"13 yaşındaki Ahmet Yıldız'ın hayata veda edişi çok acı olduğu kadar herkesi düşündüren bir ölüm şeklidir!"

Sevgili Adil;

12 Mart tarihli kartını aldım. İçinde, sevgi ve dostluk harmanlandığını söylemeye gerek yok. Yoğun gündem arasında bu tarafa bakmaktan da ayrılmıyorsun. Çok sağol. Bu çalışmaların güzel günlere vesile olsun.

Hayata dair 13 yaşındaki Ahmet Yıldız'ın hayata veda edişi çok acı olduğu kadar herkesi düşündüren bir ölüm şeklidir! Kafası makinenin presi arasında preslenmiş! Patronu utanmazca olaya trafik kazası diyebiliyor! Kayıt dışı ekonominin utanmaz hali böylece bir ölüm üzerinden mahkum edilebiliyor mu? Hiç sanmıyorum. Çünkü bu ülkede parası olanlar her şeyi kirleterek paralarını büyütmeyi çok iyi biliyorlar. Para gelsin de nereden gelirse gelsin diyen sağ liberal hükümetlerin ortak özelliği zenginseverlikleridir. O zenginsever anlayışın biri gidiyor diğeri geliyor. İşçiler de üç kuruş ekmek parası için ölüyorlar. Ahmet Yıldız daha 13 yaşında iken ekmek peşine düşmüş, çalışmaya başlamış. Doğal olarak da yoksulluğun sevilmez yüzünden ölümü de payını alıyor. Diğer sınıf kardeşlerinin yaşadığı acı gerçeği tadıyor. Sanıyorum birçok türemiş zenginin aklı evvel vakvakçıları vah yazık olmuş derken bile çalışmanın kaderinde bu türden risk olduğunu dillendirerek işi kaderciliğe havale ediyorlardır. Çünkü okul aile toplantıları camide (Niğde'de) yapılmaya başladığına göre fabrikalardaki ölümlerin kutsanması daha da kabul edilir bir çizgiye evrildiğine işarettir demek gerekiyor. Topluma yoksulluğu kabul ettirmenin yolu toplumu dinsel argümanlarla şekillendirmekten geçiyor. Eh iktidarda bu meseleyi çok iyi kullanıyor. Toplum her gün biraz daha dindar hale geliyor. Açlığın, sefaletin, kendi kaderi olduğuna daha çok inanır hale geliyorlar. Böylece toplumsal saflık sömürülüyor.

İşin doğrusu Newroz iyi geçti. Güçlü bir kitle katılımıyla barış esintisini taşıdı. Hükümetten adım atmalar da gündeme geldi. Umut ve olası çıkıntılıklar sürece dair iki şeyi de veriyor. Beklentiler karşılanır mı yoksa kılıçlar çekilir mi? Bu ikilemle süreci takip edeceğiz gibi geliyor. Yalnız İsrail Türkiye arasındaki buzların aniden erimesi Büyük Ortadoğu Projesi'nin içinde Kürt meselesinin şekillenişini de akla getiriyor. Mesela; Türkiye'ye Patriot'ların yerleştirilmesinden Kürt meselesini ya da İsrail barışını ayrı düşünebilir miyiz? Aynı ölçülerde Suriye'deki Kürt oluşumunun bu süreçle bağını gözardı edebilir miyiz? Bunu gibi çok sayıda meseleyi birbirine eklediğimizde gerçekten çok karmaşık ilişkiler denkleminde Türkiye Kürt meselesiyle yüzleşmede nasıl bir sonla karşılaşacağına iyimserlik de kötümserlik de önyargı olarak anlamsızlaşıyor. En doğru şey umudu yitirmeden yaşamak galiba!

Burada bu yazıya bir virgül koyarken Okay ailesini sevgi ve dostlukla selamlıyorum. (Kitapla ilgili meseleyi İlhan da anlattı. Seninle yaptığı söyleşinin bir metnini bana gönderdi. Güzel olmuş.) Esenlikle ve dostça kalın diyorum.

Tahir CANAN