Zeynep Avcı yazdı: "Hapishanede tasarruf tedbirleri: Temizlik malzemeleri ile hijyen pedi de veriliyordu, artık verilmiyor"

 

YASAKLAR, ZAMLARLA AT BAŞI GİDİYOR

Burada özellikle akşamları bazen güzel bir rüzgâr esiyor, daha iyi hissedebilmek için pencereden elimi, kolumu uzatıyorum. “Minik gökyüzünü” de görebilmek için eğilip, boynumu çevirmek durumundayım. Eski binaların apartman boşluklarında bulunan bir zemin kat düşünün, öylece bakıyorum bazen fıtıklarıma inat:) Şimdi de epey köpek havlamaları geliyor. Sanırım “başıboş” dolaşan köpeklerden demek isterdim fakat öyle değil, “kampüs içinde” bir cezaevi olduğunu düşünürsek havlayıp duran bu köpeklerin pek öyle “başıboş” olduklarını da düşünmek masumane olur diye düşünüyorum. Kim bilir belki de bu kadar havlayıp durduklarına göre seslerini diğer “arkadaşlarına” ulaştırıyorlardır.

 Hatırlarım henüz ilkokula bile başlamamıştım. Evimizin karşısında bulunan ve mahallemizin en lüks, bahçeli, şeftali ağaçlarıyla örülü Fahriye teyzemizin evi bulunuyordu. Çok tatlı, süslü bir de köpeği vardı. Küçüktüm ve korkardım o bembeyaz kıvırcıktan, bir gün nedenini o zamanlar pek anlamadığım şekilde Fahriye teyzenin arka bahçesine devasa bir sokak köpeği -belli ki saklanmak için- girmişti, peşinde eli tüfekli zabıtalar vardı çünkü. Neden kovalayıp durmuşlardı o kurt köpeğini bilmiyordum, çocuktum.  Yanımda duran ve elimi tutan babam da izleyip duruyordu yaşananları, mahalledeki diğer komşularımız gibi. Sadece silahın patladığını duydum, gerisini görmedim, babam gözlerimi ve kulaklarımı kapatmıştı yaşanan manzarayı görmemem için. Büyüklerin itirazları vardı o zamanlar ama silahı olan ve karşılarında duran da resmi bir görevliydi o yıllarda. Bugün haber kanallarında sıkça verilen “ötenazi” tartışmaları olunca aklım çocukluktaki hatırama gitti. 

Yıllar hızlı geçiyor ve tarih galiba tekerrürden ibaret dedikleri bu olsa gerek!

              Dışarıdaki “havasız”lık halini giderek daha fazla yaşayıp hissetmemek mümkün değil. Yasaklar, zamlarla at başı gidiyor burada da. Geçen haftalarda yan hücrelerden birbirimize seslenip durduk. Haftada bir manav yapabiliyoruz, biliyorsunuzdur. Sınırlı olsa da mis gibi yeşilin rengine doyuyorum o an. Tabii artık fiyatlardaki değişimi birbirimize söylerken her bir kadının tepkisi de farklı oluyor:) 

Son diyalog şöyleydi örneğin: “Limonu ne kadara aldın?” “70 milyon (eski paraya göre düşünüyorum halen:)) “Beş adet istedim, bana beş kilo limon kesmişler!” “Bakalım haftaya, önümüzdeki günlerde daha ne kadar artacak”, “Vallahi bir daha limon almayacağım, limonları da yastık altına koyacağım mecburen!” Her hafta her şeyin fiyatı değiştiğinden arada böylesi diyaloglar da gelişiyor. 

Tabii bir de tasarruf tedbirleri var. Kadın cezaevinde olduğumuzdan uzun uğraşlar sonrası aylık ped dağıtılıyordu. Zaten son iki yıldır aylık olarak temizlik malzemeleri ile hijyen pedi de veriliyordu, bunlar da tasarruf tedbirlerince artık verilmiyor, bu yansıyanlar.

              Ve içeride özlem büyüdükçe büyüyor. Canlı hayatın, koşturmacanın içinde olan sizlersiniz. Biz değil. Biz içeridekiler için durağanlık söz konusu. Yüzümüzdeki çizgilerin derinleşip yaş aldırması dışında.

Ben mi? Aynada değişen kendime bakıyorum, umudumu koruyarak… 

Zeynep AVCI. 

Kadın Kapalı  Hapishanesi C-Tek-6. ERZİNCAN