Hapiste Yazmak... Hapiste Yazar Olmak...

Hapisteki yazarları nasıl tanıyacağız; içinde bulundukları sıkıntıları, karşı karşıya bulundukları zorlukları onların ağzından nasıl öğreneceğiz? Bu ve buna benzer daha birçok sorunun cevabını öğrenebilmemiz için Ayhan KAVAK ve Adil OKAY çok güzel bir iş yaptılar. Birçok zorlu engeli aşıp büyük bir fedakarlık ortaya koyarak hapishanede bulunan 38 yazarla bir söyleşi yaptılar ve ortaya bu söyleşilerden meydana gelen “FİRARİ YAZILAR/İÇERDEKİ YAZARLARLA SÖYLEŞİLER” isimli bir kitap çıkardılar. 

Hasan Şahingöz

1 No’lu F Tipi Hapishane, TEKİRDAĞ

***

Hapiste Yazmak….Hapiste Yazar Olmak

Hasan Şahingöz - Ümüş Eylül

Hapishanenin okumak ve yazmak içim çok avantajlı olduğu (hatta hapse girenin şair olarak çıktığı) yönünde genel-yaygın bir inanış vardır. Ama bu inanış gerçeğe o kadar da denk düşmemekte. Çünkü maalesef bizim okuyandan da yazandan da (haliyle bilgili, bilgilenmiş aydın insandan) hiç hoşlanmayan bir devletimiz var.

Ekonomik olarak yeterince gelişmemiş, halkına yeterli refahı sunamayan, geleceğe dair umut vaat edemeyen, yoksulluğun ve adaletsizliğin hat safhada olduğu ülkelerde, halkın memnuniyetsizliği yüksek olduğu için; iktidarlar, kendilerinin sorgulanmasını, suçlanmasını; bahsi geçen memnuniyetsizliğin sokaklara taşmasını, alternatif arayışlara, yeni bir toplumsal düzene yönelmesini engellemek amacıyla; demokrasiyi, hukuku, hukukun üstünlüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğünü değil, düzenli ve sürekli bir biçimde baskı ve zulmü hayata geçirirler. Tam bu esnada kendi yönetimlerini meşrulaştırmak, halkın içinde kendi yönetimlerine rıza üretmek için, “vatan, bayrak, millet” edebiyatı yapmaktan, dini siyasete alet etmekten; kendilerini eleştirenleri, sorgulayanları ise, hainlikle, teröristlikle… suçlamaktan da geri durmazlar.

Özetle vatan, millet gibi bir derdi olmayan, gerçek, asıl icraatı vatanı ve milleti sömürmek, vatanın ve milletin sömürülmesine aracılık etmek olan yönetimler; gerçeğin farkında oldukları, gerçeği değiştirmeye kalkıştıkları/kalkışacakları için, okumuş-yazmış, aydınlanmış insanlardan hiç hoşlanmazlar. Onları susturmaya, etkisiz kılmaya çalışırlar. Haliyle böylesine, bu anlayıştaki bir yönetimin hapishanelerde okumayı, yazmayı, aydınlanmayı ve aydınlatmayı teşvik etmesi, desteklemesi beklenemez. Ki, devlet/mevcut yönetim teşvik etmiyor, desteklemiyor da zaten. Tam aksine, okumayı ve yazmayı, aydınlanmayı ve aydınlatmayı (tıpkı dışarıda olduğu gibi hapishanelerde de) engellemek için elinden geleni yapıyor.

Sonuç olarak hapishanede yazmak, hapishanede yazar olmak hiç de kolay bir iş değildir. İğneyle kuyu kazmak kadar zor bir iştir. Kuşkusuz bu gerçeği bizlere en iyi anlatacak olanlar da hapishanedeki yazarlardır.

Peki, hapisteki yazarları nasıl tanıyacağız; içinde bulundukları sıkıntıları, karşı karşıya bulundukları zorlukları onların ağzından nasıl öğreneceğiz?

Bu ve buna benzer daha birçok sorunun cevabını öğrenebilmemiz için Ayhan KAVAK ve Adil OKAY çok güzel bir iş yaptılar. Birçok zorlu engeli aşıp büyük bir fedakarlık ortaya koyarak hapishanede bulunan 38 yazarla bir söyleşi yaptılar ve ortaya bu söyleşilerden meydana gelen “FİRARİ YAZILAR/İÇERDEKİ YAZARLARLA SÖYLEŞİLER” isimli bir kitap çıkardılar.

