Yıllardır tek kişilik hücerede tutulan hasta tutsak Zeynep Avcı hapishane ve hastane koşullarını yazdı: "“Bazen öyle oldu ki bir bardak suyu kalkıp alamadım. "

“Bazen öyle oldu ki Adil hoca bir bardak suyu kalkıp alamadım. Trajediye uyarlamıyorum yanlış anlaşılmasın… Şu an tebessüm etsem de o anı yaşamak kötüydü. Eylülün ilk haftasında ağır bir grip de geçirdim! O da bir ay sürdü. (…) Elazığ’da kalp kapakçığındaki bu problemi tesadüfen öğrenmiştim. Tansiyonum 20’lere çıkmamış olsaydı öğrenemezdim kesin. Ardından Tarsus’a geldiğimden bir şekilde tedavim devam edecekti ayrıntıları öğrenirim diye düşünüyordum fakat devlet hastanesine gittikten sonra oradaki kalabalığı, hekimlerin yoğunluğunu, koşullarını görünce hastaneye gitmememin daha iyi olacağını düşündüm. (…) Şimdi bir yıl sonrasında randevu verildi kullandığım ilaca devam denilerek. Hekimlerimiz böyle uygun gördü, öyle de devam ediyor, bakalım o güne kadar ne yaşayıp hangi aşamada olacağız “kapakçıklarımla”:) Tebessüm etmek dışında elden bir şey gelmiyor sanırım. Tabi bu konuda yığınla cümle sıralayabilmek mümkün, fakat şu sıralar mektuplar o kadar “sakıncalı” denilerek verilmemeye başlandı ki doğallığında kalemi de, düşünceleri de böyle “sınırlamak” durumunda kalıyor insan.  “

Zeynep AVCI. Kadın Kapalı Cezaevi A-Tek-4. Tarsus/MERSİN

***

 

26.12.2022

Sevgili Adil Hoca,

Yılın son günlerindeyiz. Yazdıklarımın ulaşıp ulaşmadığını bilmiyorum. Yine de yazmaktan vazgeçmek istemiyorum. Hele de yılın son demlerindeyken ve yeni umutları, dilekleri küfesine yükleyeceğimiz yeni zaman kapısını aralamışken şu günlerde kısa da olsa uğramak istedim. Tabi buralardan söz etmek dışında eminim anlatılabilecek birçok konu da var fakat giderek ağırlaşan ve içerideki hallerine de etkisi olmasa olmazlar arasında sanırım. Yazdıklarım ulaşıyor mu bilmiyorum, en son Ekim ayında yazmıştım, öncesinde de yazdıklarım vardı ulaştı mı bilmiyorum çünkü mektup gelmediğinden ulaşıp ulaşmadığını da bilmiyorum açıkçası. Dışarısıyla ya da “tek”linin akışına çıkmanın tek aracı olan mektupların da bir yerlerde takıldığı sonucunu çıkartmak mümkün. Çok uzatmadan birkaç hususa değinip müsaade isteyeceğim, tabi sonraki mektuplarda görüşmek için sizden; Tülin abladan da müsaade bu!” her zamanki gibi iyi olmanızı diliyorum. Yılın son günleri ve yeni umutları çoğaltarak yeni yılın geçmesini diliyorum.

