DELAL ÇEŞMESİ
Gündüzden akşamın kuytuluğuna dek uzanan bir rüya!
Gece karanlık
Gökte yalnız birkaç yıldız parlıyordu. Sonra Delal çeşmesinde toplanan kızlar bir bir fotoğraf makinesinin kadrajında belirmeye başladı. Kadrajın içinde Sarah ,Derin, Berral,Beril,Tilda, Filiz ve Zozan görülüyordu.
Çehrelerini saran tatlı, ışık gölgeleri şakaklarına biriken zülüflere yansımıştı. Konuşuyor, gülüşüyor, kıkırdıyor o güzel gözleri ile çeşmede etraflarına bakıyor, kök salıyorlardı gündüzün akşama adım adım evrildiği vakitte. Her birinin saçı, gözü, endamları fildişi beyazlığındaki kolları, salınışları bir ağacın kökleri gibi kök salıyordu en dibe toprağa!
Toprak yumuşak çeşmenin suyuyla nakış nakıştı. Gözleri su kadar berraktı. Kovasını dolduran hızlı, ama bir o kadar da kendinden vazgeçmiş halde tenlerinde akşamın serin, bayıltan rüzgârını hissederek aktı toprak damlı evlerine. Sonradan akşamın ilerleyen saatlerinde örecekleri düşlerle baş başa kalmak için hazırlık yaptılar alelacele. İçlerinde Sarah ve Derin hazırlıklıydı yürüyüşe.
Toprak kadar tevazuuyla dolmuştu yürekleri. Şimdiden türkülerini kavalın eşliğinde söyleyerek şafağı taş evlerin köşe diplerinde örmeye başladı.
Güneş sonsuz öğle vaktinde ortalığı kasıp kavururken yeniden hayal etmeye başladılar patika yürüyüşlerini. Ben ise, sonsuz bir kavuşma isteği ile bir an önce yetişmek için tırnaklarımı kemire kemire zamanın geçmesini sabırsızlıkla bekledim. Ebedi bir nefesle zamanın yaralarını sarmak payımıza düşmüştü, herkes bölüşeni alarak titizlikle sarmaya başladı. Ben daha fazla katlanamadığım için bir bir merdivenleri çıkarak tepeye çıktım. Tepede güneş batınca kendimi aşağıya bıraktım. Göz bebeklerinin öz suyunda metaforlarımı aşmaya çalışarak. Sahra’nın gözleri önce odaklandı, titredi sonra da irileşti. Kendi söz dizimini gerçeğin içinde oluşturdu. Hem Sarah’ ın hem de Derin’in gözlerinde kendimi gördükçe aşılmaz devasa birer metafora dönüştüm. Her akşam iki adım attım şafağa, hiç şafağa kavuşmak istemezdim oysa. Sadece şafağa kaç saç örgüsü yapmışım telaşıydı benimkisi…
Gece ay ışığında sofistike biçimde yıldızlar akortlarını ayarladı. Müzik çalmaya başlayınca nefesler sonsuz, sonsuzluk içerisinde yavaş yavaş tükeninceye kadar aktı. Farkında olmadan gökte öbekleşmiş yıldızları unuturdum hep. Gözümü kapattığım vakitte de bambaşka sahnelerde bulurdum kendimi. Her şeye rağmen neşemi koruyarak yeni suskunluklar yarattım haddinden fazla. İkisi daha güzel motifleri seçerek geceye ilmek üstüne ilmek atıyorlardı telaşla. Sanki ben onların arasındaki sınırların dışında saklı bir su yatağına dönmüş, öylece gizli akardım her ilmekte. Aktım ilmek ilmek Delal çeşmesinden kavak ağaçlarının köklerine doğru.
Su akar!
Toprağın göbeğinde derin derin suskunluğa gömülürdüm. Suskunluk rüya da gri, mor, turunç halkalar şeklinde genişledi gecede. Her şeyin üzerine sinen halkaların iz düşümleri içimde o kadar sağlam örüldü ki onları görme arzusu, Delal çeşmesindeki suyla yarışırdı kıyasıya Su berraklığında kelimeler ay ışığının gölgesinde huzur vericiliği ile tüm hezanlarıyla akar halde bentleri yıkarak aktı toprağa. Toprağa ya da geceye nüfus eden tutkuyu imgelemek olanaksızdı. Ben o kelimelerin sihrindeyim. Kelimeler beni bazen suya bazen toprağa bazen taşa bazen yarpuza bazen de saç örüğüne dönüştürüyordu. Orada gözlerinin zümrüt renginde olduğunu fark ettiğimde çekip gitmez düşmezdi. İçimde o sihirli kelimelerin kulağımda yankılanışı sıcak, yumuşak giderek kavak ağacının kokusuyla yayıldı spiral biçimde gecede. Derin elimi tutmuş hırsla sahiplenerek bırakmıyordu, elinin sıcaklığı da yayıldı gecede. Gergindim. Bir yandan annemin diğer yanda Derin’in sarsıcı bağlılığına takıldım kaldım. Sarah’ın sarı saçları ise kuyruklu yıldızın parıltısı gibi gözlerimde telafisi zor izler bırakarak gölgelere derin ve sapasağlam düğümler attı.
