“Yakın tarihimizde şu ya da bu siyasi ekolün hayatında hapishane belirli dönemlerde yer alırken, solun hayatında her dönem yer almıştır.”
Şaban Öztürk
Şaban Öztürk’ün Yar yayınları tarafından çıkan, "Türkiye Solunun Hapishane Tarihi" (i) adlı 2 ciltlik kitabını dağınık biçimde okudum. Dağınık diyorum zira bu kitap(lar) ansiklopedi kapsamında değerlendirilebilecek zenginlikte. Baştan, ortadan, sondan ilgi alanınıza göre okuyabilirsiniz. Ben öyle yaptım. Merak ettiğim olay ve isimlerden başladım sonra başa döndüm. Osmanlı’dan 1974’e kadar bu topraklarda hapishanelerin durumu belgelerden ve tanıklardan yararlanılarak zengin örneklerle sunulmuş. Çalışma Nazım Hikmet’ten Adnan Menderes’e, Şefik Hüsnü’den Musa Anter’e kadar hemen tüm politik tutsakları kapsamış. Ve adları geçen yüzlerce tutsaktan yola çıkılarak tarihsel kesitler anlatılmış. Tersinden söylersek, tarihi dönemeçler anlatılırken o dönemin zindana doldurduğu muhalifler hatırlatılmış. Kimi eksikliklerine rağmen -Örneğin Kürt isyanları sonucu yapılan kitlesel tutuklamalar ve sürgünler ayrıntılı olarak yer almıyor- yararlanacağımız Kapsamlı bir araştırma.
(ii) Çağlar Mirik de Şaban Öztürk’ün kitabını değerlendirdiği yazısında önemli saptamalar yapmış: “İki yüzyılı aşan tarihiyle hapishaneler, kurulduklarıgünden bu yana dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de önemli gündem maddelerinden biri oldu. Bu iki yüzyıllık süreçte gün geçtikçe yeni hapishane modelleri ve uygulama yöntemleri de ortaya çıktı. Buna bağlı olarak hapishanelerdeki uygulamalar protesto edildi. Hapishanelerde ve dışarıda ölümlerle sonuçlanan direnişler yaşandı. Tutukluların ve yakınlarının bu direnişleri çoğu kez ses getirip dikkatleri üzerinde toplamış ve sorunun çözümünde belirleyici olmuştur. Hapishanelerde yaşanan sorunlar bugün de güncelliğini sürdürüyor. İşte bu güncellik, Şaban Öztürk’ün Türkiye Solunun Hapishane Tarihi adlı kitap çalışmasını yapmasına etken olmuştur. Ülkemizin bugün içinden geçtiği günlere bakılırsa (gazetecilerin, yazarların, yayıncıların, öğrencilerin ve daha pek çok kesimin hapishanelere konulduğu bir dönemde) böylesi bir çalışmanın önemi daha net anlaşılacaktır. (…) Kitap, 1974 sonrası başlayan yeni dönemi ayrı bir çalışmanın konusu olarak belirledikten sonra bitiyor. Yazar, Türkiye Solunun Hapishane Tarihi adlı bu kitabında (hem birinci hem ikinci kitap) oldukça zengin kaynaklardan faydalanıyor. Bu kaynakları da daha iyi bir denetim için okura eksiksiz olarak özellikle sunuyor. Ülkemizde hapishaneler üzerine böylesi bir çalışma daha önce yayınlanmamıştı. Şaban Öztürk, bu boşluğu dolduran çalışmasıyla okurlara geniş perspektifli ve Türkiye’de konu ile ilgili bir başucu kitabı yazmış diyebiliriz.” (iii)
Ceberut devlet aynı
12 Eylül, yargısız infazlar ve Hapishaneler konusunda defalarca yazan bir insan olarak Şaban Öztürk’ün hazırladığı “Türkiye solunun hapishane tarihini” okuduktan sonra bir kez daha gördüm ki yaşanan acılar, travmalar farklı kalemlerden de aktarılsa, birbirine benziyordu.
Zira anlatılan zulmü uygulayan “ceberut devlet” aynıydı.
15. Yüzyılda Yedikule zindanlarını inşa eden “devlet”in de, 1895’te İstanbul’da kurulan, “Osmanlı Amele cemiyeti” yöneticilerini 10’ar yıl hapse mahkum eden “devlet”in de ideolojisi aynıydı.
1923’te Şefik Hüsnü ve arkadaşlarını tutuklayan “devlet” ile 1925 yılında Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Şevket Süreyya, Zekeriya Sertel, Cevat Şakir, Ata Çelebi ve Hüseyin Cahit’i tutuklayan “devlet” aynıydı.
1933 yılında Nazım Hikmet ve yoldaşlarını düzmece suçlamalarla tutuklayan ‘devlet’in adaleti’ ile 1950’lerde Rıfat Ilgaz, Enver Gökçe ve Ahmed Arif gibi 40 kuşağı toplumcu yazarlarını hiçbir gerekçe göstermeksizin tutuklayan devletin adalet anlayışı aynıydı.
1946’da “Sansaryan tabutlukları”nda sosyalistlere acımasızca işkence yaptıran ‘devlet’in argümanlarıyla, 1961 yılında aralarında Musa Anter’in de bulunduğu 49 Kürt aydınını idam istemiyle yargılayan “devlet”in argümanları aynıydı. (49’lar olarak bilinen Kürt aydınları, Menderes hükümeti döneminde tutuklanmışlar, 1960 darbecileri tarafından -serbest bırakılmaları beklenirken- idamla yargılanmışlardı. Bu örnek, teşkilat-ı Mahsusa’dan bu yana devletin zulüm politikasının devamlılığını göstermektedir. )
1960, 1971, 1980 darbelerini yapan “devlet” ile son yıllarda ülkeyi devasa bir hapishaneye çeviren “devlet”in uygulamaları -mücadele ve ağır bedeller sonucu kazanılan kısmi demokratik haklar olsa da- aynıydı. Çünkü: Yedikule zindanlarının inşasından bu yana (ve daha önce) İstanbul ve Anadolu topraklarında saltanat süren tüm devletlerin-hükümetlerin “adalet”i, mülksüzlerin değil, büyük mülk sahiplerinin hizmetinde olmuştu.
Sonsöz:
Pablo Picasso’nun “Guernica” adlı tablosunun öyküsü konumuzla örtüşüyor. İspanya iç savaşında Alman faşistlerinin bombaladığı ve taş taş üstünde bırakmadığı küçük bir Bask kasabasıdır La Guernica. Picasso bu katliamı resmetmiş ve ikinci dünya savaşı esnasında Paris’te sergilemiştir. Günün birinde sergiye bir Alman Nazi subayı gelmiş, Guernica adlı tabloyu uzun uzun incelemiş ve Picasso’ya “bunu siz mi yaptınız” diye sormuştur. Picasso da tarihe geçen o çarpıcı yanıtı vermiştir: “Hayır bayım, bunu siz yaptınız.”
İşte Şaban Öztürk’ün çalışmasında resmedilen karanlık manzara da aynı anlayıştaki ceberut “devlet”in eseridir…
Kasım 2012.
i Newroz, 17 Kasım 2012, s.224.
ii Şaban Öztürk, "Türkiye Solunun Hapishane Tarihi I-II”, Yar yayınları, İstanbul, 2004.
- 4 gösterim