Şarkılar ve mektuplar açlık grevleri için buluştu

Yazar Vedat Türkali'nin çağrısıyla Taksim Meydanı'nda oturma eylemi yapan aydın ve sanatçılar, şarkılarını açlık grevindeki tutuklular için seslendirdi. Tutukluların mektuplarını okuyarak, onların sesi, soluğu oldu.

Geçtiğimiz günlerde açlık grevlerinin bitirilmesi için hükümete acil çağrı yapan çok sayıda aydın, yazar ve sanatçı, Taksim Meydanı'nda oturma eylemi yaparak cezaevlerindeki tutsakların mektuplarını okudu.

Eylem için kendi sesinden bir mesaj gönderen edebiyatçı Vedat Türkali, Kürt sorununda çözümünün Abdullah Öcalan'ın özgürleştirilmesinden geçtiğini ifade etti.

TAKSİM MEYDANINDA OTURMA EYLEMİ

Cezaevlerinde kritik aşamaya gelen açlık grevleri için bayram öncesi hükümete çağrı yapan çok sayıda akademisyen, gazeteci, yazar ve sanatçı, taleplerine sessiz kalan hükümete tepki amacıyla Taksim Metrosu önünde bir araya gelerek Taksim Meydanı'nda oturma eylemi yaptı. Eşber Yağmurdereli, Orhan Alkaya, Mustafa Alabora, Yıldırım Türker, Ferhat Tunç, Yusuf Çetin, Kardeş Türküler, İlkay Akkaya, Fırat Tanış, Şebnem Sönmez, MKM sanatçıları gibi çok sayıda ismin katıldığı eyleme yüzlerce yurttaş da destek verdi. Üzerlerine açlık grevindeki tutsakların isimlerinin yazıldığı, "... 51 gündür açlık grevinde" yazılı siyah önlükler giyen grup, alkış ve sloganlarla oturma eylemine geçti. Açıklama öncesi gruptan isimler, Siirt E Tipi Cezaevi Gulan Kılıçoğlu ve Dilşah Kocakaya ile Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde kalan Mazlum Tekdağ'ın gönderdiği Kürtçe ve Türkçe mektupları okudu.

VEDAT TÜRKALİ'NİN KENDİ SESİNDE KAYDETTİĞİ MEKTUBU DİNLETİLDİ

Mektupların okunmasının ardından eyleme rahatsızlığından dolayı katılamayan edebiyatçı Vedat Türkali'nin kendi sesinden kaydettiği mektubu dinletildi. Türkali mektubunda, kritik aşamayı geçen açlık grevleri ile ilgili şunları söyledi: "İnsanı canından bezdirici baskılar sonucu, 51 gündür açlık grevine yatan Kürt yurttaşlarımızın sayısı 685 kişi oldu. 60'ı aşkın kişi için ölüm günleri başlıyor. Siyasal egemenliği tekelinde tutan iktidarı, muhalefetiyle Türkiye 'devlet partileri' , her tarihsel önemdeki olay gibi bugün de çözümsüzlük tutumunda yarışıyorlar. İnatla savundukları bu çözümsüzlük yolu akıllarınca korudukları devlette kanlar içinde kalmasına neden oluyor. Tüm insanlarımıza acılar yaşamaktan başla bir şey kazandırmıyor. İktidarı tekeline almış örgütlü, karanlık gücün-iktidarın son yalanı bu açlık grevleriyle bir kez daha ortaya çıktı."

TÜRKALİ SORUYOR!

Kamuoyunda hükümet için kimi çevrelerce dillendirilen "Kürtler silahı bırakıp demokratik yöntemi benimserlerse Kürt sorunu çözerlermiş" yönündeki kanının aldatıcı olduğunu sıraladığı gerekçeler anlatan Türkali, şunları kaydetti:

"Birincisi, yüzde 10 barajı antidemokratik seçim yasasını halkların desteğiyle aşarak, meclise 40'a yakın milletvekiliyle girmiş BDP'yi sudan bahanelerle yok sayan bir iktidar bu yalanına kimi inandıracaktır?

İki; Kürt halkının ana dilini öğrenmesini haftada iki saate sığdıran yargıda kendini anadiliyle savunma temel insanlık hakkını yasaklayan bir iktidarın demokrasi konunda söyleyecek inanılır ne sözü olabilir?

Üç; yıllardır bastırılarak söylediğimiz Kandil'deki silahlı eylemi durdurmada bugün tek etkili yol bir buçuk yıla yakın zamandır tecrit edilen Sayın Öcalan'a özgürlük tanımaktadır. Onun siyasal çizgisine karşı olanlar da bu gücünü yadsıyamıyor. Unutulmasın ki yıllar önce durdurmasaydı, daha nice Kürt gençleri kendilerini onun için yakmayı sürdüreceklerdi. Bugün bir yılı aşkın bir süreden beri değil yalnız avukatları, en yakın akrabalarıyla bile görüştürülmemektedir. MHP çizgisi dışına bile çıkamayan bir iktidarın demokrasi sözüne kim güvenebilir?

