Mayıs 2019
Babamın Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde yattığı dönem ben daha üç yaşımdaymışım. Şimdi o günlerle ilgili, hayal meyal Samsun’lu bir komşumuzun kamyonetinin arkasına ailecek doluşup babamı ziyarete gittiğimizi hatırlıyorum. Hastane bahçesinde babamın sakalını yanaklarıma batıra batıra sarılışı, büyük kardeşlerimden Deniz’in orada bir sögüt dalından çakısıyla bir düdük yapıp bana verişi silinmemiş hafizamdan.
Sonrasındaki yıllar köye gittiğimizde bazı çocukların benle « delinin oğlu » diye dalga geçişleri de. Belki o yüzden köyde akraba çocukları ve yakın komsu çocukları dışında konuştugum çocuk olmazdı pek.
İlkokul yıllarımda anneme babamın hastanede neden yattığını sormuştum. Annem bana, o dönem babamın Vize’de panayır kurulduğu günlerde, panayırda kuzu kesip çevirme yaparak sattığını, o yıl bir müşterinin yiyip içip parasını ödemediği gibi bir de babama dayılandığını, babam da sinirlenip adamı bıçakladığını anlattı. Sonrasında karakol, mahkeme ve hakimin babamı hastaneye gönderdiğine ilişkindi annemin anlattığı hikaye. Ben de birkaç yıl öncesine kadar öyle bildim.
Ankara – Sincan’daki yaklaşık onbeş senelik tutsaklığımdan sonra Tekirdag’a getirileli üç yıla yakın oluyor. Burada kendilerine yakın olduğumdan en büyük iki kardeşim daha sık geliyorlar ziyaretime. Ablam ben dört yaşımda iken, abimse altı yaşımda iken evlenip evden ayrılmışlardı. Ziyaretime sık geldikleri bu süreçteki karşılıklı sohbetlerimiz belki de dışarıda olduğum süreçtekileri geçti. Bu sohbetlerimizden birinde, yukarıda anlattığım babamın olayının annemin bana anlattığı gibi olmadığını öğrendim. Babam bizim köyde, bizim avluda ahırın önünde, bizim köylü birini bıçaklamıs. Nedeni konusundaysa ablam abim tamamen birbirinden farklı şeyler anlatıyor. Babam mahkemede hakimin “neden yaptın” sorusuna “bana ne sorarsın be, git ona sor” diye yanıt vermiş, sonrasında kimseye bir neden anlatmamış. Herhalde ondan, olayın nedenine ilişkin herkes birşeyler kurmuş. Ama sanırım herkes babamın hastaneye gönderilmesi gerektiği konusunda hakim ile hemfikirdir.
Abim ve ablamdan olayın böyle olduğunu ögrenince şaşırdım. Acaba annem neden bana farklı hikaye uydurdu diye düşündüm. Sanırım köyde bıçaklanan kişinin yakınlarına gereksiz düşmanlık beslememi önlemek isteyerek böyle birşey yaptı.
O zamanlarla ilgili bu sohbetler, sonrasında hücremede o zamanlarla ilgili olarak hafızamı yoklamama neden oldu. Öyle fazla birşey yok hafızamda kalan. Bir yukarıda anlattığım hastane bahçesindeki görüntüler var, bir de köydeki bıçaklama olayının ve babamın Bakırköye’e getirilişi haberinin Yenibosna’daki evimize getirildiği günle ilgili anılar. Asağıda anlatacaklarım haberin eve geldiği gün yaşadıklarımla ilgillidir.
Köyden gelen Fehmiye Teyzem kapıyı çaldığında evde sadece annem ve ben vardık. Meraklı bakışlarımın üzerinde oldugu teyzem hızla eve girdi, ennemle karşılıklı oturdular ve anneme birşeyler anlatmaya başladı. Annem ağlamaya başladığında odanın ortasında onlara bakıyordum. Annemin o halini görür görmez bacaklarımdaki güç tükendi, kıç üstü yere düştüm ve ben de salya sümük ağlamaya basladım. Teyzemin anneme kızışı, annemin beni öyle görür görmez ağlamasını anında kesip beni kucaklayarak susturuşu halen hafızamda çok canlı… Sonrasında annem hazırlandı ve ikisi birlikte beni eve tek başıma bırakıp çıktılar. Çıkmadan önce annem bana birşeyler anlattı. Konuştuklarından sadece “tamam mı” ları anlıyordum ve her “tamam mı” deyişinde “tamam” diye cevaplıyordum onu.
Sanırım evde ilk kez o gün tek başıma kaldım. Bu kez merakla eşyaları karıştırırken beni denetleyecek kimse yoktu. O gün karıştırdığım eşyalar içinde ilk kez keşfini yaptığım birşey vardı. Babamın kasap dükkanı oldugu günlerden kalma çekmeceleri olan bir masanın en alt çekmecesinde bir minik tabanca buldum. Bilmiyorum öncesinde gittiğimiz komşu ya da akraba çocuklarında oyuncak tabanca görmüşmüydüm ama en azından tabancayı abilerimin Texas – Tom Miks kitaplarından tanıyordum. Heyecanla tabancayı elime alıp o kitapların resimlerinde gördüğüm gibi ateşlemeye çalıstım. Minik parmaklarımın gücü tetiği çekmeye yetmiyordu. Tabanca bir elimde iken diğer elimin parmaklarıyla tetiği çekmeye çalıstım, beceremedim. Bir sürü şekilde denedim, yapamadım bir türlü. Tetiği düşürüp tabancayı patlattığımda tabancanın sırtı yerde, namlusu suratıma bakar vaziyette ve iki elimin baş parmağı birlikte tetiğe basarken tüm vucudumla yüklenmiş durumdaydım. Patlama beni çok korkuttu. Kulaklarım çınlıyordu. Tabancayı yerine koyup başka şeylerle uğraşmaya başladım.
Bir ara zil çaldı. Evimiz tek katlı olmasına rağmen çok katlı binalar gibi demirden bir dış kapı, sonra bir koridor ve ahşap iç kapısı vardı. Zilin çalmasıyla hafif aralık olan iç kapıyı açıp dış kapıya koştum. Dış kapıyı açamadım. Tanıyamadığım dışarıdaki ses anlayamadığım birşeyler söyledi. Ben de ona anlayamayacağı şekilde cevaplar verdim. Ne kadar sürdü bilmiyorum, sonrasında gitti. Eve girmek için iç kapıya yöneldiğimde iç kapının kapanmış olduğunu gördüm ve önünde beklemeye başladım. Beklerken aileden birileri gelene kadar kilimin üzerinde uyuyuvermişim.
O günden sonra belki altı, belki yedi yıl geçti. O zamanlar harçlığımı çıkarmak için ayakkabı boyacılığı yapardım ve müşteri bakmak için girdiğim kıraathanelerde bazen boşta gazete görürsem oturur kısa bir süre bakardım. İşte o habere bir kıraathanede gazete okurken denk geldim. Haberde “ Evde yalnız bırakılan polis çocuğu babasının silahıyla kendisini vurdu ve öldü” diye anlatıyordu. Haberi okur okumaz kendi yaşadıklarımı hatırladım ve “iyiki o tabanca sadece fişek kapsülü patlatıp gürültü çıkarıyordu” diyerek elimi anlıma götürdüm…
MESUT DENİZ
2 NO’LU F TİPİ CEZA İNFAZ KURUMU
TEKİRDAĞ
- 17 gösterim