Makale

Birlikte ses çıkarmazsak...

Cezaevlerinden gelen mektuplar çoğaldıkça çoğalıyor, Türk Tabipleri Birliğine gönderilen ve adımla yazılmış olanlar bir yana zaten çok sayıda mektubu okuyup kurumsal olarak yanıtlamaya çalışırken, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Evrensel Gazetesi aracılığıyla gönderilenler de birikiyor durmadan. Her birinde bir yandan yaptığım hak mücadelesine atıfla güç dileyenlere buradan teşekkür etmeliyim.

Firari Yazılar: Tutsak yazmaya başladığında duvarlar görünmez olur

*Zafer Kıraç [email protected] 

Selahattin Demirtaş: "Ben yazarken cezaevinde olduğumu unutuyorum ancak başka bir yerde olduğumu da hayal etmiyorum. Sadece kâğıt, kalem ve ben varız o esnada."

"Firari Yazılar" kitabı biri mahpus iki yazar insanın oldukça zorlu, çok iyi planlanmış bir çalışmasının ürünü. "Hapishanede doğan eserler" demeyi tercih ediyorlar "hapishane edebiyatı" demek yerine, kitap bu tartışmaları da merkezine alıyor pek çok konuyu olduğu gibi.

"Aşık Görüş" Olarak Yazmak… Ya da "Firari Yazılar" Hakkında

Hapishanelerde zamanın özde/biçimde yeniden kalıba dökülmesi, dilinden ve toprağından sürgün şair Cemal Süreya’nın “saatler uzun, günler kısa…” dizesindeki gibi işler; zaman uzar, kısalır ve derinleşir… “Zaman freni” işletilerek, daha doğrusu “zaman” denen şeyin yakasına yapışıp durdurarak, bazen zaman frenini boşa alıp zaman sonsuza değin ileri-geri uzatılır… Günler kısa, haftalar uzundur… Haftalar uzun aylar kısadır… Aylar uzun, mevsimler kısadır… Mevsimler uzun, yıllar kısadır… Mekân küçüldükçe dünya/düşler büyür.

Cezaevlerinde "zemheri de uzadıkça uzadı" misali

Zulmün, mevsim şartlarıyla yarıştığı bir sürece tanıklık etmek; insanı oldukça yoruyor. Bunun üstüne eklenen çarelerin kısıtlılığı da, Baharın direnişini beklercesine kuytuda bekliyor…Korku fobisinin hakim olmaya başladığı faşizane sistemler süreci her kalemi küçültmeye, her kağıdı daraltmaya, her dili törpülemeye devam ediyor. İnsan bütün bunları bir araya getirip düşününce, masum yürekli, gökyüzü mavisini göremeyen yüreklere, Zemheri ayazına inat kocaman gülücükler göndermek istiyor. Tabi hepsi demir kapı, kör pencerelerden geçip, demir ranzalara bile ulaşmıyor!

Halil Güneş'i katlettiler...

Halil de gitti...

Çok üzgün ve öfkeliyim. Mektup arkadaşım Halil Güneş hapishanede katledildi. Katledildi diyorum çünkü 29 yıldır zindanda olan Halil kanser hastasıydı ve Hapishane koşullarında tedavisi de mümkün değildi. Diyarbakır Eğitim Hastanesi'nin "hapishane koşullarinda tedavi edilemez" raporu olduğu halde Halil tahliye edilmedi.

‘Firar eder’, ‘yazım’ başımdan uçar gider…

Ayhan Kavak ve Adil Okay tarafından hazırlanan Firari Yazılar kitabı, otuz yedi mahpus yazar ve şairle yapılan söyleşilerden oluşuyor. Ancak aklınıza hemen “İçerideki şartlar nasıl?” gibi sorular gelmesin. Zira kitap ‘hapishane edebiyatı’nı ve dolayısıyla içerideki yazarların hayat, sanat, edebiyat hakkındaki görüşlerini duygusallığa yer vermeden, aradaki ‘parmaklıkları’ kaldırarak okura aktarıyor.

Zarf İçinden Zarflar ve 25 Kasıma dair: Beritan Anahtar ve 8 kadın tutsağın mektuplarından alıntılar

“Toplumlar kendi içinde 4 sınıfa bölündü. İktidar – Halk – Erkek ve nihayet kadınlar, dördüncü sırada yerini alabildi ! Biz kadınlar doğurup yetiştirdiklerimiz, kendi yarattıklarımız tarafından dördüncü sınıf varlıklar olarak görülüyor, her fırsatta vurulup öldürülüyoruz. Bu sistemi biz kadınlar oluşturmadık ama, yıkacak da biz kadınlarız. Kadın bilinci, vicdanı ve adaleti ile yeniden inşa edilen; cinsiyetsiz, eşit ve adil bir dünya yaratacağız. Yeter ki buna inanalım ve birbirimize daha güçlü ellerle sarılalım. Bize ne dört duvar ne de içinde bulunduğumuz tecrit engel olamayacak. “