Öykü

Kelebekler ve Meşe Yaprakları

Bazen bir mektup gelir.

Dolar içeriye zarfı açar açmaz Akdeniz. Dalgalarıyla, kuşlarıyla, gemileriyle, tuz kokusuyla ve kıyılarında uçurtma uçuran çocuklarıyla. Durmaz, duramaz karışırız dalgasına, kuşuna, tuz kokusuna, karışırız uçurtma uçuran çocukların arasına. O an bir daha hiç büyümediğimizi; hiç büyümediğimizi ve hala çocuk olduğumuzu hem de yirmi beşinde ya da ellisinde… Çocuğuz işte ellerimizde rengârenk uçurtma ipleri Akdeniz kıyılarında…

Bazen bir mektup gelir ve haftalarca Ak-Deniz kokar hücre!..

Bazen bir mektup gelir.

Hapishanede yazılan Öykü: DAYIMIN HIRSIZLIK HASSASİYETİ

DAYIMIN HIRSIZLIK HASSASİYETİ

Annem kardeşleriyle bir araya geldiğinde dönem dönem sohbetleri Boşnakçaya dönerdi. Sohbetlerinde Boşnakçaya karışan Türkçe kelimelerden sohbetlerinin konusunu az çok çıkarabilirdim. Sohbet konularının biri de hiç gidip görmedikleri, büyüklerinden –özellikle annelerinden- duydukları Sarayova* idi.

Halep Ezmesi

Yanılmışım, hayat çok uzun…

Garip bir durum mu var, sanmıyorum. Her zamanki Ortadoğu işte, bir yerlerde patlayan canlı cansız bombalar, geride bıraktığı onlarca parçalanmış insan bedeni, darmadağın olmuş yoksul bir pazaryeri.

Ölü sayısı 68, yazıyla altmış sekiz.

Hapishaneden gelen yeni bir öykü: YAPRAK ÇEKİMİ

YAPRAK ÇEKİMİ

Bir gün bir dağ kırlangıcı koca bir kayaya bir soru sormuş

“Gövdendeki bu yarık da nedir?”

“O yarık değil” demiş koca kaya ve devam etmiş “o benim kalbim”

“Ama ben oraya yuva yaptım” demiş şaşıran kırlangıç, kaya cevap vermiş

“İşte şimdi öğrendin yuvanın neresi olduğunu!”

Senin yuvan neresi okuyan insan, sokaktan geçen ince zayıf orta yaşlı kadının, tanıdığın insanların yuvası neresi? Tanıdıklarım yuvanız neresi? Benim yuvam neresi? Bin yıllara direnen ve kırlangıca yuva olan o koca kayam nerede?...

Yıl 1915 ve Murat ile Taki

"Size anlatmaya çalıştığım bu hikaye, Ermeni halkının, kanayan yarasının sargı bezleri üzerinde görünen küçük kan damlacıkları. Kim bilir bilmediğimiz ne kadar çok derin yaralar var! Bu insanların yaşadıkları acılara, baskılara nasıl sessiz kalabilirdik ki?"

Berrin Bostan

Kadın Kapalı Cezaevi 6.Koğuş

Tarsus-MERSİN

***

Çiçeğe Ağıt

“Zamana, duvarlara; bilinçle, yazıyla meydan okuyanlara selam olsun...

Adını kitaba veren “Çiçeğe Ağıt” öyküsü gerçeğin kadim dillerde söylenmiş şarkısıdır... Nevzat Çapkın, ömrünü cezaevinde geçiren yazı emekçilerindendir. Hapishanenin duvarlarına, zulmüne aldırmaksızın durmadan üreten bir yazardır.”

Seyit OKTAY  E Tipi Cezaevi  C-12   SİİRT

“ÇİÇEĞE AĞIT”