Gün aydınlık yüzünü
kaybetti yeniden
Yeni güne hazırlanmak için
inat ediyor
ateş böceği misali…
Zeynep Avcı (Kadın hapishanesi, Tarsus)
Uzun zamandır hapishaneler ve sorunları gündemde. Ölüm oruçları, hasta mahpusların durumu ortada.
Karşı Sanat Çalışmaları, Görülmüştür.org ve redfotoğrafın hazırladığı “İçeride-Dışarıda” isimli bir sergiyi gerçekleştiriyor.
Bugün Türkiye hapishanelerinde binlerce politik mahpus, özgürlük ve eşitlik taleplerini tecrit şiddetine ve sansür baskısına rağmen sözcükleri, boyaları ve notalarıyla sürdürmekte. Bu sergi 10, 20, 30 yıldır ‘içeride’ olan binlerce insanın kesintisiz üretiminin küçük bir bölümüdür. Hapishanelerde bulunan sanatçılar kadına, çocuğa, emekçiye, mülteciye, LBGTİ+’lara, tabiata, hayvana uygulanan şiddet ve bu şiddete karşı direniş üzerine düşüncelerini ifade ediyorlar. Özellikle tecrit içinde tecridi yaşayan, zor koşullarda üreten yazar, şair ve çizerlerden yanıt gelmesi uzun sürdü. Bu zahmetli iletişim sürecinin kendisi serginin en önemli parçasını oluşturdu. Büyük bir sabırla süren mektuplaşmaların sonunda içerisi ve dışarısı arasında açılan tünelin sergide yer alan kolektif bir eser olduğunu söylemek mümkün. Bu sürecin örgütlenmesi içerisi kadar dışarısının da hapishaneye dönüştüğü ülkenin şartlarını bir kez daha hatırlatıyor. Özgürlüğün tanımını yeniden düşündürüyor. Redfotoğraf grubundan gelen katılım, sergiye bu tartışmaya dair yeni bir boyut ekliyor.
“İçeride / Dışarıda” 1 Eylül-10 Eylül tarihleri arasında Karşı Sanat’ta gerçekleşiyor.
Tayyar Eroğlu’nun sergideki mini öyküsüyle baş başa bırakayım…
“Tecritteyim. Elimde bir roman. Yaşamı kovalıyorum, yaşamda insanı. “Benden uzak” olan insanı. Ne değişik yaşamlar var? Haliyle ne değişik anlamlar katılıyor şu hayata. Moda deyimle sanal alemdeyim. Benimkisi mecburiyet. Nesnel gerçekliğin düşünceye yansıyan ve estetik bir biçim olarak değerlenen bir sanallık benimkisi. Ne kadar sanal olursa olsun, yaşam somut akıyor. Somutluğu yaşıyor insan kendini soyutlamaya çalışsa da. Bizde durum farklı. Soyutlanıyoruz yaşamdan hem de değişik tiplerde yapılan hapishanelerde mekan daha da kısıtlanarak. “Bir adım, bir adım, bir adımda” biter bu hücre.
Burada gökyüzü kare. Hem de 16 yıldır. Öyle bildiğimiz karelerden de değil. İşte, şu baloncuk çıkaran oyuncakları düşünelim, elimizde kare biçimli baloncuk yapan oyuncak var, diyelim. Sabunlu suya batırıp üflüyoruz. Kare bombeleniyor. Evet, böyle bir kare gökyüzü. Evrene açılıyor. Göremediğimiz ha bire genişleyen evrene.
Neler oluyor o “gök kubbenin” altında? Haberler, gazeteler dünyanın şizofreniye bağladığını yazıyor-söylüyor her gün. Hangi birini anlatsın “kalem tutan eller”, “arzuhale” hangi biri sığar ki?”
Tayyar Eroğlu (2 Nolu F Tipi Hapishane. C-İ-10. TEKİRDAĞ)
Kaynak: Evrensel Gazetesi
- 2 gösterim