Dört; bugün Kürt siyasal kavgası yürütenler ülkedeki tüm halkların dillerini, dinlerini, mezheplerini tüm insanca haklarını savunuyorlar. Tekeli ellerinde tutan devlet, partilerin ülkemizi düşürdükleri ağır ortamdan kurtarılması için zorunlu olan anayasa yapımını bile beceremedikleri bir dönemde bu topraklarda yaşayan tüm halklar için en doğru olanı ülkemizin kurtuluşuna giden yolunu halkların kardeşliği çizgisindeki etkinliği ve Kürt halkı gösteriyor bugün. Değeri bilmeyen bu olgu barışı gerçekten bir devlet için tarihsel bir sunudur." 

'UMUTLAR İÇİNDEKİ BİR HALKIN YASAL DİRENİŞİDİR AÇLIK GREVLERİ'

Mektubunda açlık grevleri ile ilgili yayınlanmış Malta bildirgesinin gösterdiği gerçeklerin dikkate alınması gerektiğini belirten Türkali, "Açlık grevine yatmış kişileri doktorların beslenmeye zorlamaları yasaktır. Kafaları karıştırmak için, zihinleri bulandırmak için, pro-faşist örgütlerin medyada yaymaya çalıştığı, 'açlık grevi' ile 'ötanazi' olgusunu bir tutarak devlet güçlerini özellikle de doktorları açlık grevlerine saldırıya kışkırtan yaklaşımları yalanlar, yanlışlarla doludur. Faşist Almanya'sında suçsuz kişilerle en ağır işkenceler uygulayan doktorlar, umutsuzluk içinde ölüme yargıladıkları kişileri 'ötanazi istediler' rezil yalanıyla tanıtma yolunu tutmuşlardır.

Çeşitli nedenleri olsa da sonunda bir umutsuzluğa yenilgidir ötanazi. Bugünkü açlık grevi umutlar içindeki bir halkın yasadışı baskılara yasal direnişi, zorunlu bir insanlık çağrısı, yerinde bir uyarıdır. Bu temel noktayı göz ardı ederek, toplumsal bir acı gerçeği tüm insanlara duyurmak umuduyla açlık grevine yatmış kişileri yasa dışı baskılarıyla ölüme zorlayan kişiler, söz gelimi bir doktor, umutlarla dolu bir insana keyfi davranışıyla yalnız yasadışı değil insanlık dışı edimleri, eylemleri ile umutsuzluğa itmeyecek midir?

Mamak'ta, Diyarbakır cezaevinde bu tür yöneticiler, doktorlar kaç kişiyi intihara zorlamıştır. Bu yolla, bu yöntemle kendine 'ötanazi' uygulamış duruma düşüren doktor suçludur. Bu eyleme de 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'na göre tasarlayarak adam öldürme suçu sayılır. O doktor adam öldürme maddesine göre yargılanır cezası ağırlaştırılmış müebbet ömür boyu hapistir. Bu açlık grevleri sizden acımanızı, gözyaşı dökmenizi değil en yasal, en doğal haklarını engelsiz duyurmak için destek vermenizi bekliyorum. Böyle bir yasal girişimdeki insana destek vermeniz için düşüncesini değil insanlığıyla ortak yanınızı anımsamanız yeter. Bir yaratıcı kişi, bir sanatçı olabilirsiniz sıradan biri, işçi, memur, iş insanı, ev kadını, öğretmen, bir eğitim aşamasında öğrenci olabilirsiniz. Dindar olabilirsiniz ya da her hangi bir dinsel inanca bağlı olmayabilirsiniz. Hangi türden olursanız olun sonunda insansınızdır. Şu ya da bu şekilde vicdan sahibisinizdir" diye konuştu.

'DEVLET VATANDAŞINA ZULÜM DE ETMEZ'

Mektubun sonunda Başbakan Erdoğan'a devletin etkin yöneticisi olarak bu sorunun çözümü için çağrıda bulunan Türkali, şunları dile getirdi: " 'Devlet pazarlık etmez' diyor Sayın Başbakan. Devlet vatandaşına zulüm de etmez Sayın Başbakan. Olayı lütfen tersine yansıtmayın. Kimsenin sizden pazarlık beklediği yok. İnsanların kafatasları içinde beyinleri vardır. O beyinleri yerine, kullanım süresi çoktan çağ aşımına uğramış teneke konserve kutuların içinde beslenen kişilerle aklı başında kimse pazarlığa kalkışmaz Sayın Başbakan.