Bu kitap aracılığıyla hapisteki yazarları tanıyacak, onların eserlerini, hapishaneye nasıl düştüklerini, kaç yıldır içerde olduklarını, yazmaya neden, nasıl, ne zaman başladıklarını, edebiyata, hayata nasıl baktıklarını öğrenebileceksiniz. Ama biz burada bunlardan değil, hapisteki yazarların karşı karşıya bulundukları sorunlardan, zorluklardan, elbette ki kitaptan, yani bizzat onların anlatımlarına, tanıklıklarına dayanarak bahsedeceğiz.

Peki, hapisteki yazarların anlatımlarına, tanıklıklarına göre hapiste yazmanın, hapiste yazar olmanın zorlukları nelerdir? Şunlardır:

1-Kitap Sınırlaması:

Her yazarın, içinde binlerce kitabın bulunduğu bir kütüphanesinin bulunması gerekir. Bir yazarın okumak ya da kaynak olarak başvurmak için kitaba erişmede bir sıkıntı yaşamaması gerekir. Ama hapishanelerde yazarların kütüphaneleri/kitaplıkları; ihtiyaç duydukları kitaplara/kaynaklara rahatlıkla erişme imkanları yoktur. Çünkü hapishanelerde (hücrelerde, koğuşlarda) mahpusların kendilerine ait kütüphane/kitaplık oluşturmaları yasaktır. Dahası birçok hapishanede kitap sınırlaması vardır; ki, bu sınırlama 10 kitaba kadar düşebilmektedir.

2-Süreli-süresiz Yayın (dergi, gazete…) Sınırlaması:

Mahpuslara, abone olmadıkları/parasını ödemedikleri dergi ve gazetelerin, postayla gönderilmesi ya da ziyaretçileri tarafından getirilmesi yasaktır. Böylesi bir durumda, kendilerine ait bir kazançları/gelirleri olmayan mahpusların, elbette ki birçok dergi ve gazeteyi (satın alma imkanı bulunmadığından okuması, takip etmesi mümkün olmamaktadır.

Bir yazarın sanat, edebiyat bilim… dergilerini; ülkesindeki ve dünyadaki gelişmeleri takip etmemesi düşünülebilir mi? Düşünülemez. Ama hapishanede bulunan bir yazarsanız, bu acımasız gerçeklikle de baş başa kalmak zorundasınızdır.

3-Sansür:

Bütün hapishanelerde, hapishane idaresinin Mektup Okuma Komisyonu vardır. Mahpuslara gelen ve mahpusların gönderdikleri bütün yazılı metinler (mektup, yazı, dosya…) bu komisyonda görevli memurlarca denetlenir. “Sakıncalı” bulunan metinler, yazılar, mektuplar… hapishane idaresinin Disiplin Kurulu’na sevk edilir. Disiplin Kurulu’nun Mektup Okuma Komisyonu’nun kararını onaylaması halinde “sakıncalı” bulunan mektup, yazı ya da dosyaya hapishane idaresince el konulur; ilgilisine verilmez/gönderilmez.

Bu nedenle bütün mahpuslar, “sakıncalı” bulunup el konulmaması için mektuplarını, yazılarını, kitaplarını yazarken oto sansür uygulamak zorunda kalırlar.

Özetle, hapiste yazar olmak, özgürce yazma imkanına da sahip olmamak demektir.

4-Yalnız kalma, sakin bir ortam bulma sıkıntısı:

Yazarlık yoğunlaşma ister; yoğunlaşma ise, sessiz, sakin, gürültüsüz bir ortam… Ama hapishanelerde böyle bir ortamı bulmak kolay değildir. Çünkü:

-Kimi hapishanelerde koğuşlar kapasitesinin çok üzerinde bir kalabalığa sahiptir;

-F tipi hapishanelerde, tekli hücrelerin üzerinde atölyeler vardır;

-Hücrenize (genel ya da kısmi) aramanın ne zaman geleceğini bilemezsiniz (yani beklemediğiniz bir anda arama gelir ve üzeriniz başta olmak üzere bütün eşyalarınız aranır, “sakıncalı” bulunanlara el konulur)

-Hiç beklemediğiniz bir anda (gece ya da gündüz) sifon sesi dinlemeye başlayabilirsiniz.

