve o gün gidip kendini Sirkeci banliyösünün raylarına attı. İşte şuan senin yüzündeki bu bakışın aynısını o gün babamın yüzünde görmüştüm. O zamanlar ben daha on iki yaşında bir çocuktum , insan o yaşta bir çok şeyi anlayamıyor o günde bir şeyler olduğunu sezmiştim ama tam değil. Küçüktüm ne tam anlayabilirdim ne de onu durdurabilirdim. Şimdi büyüdüm aradan seneler ve seneler geçti ama onu özlemediğim bir günüm bile olmadı. Yani şuan yüzüne yapışıp duran şu ifade o gün benden babamı aldı. Babam kendi celladı oldu. Babam beni öksüz bırakıp gitti. Başlarda ona bunun için çok kızdım. Aradan yıllar geçtikçe anlamaya başladım ki babam aslında masummuş. Ona bunu işine son verenler yaptırmıştı. Belki biliyorsundur şimdilerde bir kanun var, buna göre bir cinayeti azmettirenlere de 40 sene veriyorlar. Peki bir insanı intihara sürüklemek cinayet azmettiriciliği değil de nedir ki? Ama işte oncası işten atıldı, atılıyor ölüme yollanıyorlar yollandılar ve bunu yapanların biri bile zindana atılmadı. Yani sana diyeceğim şu ki; Sen şimdi kendini öldüreceğini sanıyorsun ama alakası yok aslında olan şu sana seni öldürtüyorlar. Sen kendi cinayetinin tetikçisi olacaksın. Hepsi bu. Bu gerçeğin ta kendisidir. Bu binlerce defa ispat edilmiş ve toplumsal bir gerçekliktir. İntihar bireysel bir şey değildir. O toplumun tamamını ilgilendirdiği için toplumsal bir olaydır. İntihar bireyin psikolojik yıkımının sonucudur demek dünyanın en aptal çözümlemesidir. O tasarlanmış olmasa da yinede organize bir cinayettir. Ya da o kadar iyi organize edilmiştir ki tasarlanmamış gibi görünüyor. Bak işte tabancan şu gazetenin altında onu alır ve kafana bir kurşun sıkarsın ve böylece kendi katilin ve de diğerlerinin tetikçisi olursun.” Kadın konuşmasına burada biraz ara verdi ve adamın yüzüne baktı ardından başını tekrar çevirip adamın boşalan bardağını gördü. Önce boş bardağı şarapla doldurdu ve peşimden ikincin defa adamın yüzüne baktığında ilk defa onunla göz göze gelmişti. Kadın adamın çaresizliğine baktı adam kadının yüzündeki insan sıcaklığıyla dolu gülümsemeye. Kadın bir yudum şarap içti ve yeniden başladı konuşmaya. “Belki sen kendini vurduktan sonra bir iki kodamana içeri tıkarlar onlara 40 sene ceza verirler azmettiricilikten. Yani belki senin ölümün buna bir vesile olur. Biliyorsun bunlar boş temenniler yoksa olacak olan belli önce cesedini bir mezara atacaklar ve bir kaç yakının dışında kimsenin umurunda bile olmayacaksın. Evet hepsi bu kadar. Şimdi söyle neden kendini öldüreceksin?”
- Seni neden ilgilendiriyor ki?
- Diyelim ki meraktan ya da intiharın bireysel olmadığından veyahut ta babamı kurtaramadım ama seni kurtararak vicdanen rahatlamak istiyor da olabilirim. Al sana üç iyi neden bu üç nedenden dolayı yapacağın şey beni ilgilendiriyor. Dur tahmin edeyim neden işten atılman değil mi?”
Belki kadının sözlerinin belki de şarabın etkisiyle adam kısa bir sessizlikten sonra cevap verdi, “işten atıldım doğru tahmin ettin ama hepsi bu değil.”
- Anladım önce işini kaybettin sonra borçlarını ödeyemedin, eşin dostun arayıp sormaz oldu, banka ihbarnameleri de peş peşe geldi en sonunda da sevgilin bırakıp gitti.
- Aşağı yukarı böyle
- Ama esas neden sevgilinin gidişi
- Galiba ama esas neden değil de bu son darbe oldu.
Kadın bir şeyler söylemeden önce yine biraz durup bekledi sonra “ insan sevdiği için yaşamıyorsa zaten biraz ölmüş sayılmaz m?” diye sordu. “ Nasıl yani ben hiç böyle düşünmemiştim” dedi adam. Kadın içtenlikle gülümsedi ve “düşünürsün artık ama şimdi değil bu gecelik bu kadar düşünmek yeter. İyisi mi bir bardak şarap daha iç” dedi ve beşinci şarap bardağını adamın eline tuttururken kendi de henüz üçüncü yudumunu içti ve daha ilk bardaktaydı.
Adam ertesi gün uyandığında saat neredeyse öğleden sonra üçü gösteriyordu. Kadın gitmişti masadaki tabancada! Tabancanın yerinde küçük bir kağıt duruyordu. Adam uzanıp kağıdı aldı üzerinde kısacık bir not vardı onu okudu. Adam gülümsedi notu masaya geri koydu. Notta “tabanca yan komşuda on gün sonra sana geri verecekler. Ayrıca bana iki şişe şarap borcun var!” diye yazıyordu.
Üç hafta sonra Melek yasadışı örgüt üyesi olmak iddiasıyla yine tutuklanmıştı bu defaki gerekçe işinden atılan memurların protesto yürüyüşüne katılmış olmasaydı. Anlaşılan yine bir kaç ay içerde tutup bırakacaklardı. Meleğe tutuklanışının on altıncı günü bir kart geldi. Kartta “Merhaba Melek, öncelikle geçmiş olsun, borcum borç unutmam çıkınca haber ver yeter. Sana her şey için çok teşekkürler ediyorum. Bu sadece ilk merhaba olsun sana kısa zamanda daha uzun mektuplar yazacağım.”
Metin
Melek gülümsedi demek ki kendini vurmamış diye düşündü ve buna sevindi sonuçta bir can kurtulmuştu. Tam bu anda kartın altında küçük bir yazı daha olduğunu gördü.
“Not: Hani şu bahsettiğin azmettiricilerle baş etmenin ve onların hesabını görmenin daha iyi bir yolu varmış. Ben şuan bunu öğreniyorum. Yani senin yolunu.”
19 Eylül 2017
Ergül ÇİÇEKLER
KOCAELİ-KANDIRA 1 NO'LU F TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU
- 6 gösterim