Kafanızla işimiz yok bizim. Ama insan olarak her halde bir kalp taşıyorsunuzdur. Vicdanlı olmak gerekir. Temel insanlık hakları için ölüme yatmış bu kişiler sizin kafanıza değil bu olması gerek vicdanınıza sesleniyor Sayın Başbakan. Şu anda bu koca alanı dolduran her dilde, her dinde, her inançta, her yaşta, her işteki on binlerce, tüm ülkemizdeki milyonlarca insanlarımız gibi Sayın Başbakan, vicdanın sesini bekliyor sizden. Evet, çözüm yolunu açmanızı, kanı durdurmanızı, ölümlere son vermenizi beliyor. Koca bir ülkenin sorumlu yöneticisi olarak temel görevinizdir bu. Bağışlayın, sonunda sormak zorunda kalırsak vicdanım da yok mu diyeceksiniz Sayın Başbakan?" 

Türkali'nin mektubunun okunmasının ardından, eylem katılan sanatçılar, "Serhildan jiyane" ve "Uyu deme" parçalarını seslendirdi. "Siyasi tutsaklar onurumuzdur", "Direne direne kazanacağız", "Bijî berxwedana zindana" sloganlarının atıldığı oturma eylemi alkışlarla sona erdi. 

Açlık grevinde bulunanların taleplerinin karşılanmasını isteyen çağrıcıların isimleri: Vedat Türkali, Murathan Mungan, Orhan Alkaya, Nur Sürer, Redd, BGST Kardeş Türküler, Aytac Arman, Altan Erkekli, Kazım Öz, Hüseyin Karabey, Ayfer Düzdaş, Ferhat Tunç, Yusuf Çetin, Füsun Demirel, Semir Aslanyürek, Kenan Bal, Funda Şirinkal, Şebnem Sönmez, Erdal Ceviz, Senar Turgut, Erkan Can, Menderes Samancılar, Serdar Genç.

AÇLIK GREVCİLERİNİN EYLEMDE OKUNAN MEKTUPLARI

Siirt Cezaevi'nde Gülistan Abdo'nun gönderdiği mektup şöyle: 1992'de özgür bir Kürt kimliği ve diliyle yaşamak için PKK saflarına katıldım. İki yıl dağda kaldım. 1994'te yaralı olarak ele geçtim. Ayak parmaklarımda kangren oluşmuştu; ancak bilinçli bir şekilde bekletildi ayağımın yarısına yayılıncaya kadar ve sonrasında sol bacağım kesildi. Yargılamam bir yıl sürdü ve 36 yıl ceza aldım. 18 yıldır cezaevindeyim ve çeşitli dönemlerde sayısız, süresiz-dönüşümlü açlık grevlerine girdim. 30 yıldan fazla süren bir savaşın içinde asimilasyon, inkar ve katliamlardan, soykırımdan geçirilen bir halkın kendini var etme sürecine girilmiştir. Dayatılan imha ve inkar, önderliğimiz Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecritle yok etme politikası en üst düzeye çıkarılmıştır. Savaşın hiçbir halka kazanç getirmediğini söyleyen ve hep barış çabası içinde olan Sayın Abdullah Öcalan'dır. Bu inançla 12 Eylül 2012 tarihinden itibaren Sayın Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü, sağlığı ve anadilin üzerindeki tüm yasaklamaların kaldırılarak kamu dili haline getirilmesi için süresiz dönüşümsüz açlık grevine girdim. Cezaevlerindeki bir PKK esiri olarak savaşa dur demenin zamanı olduğunu ve halkların özgürlüğü, barışı için güneş doğuncaya dek sonuna kadar yaşam pahasına da olsa mücadele edeceğiz.

Açlık grevindeki Gülsüm Koç'un gönderdiği mektup şöyle:1992 Bingöl doğumluyum ve Bingöl'ün Alevi köylerindenim. Lise son sınıf öğrencisiyken tutuklandım ve 1 buçuk yıldır cezaevindeyim. Meydanlarda sürekli naraları duyulan demokrasi anlayışını mahkemelere gel-git dönemlerinde daha anlamış oldum. Dosyamdaki hukuksuzlukların haddi hesabı yok. Hem mahkeme sürecinde hem de aramızda bulunan arkadaşlarımın, ailelerinin ve içimizde bulunan annelerimizin yaşadıkları ve yaşamaya devam ettikleri dramatik, traji-komik olaylarla demokratik olayların içerisinde demokratsızlığın yaşanıp boy verdiğini, faşizan zihniyetin yaşamlarımızı gasp edip çorak topraklara benzettiğinin canlı tanığıyım. Ve ben içerisinden geçtiğimiz süreçte tüm bireysel kaygılarımdan sıyrılarak 15 Eylül 2012 tarihinde süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladım. Bu yola koyulurken maddiyatın dayatıldığı, her şeyin maddileştiği bir zamanda ancak cevabımızın maneviyatımızla olacağına inandım. İnancımın bizi zafere götüreceğine inanıyorum ve Kürt halkını zafere götürecek bu sürecin aktif öznesi olmaktan büyük onur ve mutluluk duyuyorum.

Kaynak: EmekDünyası.Net/DİHA-ETHA