Bir güz günü Ağrı Dağı’nın doruklarından esen dondurucu yel, ısıtmayan güneşle birlikte Ramazan’ın yüzünü yalarken henüz uyanmıştı seherin tatlı uykusundan gözleri yarı kapalı, anasının zoruyla çıktı avludaki çeşmeye, buz gibi suyu vurunca yüzüne artık uyanmayan hücreleri kalmamıştı. Gözleri iri iri açılmış, Diyadin’e bağlı küçük köylerinden yükselen hayvan sesleri kulağına dolmuştu.
Gök yüzüne baktı, hava açıktı, göç vaktiydi, Turnalar, kırlangıçlar, katar katar uçuyordu güneye. Ramazan kuşları seviyordu.
“ Keşke benim de kanadım olsa, uçsam sabah sabah bu güzel uykudan uyanır uyanmaz, koyunları otlatmaya gitmezdim” diye mırıldandı.
Böyle dese de hayvanları çok severdi. Alelacele tandır ekmeğinin arasına sıkıştırdığı otlu peynirini ısıra ısıra, elinde asası, sırtında heybesi, vardı ağıla. Yakın dostlarını görmüşçesine melemeye başladı koyunlar. Kuzuların tatlı sesleri Ramazan’ı tebessüm ettirdi. Aklı birkaç gün önce doğmuş süt beyazı, alnı siyah akıtmalı kuzuyu öptü, kokladı. Cebinden birazcık tuz çıkartıp yedirdi. Kuzu da Ramazan’a karşılık verdi, diliyle yaladı elini avcunu.
“ Alnı kara akıtmalım” deyip bıraktı.
Açtı ağılın kapısını, koydu yola sürüyü. Ergendi, gençliğe yeni adım atıyor, türlü hayallerle boğuşuyordu. Köyü çok sevdiği halde, o da yaşıtları gibi şehirlere gitme hayalleri kuruyor, anlatılan şehir hikayelerinden etkileniyordu. Kaç kere ilçeye gitmişliği, çok büyük olmasa da Ağrı’yı görmüşlüğü vardı.
Köylü olmayı utanç, şehirli olmayı gurur sayan saçma bir zamandan geçiyorken, Ramazan pek de öyle hissetmemişti. Köyde koyunlar, yemyeşil doğa, sular, köylülerle daha canlı, diri ve iç içeydi, ama her şehre indiğinde kendini korkunç yalnızlığın içinde buluyor, bir an önce eteklerinde türküler çığırdığı köyünün yeşil tepelerine, koyunlarının içine dönmek isterdi.
Her şeyin ters yüz edildiği bu dünyada kötünün iyiyle yer değiştirdiğini, insanların güzellikten kaçtığı düşünürdü. Bazen şehirli hayallere kaptırdığı olurdu kendini, böylesi anlarda üşüdüğünü hisseder yine Ağrı Dağı'nın heybetine gözünü diker, onun gölgesinde, eteklerinde olmayı sever, ninesinin anlattığı efsanelerde bulurdu kendini. Atı'nın sırtında sevdasına at sürerken bir dengbej onun şarkısını söyler, kaval dertli dertli çalardı. Ninesinin anlattığı masalların baş kahramanı olurdu.
Bir de en çok" Ağrı Dağın eteğinde uçan güvercin olsam" şarkısını severdi. Çocuk çoban Ramazan dağa ait hikayeleri can kulağıyla dinler, gözünü ufuktan ayırmaz, bir gün kendisinin de bir hikaye kahramanı olacağını hayal ederdi.
Koyunları yola koyup, kuzuları seve seve yaylaya doğru yol aldığında içinde bir kuş sürüsü havalandı. Kendini bugün kuşlar kadar özgür, güvercinler kadar neşeli hissetti. Sürüye eşlik eden köpeği gelip pantolon paçalarını yaladığında heybesindeki ekmekle ödüllendirdi onu. Köpek kuyruk sallaya sallaya sürünün etrafında dolandı.
Köyden yeni çıkmışlardı ki, elektrik direğinde, tellerde çırpınan bir şeye çarptı gözü. Direğe doğru hızla ilerledi. Gördüğü kalbini vurdu. Bir güvercin elektrik tellerine takılmış, kanatlarını kaptırmış, çırpınıp duruyordu. Ne yapsa kurtulamıyor, çırpındıkça kanatları zedeleniyor, çaresizce çabalıyordu. Ramazan bir an güvercinin gözlerini gördü, minik gözlerden kurtuluş çağrısı yükseliyordu. Tereddüt etmedi heybesini, parkasını çıkardı, demir direğe tırmanmaya başladı. Kuş kanatsız ne işe yarardı. Kuşa kanat gerekti, kuş uçmalıydı, Kuş gökyüzüne yaraşırdı. Kurtarmalıydı onu. Köpeği direğin dibinde havlıyor, koyunlar oracıkta otluyordu. Güvercini kurtarmalıydı. Ne de olsa sabah sebepsiz yere içinde bir güvercin sürüsü havalanmamıştı. Belli ki onlar çağırmış, onlar sürüden kopanı kurtarmalarını istemişti.