Akdeniz’in havasına alışmaya çalışıyorum halen. İlk kışım olacak burada. Yazını biraz felaketle atlattım diyorum. İçeride mi bu kadar sıcak oluyor yoksa Mersin’in tümü mü bu kadar bunaltan bir sıcak yaşıyor bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da nefes aldırmadığıdır. Tabi bu kadar rutubetin, nemin olduğu her yerin, yani cam, çerçevenin demire ait ne varsa pas tutmasından anlıyorum. Geçen mektupta anlatmıştım. Tekrar olacak ama yeniden birkaç cümle yazmak istiyorum. Revire giderken merdiven altında epey bir dolap vardı. Sanırım koğuşlardan çıkartılmış ve yeni işlem görmek için bekletiliyordu emin değilim. Griyle bakır rengine bulaşmıştı. Yani o kadar pas tutmuştu ki kendi rengi olan gri görünmüyordu, merdivenlerden çıkarken gayri ihtiyari gözüm çarptı ve içeride olmanın bu havayı solumanın acaba bedenlerimizde, bedenimde nasıl bir kalıntı, etki vs. bıraktığını düşündüm. Bunu ancak yaşadıkça anlayacağım sanırım. Halen yaşadıklarımı da düşünürsen… Şu sıralar aslında daha iyi olmaya çalışıyorum. Ağustos ayında sizlere yazdığımda korona olmuştum. Üst üste dört testim pozitif çıkınca bir ayı karantinada geçirdim. Tam bir izole haliydi ve bunaltan sıcak da eklenince epey bir zorlandım. Öyle başucunda kimse de olmayınca zorluğu oldu.

Bazen öyle oldu ki Adil hoca bir bardak suyu kalkıp alamadım. Trajediye uyarlamıyorum yanlış anlaşılmasın:) Şuan tebessüm etsem de o anı yaşamak kötüydü. Eylülün ilk haftasında ağır bir grip de geçirdim! O da bir ay sürdü. Sevindiğim tek şey karantinada değildim, bu da biraz bağışıklık sistemimi etkiledi, o günlerde kardiyoloji için sevkim de vardı fakat doktor sıkıntısından olacak ki var olan randevuma da gidemedim. Ekim ayına sarktı. Ekimdeki muayeneden sonra üç kalp kapakçığımda problem olduğunu öğrendim. Muayeneler belirli sınırlılıkla yapılıyor biliyorsunuz yoğunluktan olsa gerek. Zaten Elazığ’da kalp kapakçığındaki bu problemi tesadüfen öğrenmiştim. Tansiyonum 20’lere çıkmamış olsaydı öğrenemezdim kesin. Ardından Tarsus’a geldiğimden bir şekilde tedavim devam edecekti ayrıntıları öğrenirim diye düşünüyordum fakat devlet hastanesine gittikten sonra oradaki kalabalığı, hekimlerin yoğunluğunu, koşullarını görünce hiçbir şekilde hasta olup da hastaneye gitmememin daha iyi olacağını düşündüm.

Ama koşullar ortada, imkanlar ortada!!

Ekimdeki muayene sonrası doktora kalp kapakçığımda oluşabilecek problemleri ve ne aşamada vs. olduğunu öğrenmek için sorduğumda “toplam dört kapakçık bulunduğunu ve üçünde de problem olduğunu” söylediler. Tabi o ana kadar sadece bir kapakçık ile ilgili sorun var diye düşünüp kendi kendimi teselli ediyordum. Normalde önceki doktor üç ayda bir kontrol, altı ayda bir de genel muayeneli kontrol demişti. Şimdi bir yıl sonrasında randevu verildi kullandığım ilaca devam denilerek. Hekimlerimiz böyle uygun gördü, öyle de devam ediyor, bakalım o güne kadar ne yaşayıp hangi aşamada olacağız “kapakçıklarımla”:) Tebessüm etmek dışında elden bir şey gelmiyor sanırım:) Tabi bu konuda yığınla cümle sıralayabilmek mümkün, fakat şu sıralar mektuplar o kadar “sakıncalı” denilerek verilmemeye başlandı ki doğallığında kalemi de, düşünceleri de böyle “sınırlamak” durumunda kalıyor insan. Bu konuya geçmeden önce sağlık konusunda sizin de “tebessüm” edeceğiniz bir şeyi daha paylaşmak istiyorum. Geçenlerde revire çıktım, gözlerimdeki görme probleminden dolayı. Yakını görmede ciddi sıkıntı yaşıyorum. Cezaevinde muayene koşulları olmadığından sevkim olur diye düşünüyordum. Doktor bey “sevk edemem” deyince nedenini sordum “doktor yok devlet hastanesinde” dedi. Şaka falan sandım önce, “ciddi misiniz doktor bey” deyince, dışarıda insanlar ne yapıyor diye sormadan edemedim. Tabi dışarıdaki olanakları pek hesaba katmadım o an. Ben dışarıdayken hastaneler belliydi ve bu kadar özel, birçok seçenek yoktu!! Tabi kulak, burun, boğaz için de gitmek istedim onun için de “doktor yok, Tarsus’ta yok gerçekten vs.” deyince haberlere yansıyan her kareyi, yaşananları düşündüm. Çok yorum yapmayacağım başta da söylediğim gibi dilerim 2023 tüm ülke için iyi geçer dışında başka bir dilek dileyemiyorum şu an.