Bir yaprak kadar hafiftim. Suyun içine aktım. Sarah o gözleriyle geceyi sararken, Derin yeminini bozacak olursam geceyi kapkara gözleriyle paramparça edeceğini çölün tılsımıyla tekrarlayıp durdu. Yemini bozmak varlığını inkâr etmek, kutsal kitaplara çarpılma anlamına geleceğini taa o zamanlarda ilan etmişti. Kanım nazenin parmaklarla yoğrularak ay rengindeki ipliklerle işlendi kilime. Halen duruyor mu bilmem. Başka nasıl yemini anımsayacağım, yoksa gecenin içinde şarkısını mırıldayan ve hep patikalarda yürüyen melkişahlıya hiç fısıldamazdım, yol yürüyüşlerinde gözlerinin ne kadar sıcak olduğunu.
Sınırların ötesine geçmek için zamana ihtiyacım vardı. Bir adım atmıştım ama o günden bu yana sınırlar arasında gidip geliyordum. Bir o yana bir bu yana. Rüyada da çizilmiş sınırlar kalın duvarlarla örülmüştü, daha önce sınırlar olmazken, rüyalarda birbirine yol göstererek sabahlara çıkardık güven içinde herhangi bir pusuya düşmeden, zamanı bu şekilde tamamlamaya çalışırdık eksik bıraktığımız gündelik işleri.
Bir kez daha görmek istiyordum Delal çeşmesinde bakraçlarla su taşıdığımız anlardaki birbirimizle olan takılmalarımızı ve gizliden gizliye birbirinizi nasıl alt edeceğiniz, entrika oyunları çok merak ediyorum.
Hepsi yepyeni, capcanlı!
Derin boynunu eğmiş mahcup ve aldatılmış bir edayla bana bakıyor taş duvar dibinde. Düş kırıklığıyla dolu hınçla nefretini yumruklarını sıkarak gösterdi gündüz güneşinin altında, öfkeliydi hırslıydı, ağlamaklıydı yüreğinde bisturi keskinliğinde derin yara açıldı, bir daha kapanmamak üzere. O kadar derindi ki yara; ölümcüldü tedavisi ise imkânsızdı. Belki de geçen yıllar içerisinde söküp atmıştır haberim olmadan ya da ölmüştür. Nede olsa ben yersiz, yurtsuz hatta topraksız olduğuma göre umudumu ancak Delal çeşmesinde akan suyun rüyama girmesiyle yaşatabilirim, tıpkı onların kendini bende yaşattıkları gibi .
Dün gördüğüm rüyada lanetlenmiş o köşe başında duran Sarah ,Beril ve Berrak yalana sövdüler fütursuzca. Okkalı küfürleri, bedduaları haddinden çok fazla batıyordu, bayatlamış bir hoyratlıkla mahallenin ara sokaklarına. Filiz; elindeki çakıl taşlarıyla, Sarah; sürprizlerle dolu, Derin; masum, kendini veren Berrak; yalana, hileye sitemkâr ve doğru nedir işitmeden başına buyruk, Beril; mümin gibi davranmaya çalışır, ama mümin olmayan herhangi birinin hoppa, uçarı ve ele avuca sığmayan davranışa, Zozan; cana yakın , sempatik aynı zamanda itaatkâr ve suskun. Tilda ise; emekçi planlı ve cesarete sahipti. Bela okur, bileylenmiş gün ışığında durmadan sataşırlardı gündelik ev işleriyle. Aslında çok eziktiler, diğerleri gibi çoktan kaderlerine razı gelmişlerdi, yani hep arafta kalmanın doğal kabullenişi vardı üzerlerinde. Tıpkı rüyada olduğu gibi bir gölge gibi sürüklene sürüklene geldi Derin ile Sarah. Arafı aşma cesaretini gösteren Derindi. Sonradan sarah ürkek adımlarla varlığını korumak için daha hızlı hareket etti. Samimiyeti ifade eden gölgeleri irileşerek gerçek birer varlığa dönüştüler. Yüzleri hiç solmamış, sabah güneşi kadar parlaktı pürüzsüz alınları.
Rüyada duvar dibinde taşan bir bardak gibi yüzleri gün doğumuna gömüldü, tekrar akşam açılmak üzere rüyada simaları hiç silinmedi. Simaları kanlı canlı gözlerimin önünde raks ediyor, belleğimde kendini yaşatıyor ikisi de gözlerimin içinde kendilerine yeni bir evren yarattılar bin bir zorlukla.
İkisiyle yaz akşamında tanıştım.
Sarah ile Murat nehirden dönerken, yaz akşamının ılık esen rüzgârda bozuk Türkçesiyle <Merhaba > İle başlayan gülüşüyle akşamı tutsak alan, Derin; yayladan döndüğü günün akşamında, taş evin köşesinde baygın bir melodi ile gizli buluşmaya sabırsızlıkla beklerdi, sonra usulca geceye nazire yaparak akardı gölgesiyle birlikte. Sesi kadife kadar yumuşak, avuç içleri terli gecede yarpuz kokarken yeniden tılsımını dokunaklı, büyüleyici şekilde hikâyesini anlatmaya başlardı.
Delal çeşmesinin soğuk suyuyla nakışlanan yarpuzlarla gece olunca tüm mahalleyi kokusuyla sarar, mahallenin aralarına sızarak gecenin taşkınlığını derin suskunluklarla boğup çoğaltırdı, nefesli dokunuşlarla gizliden gizliye. Nefes yarpuzların keskin kokusunun buyruğundaydı, teslim olmuş öylece sabaha ererdi. Kıvanç içerisinde…
7 EYLÜL 2016
SİNAN BÜLBÜL
5 No’lu L-Tipi Cezaevi F-7 odası
SİLİVRİ/İSTANBUL
- 16 gösterim