“Korona Günlerinde Mahpusluk” kitabının yayınlanmış olması zemheri soğuklarına direnme gücü verdi.

"Dışarıdakiler mahsus mahallerde nelerle karşılaşıldığına ilgi duymaz oldular. Kanıksanma ve yüzeysel yaklaşımlarla geçiştirmeyi esas almaktalar. Kanıksanmaya alıştırılanlara inat, sesimize ses olan, duymayanlara duyurmak için yola çıkan Adil Okay'ın bu dosyayı hazırlaması takdire şayandır. Ütopya Yayınevi’nden çıkan kitabın muhtevası, Okay’ın kitabın hazırlanış serüveni ve tutsaklara yolladığı Koronavirüs Günlüğü yazı ve değerlendirmesi ile birlikte, 33 tutsağın korona ile ilgili mektuplarının yanı sıra 13 tutsağın çizdiği karikatürlerle zenginleştirip vücuda getirilirken, son sözü de “Kuşatılmış Karanlık Mekanlarda Direnenlere” adıyla, uzun yıllardır insan hakları alanında çalışmalar yürüten Zafer Kıraç'ın deneme tadındaki bir yazı / raporundan mürekeptir. "

Ayhan Kavak. T Tipi Hapishane. Siverek

***

 

KORONA GÜNLERİNDE MAHPUSLUK

 

Mart 2020’de hayatımıza bir girip pir giren, canlar alan Korona illeti dört mevsim yedi iklime sirayet etti. Tarihsel-toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarda geliştirilecek analiz ve tespitler hakkında çok şey söylenmesi gerekecek. Küresel ölçekte baharı olmayan bir yılın ardından insanlık adına da kaybedilecek senelere de hazırlıklı olunmalı. Her yer kış ve her yer pandemiden hallice. Böylesi bir ortamda, olumsuz anlamda en çok etkilenecek kuşkusuz mazlum ve madunlar olmaktadır.

 

İşsizliğe ve açlığa mahkum edilen milyonların ne yapacakları, nasıl doyacakları düşünülmeden “Evde Kal” çağrıları yapıldı. Siyasi iktidarın ‘gemisini kurtaran kaptandır’a oturttuğu sömürü sistemi covid-19 karşısında acziyet gösterip tel tel dökülme emareleri gösterdi.

 

“Evde Kal” çağrılarının yapılması kuşkusuz ki pandemiyi gemlemek açısından gereklilik de arz etmekte. Fakat buna paralel olarak bir parça ekmeğe muhtaç edilenlerin hali pürmelali de gözetilmeliydi. Bu doğrultuda plan ve programlar devreye sokularak mağdur olacak insanların barınma ve beslenme sorunları halledilmeliydi. Fakat bunun tam tersi bir tablo ile karşı karşıya kalındı. Böyle bir atmosfer içinde sokağa çıkma yasaklarıyla evlere kapanıldı. Evde kalma süreci bir nebze de olsa koronanın yaygınlık kazanmasını önleyebildi.

 

Turizm sezonu bahanesi ile seyahat kısıtlılığın kaldırılması koronanın genel yaygınlık kazanmasına yol açtı. Dün olduğu gibi bugün de evde kalmalarla; açlığa mahkum edilenlerin sorunları çözülemedi. Özellikle evlere tıkılmalarla birlikte kendilerini adeta hapiste hissedenler de çokça oldu. Dönemsel yasaklamalar ile kapalı mekanlara sıkıştırılanlar acaba hiç hapistekileri düşündüler mi? süreklilik arz eden soğuk duvarlar ardına tıklım tıkış doldurulanların ne yaptıkları, hangi koşullarda hayata tutundukları görülmüş müdür bilinmez. Elbette mahsus mahallerdeki canlara empati geliştirenler olmuşsa da yeterli düzeyde olduğunu sanmıyorum.

 

Özelde Temmuz 2016'dan itibaren daha bir katmerleşen hak gaspları ve ağır tecridin yol açtığı yalıtılma yetmezmiş gibi korona bahanesi ile daha bir nefessiz bırakılmanın yanında, covid-19’un kurbanlarına dönüşme tehlikesi ile yüz yüze kalındı. Ne denli saklamaya çalışılsa da mahsus mahallerde yaygın yakalanma ve ölümler gerçekleşti. Tüm bunlara karşı yetkililer üç maymunu oynadılar.

 

İşte böylesi bir ortamda maruz kaldığımız tecrit içinde tecrit koşullarına projeksiyon tutma maksadı ile yazar / şair / sanatçı Adil OKAY’ın hazırladığı alt başlığı “Tutsakların Korona Günlükleri” olan “Korona Günlerinde Mahpusluk” kitabının yayınlanmış olması zemheri soğuklarına direnme gücü verdi. Kitap fikrinin tutsak mektuplarından çıkmış olmasının anlamı büyüktür. Bu kitapla mahpusların gözü ve kulağı olunup çığlıklarının dışarıya ulaştırılmasına vesile olunmuştur.

 

Her şey Okay’ın “Korona Günlükleri”ni yazmaya başlaması ile start aldı. Okay Bu günlüklerden birini Çoğaltıp 30 ayrı hapishanedeki, dönem dönem mektuplaştığı 100'e yakın mahpusa gönderdi. Yollanan günlüğün bazıları “faili belli” şekilde kaybolsa da, kuşatılmış karanlık mekanlarda soluksuz bırakılmak istenenlerin bir kısmına ulaşmayı başardı.