Her kuş sürüsüyle uçar.
Ramazan güvercinin takıldığı elektrik teline varınca, bir süre duraksadı. Güvercinin gözlerinin daha yakından Gördüğünde içi daha çok yandı. Bir kuşun gözleri bir çocuğa ne anlatır? Teldeki güvercin ile direkteki çoban çocuğun bakışmalarından ne doğar? Kim neye kanat, ne kime el olur? Bir çocuk ve bir güvercin masal dilinde nasıl söyleşir bilinmez. Bir çocuğun, bir çoban çocuğunun kalbi güvercindir, bir güvercinin gözleri çocuktur. Göz ve kalp birbirinin başka biçimleridir.
Ne çocuk konuştu, ne güvercin ses çıkardı. Sonsuz bir sessizlik aralarında akıp durdu. Çocuk, güvercin kanatsız kalmasın, uçsun diye canını tehlikeye atıp elektrik direğine tırmandı. Güvercin can -hıraş çırpınıp durdu. Belki kuşdilinde güvercin lisanında gelme, bu yazgının bir oyunu yer değiştirecek, 'eller ile kanatlar ' demek istedi. Kim ne demek istediyse boşlukta kaybolup gitti.
Kuş çocuğa, çocuk kuşa baktı. Ramazan güvercine gülümsedi." Birazdan uçacak sürüsüne varacaksın" dedi. Elleri, o güzel elleri, o çocuk elleri, o çoban elleri, köylü elleri, kurtarıcı elleri; Mesih elleri, peygamber elleri ah o eller, öpülesi eller, uzandı tele, kanatları arasına sıkıştıran tele, çekti aldı kanatları. Kanatları serbest kaldı ve kıyamet koptu. Eller ve kanatlar yer değiştirdi. Güvercin havalandı, kanatları özgürdü. Güvercin kendine bir çift kanat yaptı ellerden, güvercin uçtu. Güvercin sürüsüne kavuştu.
Ramazan gözlerini hastanede açtı. Şaşkındı etrafına bakındı, başucunda ağlaşan annesine baktı, babası biraz mağrur ama üzgündü. Elleriyle annesine dokunmak istedi. Kollarını kaldırdı, elleri bileklerinin yukarısına kadar yoktu. Beyaz sargı bezleri vardı ellerinin yerinde gözlerinden yaşlar süzüldü. Annesi hıçkırdı, babası çıktı, Ramazan ağladı. Sonra anladı; elleri teldeki güvercine kanat olmuştu. Ninesinin masallarında geçen kuş iken, libaslarından soyunup peri olan kuşları düşündü. O peri kuşlarından, güvercinlerinden biriydi demek, ona kanat gerekti, o kanatsız uçamazdı. Bir gün mutlaka o masal güvercini gelecek, Ramazan'dan ödünç aldığı, kanat yaptığı elleri geri verecekti. O masal güvercini gelecek, Ramazan bekleyecekti. Ya şimdi?
Hayat devam ediyordu, Ramazan etrafında kamerayla çekim yapanlara, deklanşöre basanlara baktı ve dudaklarından bir çift söz döküldü.
'' Plastik el istiyorum, protez el !''
Bu hakikatti masal değildi. Ramazan büyüyene kadar bu acıyı çocuk yüreğiyle anlamaya çalışacaktı. Elleri gölge oyununda, masalda bir edayla güvercin kanadına dönüşmüş, Ağrı'lı, Diyadin'li çocuk, çoban Ramazan mağrur bir edayla protez el istemişti.
Eller ve kanatlar yer değiştirmiş, masal hakikate yenilmişti. Fonda o şarkı çalıyordu.'' Ağrı Dağın eteğinde uçan güvercin olsam..''
NOT: Ağrı-Diyadin 'de elektrik tellerine takılan güvercini kurtarmak için ellerini veren Ramazan için.../Gerçek bir hikayedir.
EKİM 2017
SEYİT OKTAY
T TİPİ CEZAEVİ
A512 VAN
- 13 gösterim