Tutuklu gazeteci ve ressam Zehra Doğan’la konuştuk. Tutulduğu cezaevinden avukatı aracılığıyla sorularımızı yanıtlayan Doğan, cezaevi idaresinin yaptığı 20 resme el koyarak imha ettiği bilgisini paylaşırken, eserin kalıcılığından çok onu yapma aşamasına dikkat çekti: “Bir performans sanatı gerçekleştiriyorum, böylelikle ben yapıyorum onlar da el koyuyor, imha ediyor.”
Röportaj: Neğşirvan Güner
Sokağa çıkma yasağı döneminde savaş ve yıkımın hedefi olan Mardin’in Nusaybin ilçesinde çizdiği resimleri sosyal medyada paylaştığı ve 10 yaşındaki bir çocuğun notlarını haberleştirdiği için tutuklanan gazeteci ve ressam Zehra Doğan, tutulduğu Diyarbakır Cezaevi’nden sorularımızı yanıtladı.
1 yıldan uzun süredir tutuklu bulunan Doğan’a cezaevi yönetimi tarafından resim malzemeleri verilmiyor. O ise farklı bitkileri, diş macununu ya da regl kanını resim malzemesine dönüştürerek eserlerini üretiyor. “Malzeme konusunda bolluk içerisindeyim hiç de yokluk çekmiyorum” diyor.
Cezaevi idaresinin yaptığı 20 resme el koyarak imha ettiği bilgisini paylaşan Doğan, işlerini anlık yapan bazı güncel sanatçılara işaret ederek, eserin kalıcılığından çok onu yapma aşamasına dikkat çekiyor ve ekliyor: “Bir performans sanatı gerçekleştiriyorum, böylelikle ben yapıyorum onlar da el koyuyor imha ediyor.”
Doğan, koğuş arkadaşlarını hatırlatarak da bu ‘performansını’ izleyen kitlenin azımsanmayacak düzeyde olduğunu söylüyor.
Çinli sanatçı Ai Weiwei ve Britanyalı sokak sanatçısı Banksy’nin desteğini çok önemli ve anlamlı bulduğunu söyleyen Doğan, yaptığı işlerin anlaşılması ve doğru bulunmasının onu daha kararlı ve güçlü kıldığını söylüyor.
Banksy’nin, resmettiği Nusaybin’in yıkım resmini New York’un en işlek caddesine yansıtmasının kendisini duygulandırdığını da anlatan Doğan, “Bu ayıbı kimse duymasın, bilmesin diye hapsedildiğim resim tüm dünyanın gözü önünde, bu kez daha büyük ve daha sert bir şekilde yüzlerine çarptı” diye ekliyor.
İşte Doğan’ın avukatı aracılığıyla sorularımıza verdiği yanıtlar:
141 gün diye adlandırdığınız tutsaklıktan sonra tekrar tutuklandınız, 141 güne 1 yıl daha eklenmiş oldu neler söylemek istersiniz?
Önceki tutukluluğumun ardından araya çok zaman girmeden yine tutuklandın. Şimdi de bir yılımı doldurdum. Zaman su gibi akıp geçiyorsa eğer burada ışık hızıyla geçiyor. Nasıl geçti anlamadım. Sürekli okuyup, yazıp, çiziyoruz. Siyasi tutukluların oturttuğu bir yaşam şekli var burada. Hiç bir anımı değerlendirmemezlik etmiyorum. Her gelen de bu yaşama ayak uyduruyor. Ben de oturmuş bu düzene uydum.
Tutukluğuma dair söyleyeceğim tek şey, ülkenin son gidişatıyla beraber ortaya çıkan absürt komedi tadında yönetimin nefret duyduğu binlerce kişiden biri olduğumdur. Bu durumdan dolayı oldukça gururluyum. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki bugünün ‘suçluları’nın yarının haklıları olacakları ortadadır.
Yaşamı sevmek, kendi varoluşunu anlamlandırmaktan geçer. Bir yıllık süre zarfında ben burada anlam katmayı, anlamı kendimde bütünleştirmeyi öğrendim.
İmkansızlıklara mahkum edildiğiniz için sanatınızı ‘çok farklı’ araçlarla icra etmeye çalıştığınızı biliyoruz. Şimdi durum ne, resimlerinizi çizebiliyor musunuz yoksa aynı baskıcı tutum buna engel mi?
En çok resimlerime, çizdiklerime dair baskılara maruz kalıyorum. Aramalarda yazılan, çizilen her şey didik didik inceleniyor. Birçok aramada kendi yaptığım artan atıklardan, kuş dışkısından, regl kanından elde ettiğim boyalara el koyuyorlar. Yaptığım 20 resmime el koydular. Bana dönüşleri ise ‘yasak, imha ettik’ şeklinde oluyor. İmha etmek ne demek? Bombalı araç mı ki imha ediyorsunuz? Ama bu durumdan dolayı yoğun bir üzüntüye dahi kapılmadım, üzülmeye değmez bir durum. Onların üzülmeleri hatta utanç duymaları gerekiyor. Benim beslendiğim mücadele bana pes etmemeyi öğretmişse eğer ben de ona layık bir şekilde davranmak zorundayım. Bu benim kişisel duruşum değil inandığım mücadelenin gerekliliğidir.