 

Hani derler ya, bir dokun bin ah işit diye, politik tutsakların bin ah’ı da içeride deneyimledikleri Korona günlerini anlatan mektuplar olur. İşte bu kitap da yollanan metinlerin toparlanması ile hayata geçirilir. İlk başta, büyük emek ve özveri ile çalışan Görülmüştür Kolektifi’nin web sitesinde yayınlanan korona ile alakalı mahpus mektupları, ilgilenecek araştırmacılara belge ve bilgi oluşturması düşünülerek kitaplaştırıldı. İyi ki de kitaplaştı. Yoksa biz soğuk duvarlar ardına ‘yazgılatılanların’ okuma şansı olmayacaktı. Adil Okay kitaplaştırma serüvenini şöyle ifadelendirir: “Bu kitabı hazırlamakta amacım sadece kaynak oluşturmak, istatistikleri zenginleştirmek değil, özgürlük eşitlik için mücadele ederken esir düşen, zulüm deryasında hayata tutunmaya çalışan insanların, Korona günlerinde yaşadıklarını duymayanlara duyurmaktır.”

 

Dışarıdakiler mahsus mahallerde nelerle karşılaşıldığına ilgi duymaz oldular. Kanıksanma ve yüzeysel yaklaşımlarla geçiştirmeyi esas almaktalar. Kanıksanmaya alıştırılanlara inat, sesimize ses olan, duymayanlara duyurmak için yola çıkan Adil Okay'ın bu dosyayı hazırlaması takdire şayandır. Ütopya Yayınevi’nden çıkan kitabın muhtevası, Okay’ın kitabın hazırlanış serüveni ve tutsaklara yolladığı Koronavirüs Günlüğü yazı ve değerlendirmesi ile birlikte, 33 tutsağın korona ile ilgili mektuplarının yanı sıra 13 tutsağın çizdiği karikatürlerle zenginleştirip vücuda getirilirken, son sözü de “Kuşatılmış Karanlık Mekanlarda Direnenlere” adıyla, uzun yıllardır insan hakları alanında çalışmalar yürüten Zafer Kıraç'ın deneme tadındaki bir yazı / raporundan mürekeptir.

 

Sonsöz aynı zamanda zindanlar ile alakalı yayınlanmış raporlar ve mahpuslarına mektuplarının bir özetini oluşturmakta. “Kar altında” bırakılmışların korona gerekçesine sığınılarak artış gösteren hak ihlallerinin raporları olarak da okunabilecek bu eser, duyarlılık sergilemenin yanında dayanışma ve paylaşmanın kolektif ruhunun nelere kadir olabileceğinin göstergesini teşkil etmektedir. Bu topraklarda, demokrasinin esamisinin abesle iştigal eyleme gibi bir şeye tekabül etmesinin ipuçları, hazırlanan “Korona Günlerinde Mahpusluk” kitabından çıkarsamak mümkündür. Zira demokrasinin olup olmadığının ölçütü zindan koşullarında aranmalıdır. Siyasi iktidarca öne sürülen hedefler arasında, kuşatılmış karanlık mekanların kapasitesini 250 binlerden 400 binlere çıkarma varsa şayet, orada demokrasinin dibe vurduğuna işaret eder. Ne yazık, ütopik bir romanda geçen hayata sıkıştırılmışız. uygulanagelen hak ihlalleri dışarıda bir oluyorsa, içeride tahayyül edilemeyecek boyutlara taşırılmıştır. Tecrit yükselen bir trendle sürmekte. Politik tutsaklara yönelik tatbik edilen yönelimler intikamcı bir adalet anlayışına oturtulmaktadır. Korona adı altında yürürlüğe konulan genelgelerin bini bir para olmasına rağmen nefessiz bırakılmak istenen mahpusların gerçekliğini ortadan kaldırmamaktadır.

 

Tüm bu saiklerden dolayı, bu yapıt içeriden dışarıya taşma ve yükselen vaveylaların Kurşun dökülmüş kulaklara ulaşması açısından ehemmiyet taşımaktadır. Tutsakların maruz kaldıklarını görünür hale getiren bu çalışmayı kamuoyuna duyurmanın ardından kitaplaştırarak tarihe not düşen Okay, tutsakların sesi soluğu olmuştur. Zor zamanların dostu olan Adil Okay ve Görülmüştür Kolektivitesine şükranlarımı sunmak isterim…

 

Son sözü epigraf olarak da alınabilecek, Adil Okay'ın belirlemesi ile tamamlayalım. Kim bilir sese ses olmanın ne menem bir şey olduğunu bilince çıkarmada ön ayak olur ya belki de demokrasi aynasına bakmaya vesile açar. “Korona günlerinde içeride olan güzel insanları unutmayın, dışarıda yağmur yağsa içeride zemheri oluyor, bizden çok daha zor koşullarda yaşama tutunmaya çalışıyorlar, mektuplar gitmiyor demeyin, geç de olsa ulaşıyor, onlara yazmaya devam edin…”

 

Künye:KORONA GÜNLERİNDE MAHPUSLUK, Tutsakların Korona Günlükleri, Ütopya Yayınevi 1. Baskı, Aralık 2020, Hazırlayan Adil OKAY.

 

Ayhan KAVAK T Tipi Cezaevi A-6 Siverek / Şanlıurfa