                Serginin de iyi geçtiğini düşünüyorum. Geçen hafta İsviçre’den “Servet Mordeniz” bir mektup göndermiş. Sergideki fotoğraflardan göndermiş sanırım. Resimlerin yani tüm mektubun “sakıncalı” olmayan kısmındaki resimlerden okuyabildiğim kadar çizimler “Ferhan Mordeniz”e ait. Epey karanlık çıktığından resimlerine de bir yorum getirmek mümkün değil. Kendisine de yazmaya çalışacağım. Tabi böylesi bir mektubun da, özellikle “zarfın bir kısmında örgütsel şifreli haberleşme olduğu düşünülen ibareler tespit edilmiştir” denilip sakıncalı bulunulmasına pek anlam veremedim. Üzücü bir durum. Hani pek mantık aramalı mıyım ondan da emin değilim, ama bu şekilde geliyor mektuplar ya da hiç gelmiyor belki postanelerde, yollarda kayıp oluyordur kim bilir! Dilerim her şey daha iyi olur demek dışında dilden düşmeyen hangi sözcük kaldı ki!

                En son “şiir hakkında notlar” diye yazınızı göndermiştiniz. Zevkle okumuştum. Sanata dair yeni yazılar okumayalı epey oluyor sanırım. Zevkle okumaya da devam ediyorum ara ara. Çünkü “neden yazıyorum” sorusunun hiç bitmemesi gerektiğine inanıyorum. “Nasıl yazıyorum, yazmalıyım” sorusu da önemli. Daha önce bir mektubunuzda da “gerekirse yırt at ve yeniden yaz!” demiştiniz. Bunu bence başarabilmek de önemli, hele de günümüzdeki popülariteyi göz önünde bulundurursak yazmanın da giderek önemsizleştiği, her şeyin teknolojiyle ifadelendirilmesi, duyguları da sanallaştırıyor. Bir fırçanın tualdeki renklerle oynayışının tadını hiçbir şey veremez diye düşünüyorum. Aslında buradan bakınca benim anlatabileceğim yığınla mevzu var. Şu an ise tek düşüncem mektubun erken ulaşması.

                Dünyadaki savaşlar, adaletsizlikler, yoksulluk vs. dünyayı giderek tüketen bir insan kalabalığı. Doğanın sesi kendini hissettirip geçtiği yeri “yok” ediyor görebilmemiz için. Yılların, insan “yaşamadığında” nasıl geri getirilemeden kaybolduğunu ve bunlardan duyduğunuz, duyduğumuz acıyı hissediyorum. Ancak sabır ve cesaret. Daha yaşayacağız ve büyük şeyler göreceğiz. Yeter ki umudu yitirmeyelim öyle değil mi? 2023 yılının tüm herkese umutlarının çoğaltarak, sağlık, huzur ve mutluluklar diliyorum. Tülin abla seni sevgiyle kucaklıyorum, yazmıyorum sana lütfen kusura bakma. Adil hocaya yazdıklarımdan sesimin ulaştığını bilsem de belirtmek istedim ve bir gün upuzun sana yazmak istiyorum. Kendinize her zaman iyi bakın. Herkese sevgiler, selamlar. Kucaklıyorum.

İyi seneler osun gelecekte de.

Umut ve sevgiyle.

1 öykü var “Merdivendeki İz”

5 sayfa(daha önce gönderdim mi hatırlamıyorum. Sürç-i lisan ettiysem af ola!

 

Zeynep AVCI

Kadın Kapalı Cezaevi A-Tek-4

Tarsus/MERSİN