-…

5-Araç-Gereç Sıkıntısı:

1990’lı yılların ortalarından itibaren dünya, iletişim teknolojilerinde bir devrim yaşıyor. Bugünün dünyası, iletişimde, dizüstü bilgisayarların, tabletlerin, internetin, akıllı cep telefonlarının…; anlık olarak sesli, görüntülü, yazılı haberleşmenin dünyası… Ama yasak olduğu için, mahpus yazarlar bu dünyanın tamamen dışındalar. Dahası, mahpus yazarların çoğunluğu 20-30 yıldır içerde oldukları için, fiilen, bu dünyadan bihaberler. Bırakın bilgisayarı, mahpus yazarlar, mekanik bir daktiloya bile sahip değiller. Her türlü yapıştırıcıdan, delgeçten, zımbadan, bir kağıt makasından bile mahrumlar. Kantinden satın aldıkları kağıdı, kalemi, defteri bile seçme özgürlüğüne sahip değiller. Her şeyi elle yazmak ve yazdıklarını, gideceği yere kendi el yazılarıyla göndermek zorundalar. Tabi bu durum,

-güzel, okunaklı el yazısını zorunlu kıldığı için,

-yayınevleri bilgisayar çıktısı (dijital ortama aktarılmış) dosyalar istedikleri için,

-bütün yazılanları (iki, üç ciltlik kitapları bile) elde çoğaltmaya mecbur bıraktığı için…

mahpus yazarlara büyük sıkıntılar yaşatmaktadır.

6-Yaşamda rutinlik/kısırlık

Bir yazarın yaşamla alabildiğine içli dışlı; diğer insanlarla, doğayla sürekli/düzenli bir biçimde ilişki ve etkileşim halinde bulunması; yazdıkları üzerinden geri bildirimler (eleştiriler, değerlendirmeler…) alması, fikir/görüş alışverişinde bulunması, bu şekilde duygu, düşünce, hayal dünyasını düzenli ve sürekli bir biçimde yenilemesi, geliştirmesi gerekir. Fakat hapishanede olmayan tam da bunlardır. Zira hapishanede alabildiğine daraltılmış, alabildiğine sınırlandırılmış bir hayatı, ilişkileri; alabildiğine daraltılmış/küçültülmüş bir mekanda her gün yeniden yeniden yaşarsınız.

7-Kürtçe tercüme sorunu:

Hapishanelerde çok sayıda Kürt yazar bulunmaktadır. Kürt yazar mahpuslar haliyle eserlerini Kürtçe yazmaktadırlar.         

Hapishanelerde Kürtçe, Kürtçe iletişim yasak değil. Fakat hapishanelerde Kürtçe çeviri işiyle görevlendirilmiş yeterli sayıda memur bulunmamaktadır. Bu durum da Kürtçe yazılmış eserlerin hapishanelerden çıkışının aylarca gecikmesine neden olmakta, olabilmektedir…

***

Benim buraya aktardığım mahpus yazarların karşı karşıya bulundukları zorlukların ayrıntılarını ve daha fazlasını elbette ki kitabı okuyarak öğrenebilirsiniz, öğrenmelisiniz de… Ama buraya aktardıklarımız bile, hapishanede yazmanın, hapiste yazar olmanın hiç de kolay olmadığını göstermeye fazlasıyla yeterlidir. Bu nedenle dışarısı, içerdeki yazarlara destek olmalı, desteğini onlardan esirgememelidir.

‘Firari Yazılar/İçerdeki Yazarlarla Söyleşiler’i sıkılmadan okuyacağınızdan ve kitabı bitirdiğinizde fazlasıyla etkilenmiş olacağınızdan emin olabilirsiniz. Çünkü bu kitapta sadece mahpus yazarların karşı karşıya bulundukları zorluklar yok; bu zorlukların ve daha birçok şeyin yanı sıra, bu kitapta her şeyden önce insanlar var; 20-30 yıldır içerde olan, ömrünün büyük çoğunluğunu hapiste geçirmiş, eli bilgisayar tuşuna değmemiş, cep telefonu görmemiş insanlar…

Kitabı,

Klaros Yayınları. Tel: +90 552 522 92 15

İle

www.gorulmustur.org

adreslerinden temin edebilirsiniz.

Adil Okay ve www.gorulmustur.org  kolektifi ile iletişime geçip dayanışma içine girerek siz de mahpus yazarların eserlerinin dışarıya ulaşmasına, mahpusların toplumla buluşmasına katkı sunabilirsiniz.

Hasan Şahingöz

1 No’lu F Tipi Hapishane, TEKİRDAĞ

Kaynak: Ümüş Eylül sayı 43