Her ne yaparsan yap militanca yapmalısın. Çünkü ezilen bir halktansın. Ben olaya şöyle bakıyorum: imha ediyorlarsa, demek az buçuk sanattan anlamaya, vermek istediğim mesajı anlamaya başlamışlardır. Hem resimlerini, işlerini anlık yapan güncel sanatçılar var. Eserin kalıcılığından çok yapma aşamasından eylem aşamasındaki eylem biçimine dikkat çekiyorlar. El konulan işlerimi ondan sayıyorum. Bir performans sanatı gerçekleştiriyorum, böylelikle ben yapıyorum onlarda el koyuyor imha ediyor. Bu sanatı izleyen kitle de azımsanmayacak derecede. Otuzu aşkın kadın böylelikle sanatsal bir etkinliğe iştirak ediyorlar.
Bazen sadece bir kişinin duruşu, varoluşunu anlamlandırması yeterince okuyup araştırması yetmiyor. İnsanlar eğer buna müsaade ederlerse eğer -ki bu müsaade ancak sevgiyle olur- birbirlerine öğretecek çok şey var.
Her deneyim bir tecrübedir. Burada onlarca deneyimin getirdiği sağlam bir alt yapı var. Bu alt yapı tarihe direnişiyle giren Amed Zindan direnişidir. Her yıl buna yenileri eklenerek daha da sağlamlaştırılmıştır. Bu yüzden insan kendini hiçbir şekilde çaresiz hissetmiyor. Kafan sürekli odaklanmaya odaklanıyor. Herkes kendi yeteneği doğrultusunda üretiyor. Ben de resim ve öykü çalışması yapıyorum.
Resim konusunda atık malzemeler ve yiyeceklerden boyalar üretiyorum. Toplumsal algının tiksindiği lanetlediği adet kanını sanatsal bir işe dönüştürüyorum. Rokadan yeşil, zerdeçaldan sarı, kahveden kahve, karalahanadan mavi aspirinlerden beyaz, nar kabuğundan, kuş dışkısından, diş macunundan vb. birçok şeyden boya üretiyorum kendime. Tuvallerim , gazeteler, kıyafetler ve iç çamaşırları oluyor. Fırça ise saçlardan ve kuş tüyünden. Yani anlayacağınız dışarıda hiç bu kadar malzemeye sahip olamamıştım. Bolluk içerisindeyim hiç de yokluk çekmiyorum.
Ayrıca arkadaşlarımın ve benim gündelik zindan yaşamımızı konu alan bir çizgi hikaye- romanımsı var. O da güzel gidiyor (gülüyor).
Hiç vazgeçmiyorsunuz? Bu inadınızı merak ediyoruz. Buradan doğru şu soruyu yanıtlar mısınız: Sanat sizin için ne ifade ediyor?
Yaptığınız işi çok iyi icra edersiniz, ortaya mükemmel işler çıkarırsınız. Ama bu tek başına yeterli mi? Vazgeçmenin, korkunun, endişenin kıyısına geldiğinizde verdiğiniz karardır önemli olan. Korku önemlidir, korkular ve şaşırmak. Bir şeylere beyinlerinizin hala uyuşmadığının belirtisidir. Asıl mesele korkmana rağmen pes etmemektir. Ben birçok kez inanılmaz korkmuş biriyim. Korkuyorum, korkularım şaşkınlıklarım var. Bundan dolayı da herhangi bir utanma hissi belirmiyor bende. Asıl utandığım şey vazgeçmek olur. Bu yüzden birilerine dair sarf edilen, yazılıp çizilen korkusuz tanımlanmasına katılmıyorum. Dediğiniz gibi vazgeçmemek, kararlı demek daha doğru bir kelime.
Resimlerimi yapmaya devam ediyor olmam belki de tam olarak inattan değil. Asıl inatçı onlar. Böyle saçma bir şeyden dolayı engellemeye çalışmak ahmakça bir inat. Birinin kafasına yastık dayayın sonra da ‘amma da inatçı çıktı, hala çırpınıyor nefes almaya çalışıyor’ demek ne kadar saçmaysa bu da böyle bir şey.
Nefessiz kalan içgüdüsel olarak bir boşluktan sıyrılıp hemen nefes almaya çalışır. Yaşam nefesidir bu çünkü. Benimde nefesim sanattım. Ağzıma burnuma dayadıkları o koca ellerine karşı içgüdüsel olarak çırpınışımdır.
Sanatın ne olduğunu soranlara Picasso ‘ ne olduğunu bilsem kendime saklardım’ dermiş. Ama yine de kendimce bu soruya cevap getireceksem eğer: Sanat hakikatın ta kendisidir, onun yolunda savaşmaktır. İşte bu yüzden ona dair bir tanım yoktur. Çünkü hakikatin kendisi sanattır. Onu yalnızca ona varmak adına yanmayı göze alanlar bilir. Dört kelebeğin hikayesindeki gibi onu sadece dördüncü kelebek anladı, ama o da olduğunu dönüp anlatamadı. Çünkü hakikate eren gerçek bir eren onun ateşinde yanıp dönmeyendir. Benim kıblem sanattır, ama onun ne olduğunu tam olarak söyleyemem. Çünkü bende bilmiyorum.
Siz içerideyken yurt dışında sergileriniz oldu, oluyor. Bunlar ‘galerilerin’ piyasa odaklı sergilemelerinden uzaktı. Bu açıdan da bir sanatçı olarak farklı bir yerde duruyorsunuz aslında. Ne söylemek istersiniz?
Resimlerimdeki her konuyu, anlatımı, tanıklar, yaşayanlar düşündü. Ben sadece gördüklerimi resmediyorum, üzerime düşen zorunlu görevi yerine getiriyorum. Bu yüzden hiçbiri öznel değil, kişiye has değildir, çünkü sahibi ben değilim. Bu nedenledir ki dışarıda düzenlenen sergiler kolektif bir şekilde yapılıyor. İçinde herkesin emeği var. Kürt basınının, Kedistan’ın, PEN’in, Af Örgütü’nün, Artist at Risk’in, Voice Project’in kolektif çabalarıyla oluyor. Bu yüzden daha sıcak ve piyasa sergileri gibi değil.
Çinli sanatçı Ai Weiwei serbest bırakılmanız için mektup, yaptığı duvar resimleriyle tanınan İngiliz sokak sanatçısı Banksy ise tutuklanmanızı protesto için New York’un Manhattan bölgesinde bir duvar resmi yaptı. Bu bağlamda duygu ve düşüncelerinizi merak ediyoruz, bizimle paylaşabilir misin?
Ai Weiwei ve Banksy’nin desteği benim için çok anlamlı. İşlerimin bir şekilde anlaşıldığını ve doğru bulunduğu hissetmek bir tutuklu için çok önemli. O zaman daha kararlı oluyor insan, daha güçlü oluyor. ‘Evet, bu yol da mücadelenin bir yollu olabilir’ diyor insan. Özellikle Banksy’nin resmettiğim diye hapsedildiğim Nusaybin’in yıkım resmini New York’un en işlek caddesine devasa bir şekilde yansıtılması beni çok duygulandırdı. Kimse duymasın, bilmesin bu ayıbı diye hapsedildiğim resim tüm dünyanın gözü önünde, bu kez daha büyük daha ve sert bir şekilde yüzlerine çarptı. Asıl suçluların kimler olduğu bir kez daha söylenmiş oldu.
Aynı zamanda bir gazeteci olarak kendinize ne sormak isterdiniz?
‘Bir gazeteci olarak kendinize ne sormak isterdiniz? ‘ sorunuza her zaman söyleşilerimin sonunda gazeteci olarak sorduğum ‘Son olarak ne söylemek istersiniz? ‘ sorusunu kendime sormayı isterim. Cevabım ise şöyle olur:
Yaşamın kendisini politik gören biri olarak sanatı politik görüyorum, en azından benim sanatım politiktir. Tüm yaşananlara karşı kendime sanatsal bir cephe oluşturma derdindeyim. Olup bitene karşı her zaman söz söyleyenler oldu ve bu devam ediyor. ‘KCK’ adı altında birçok gazetecinin ve binlerce kişinin tutuklandığı dönemde ben de gazeteciliğe başladım. Şuan biz tutukluyuz ve biliyorum ki bu zorlu süreçte yine yüzlerce gazeteci yetişmiştir. Bu bir gelenektir engellenemez, bir aşktır.
Bugün sadece ben değil yüzü aşkın gazeteci ve onlarca sanatçı tutuklu var. Özellikle bu son süreçte sanatçıların ve gazetecilerin korkunç bir distopyaya çevirdikleri kurmaca karanlık yaşama karşı, barışçıl bir dünya için daha fazla ses çıkarmaları gerektiğini düşünüyorum. Kendisi gibi düşünmeyeni vatan haini ilan eden yönetime karşı her zaman sağlam bir cevabımızın olduğunu unutmamalıyız. Bizim kim olduğumuzu ne istediğimizi nasıl yaşamamız gerektiğini, onların karar vermesine izin vermemeliyiz.
Sussan bir toplumun yok olması kaçınılmazdır. Söz söylemek en büyük eylemdir. Söz söylemek ‘düşünceyi dile getirme sanatıdır’. Susmayalım.
Eser fotoğrafları: Jef Rabillon
Kaynak: Gazete Karınca
- 13 gösterim