Kadının Asaleti

Zihinsel algısı iktidara odaklanmış erkek, topluma egemen olmadan önce hayat güzeldi. Dinlerin, felsefe ve ideolojilerin vaat ettiği cennet veya toplumsal ütopyalar o güzel hayattan feyz alıyorlardı. Demek ki analar özgürlüğü ve eşitliği daha o dönemde gerçekleştirmişlerdi. Sonra, direnen kadının dediği gibi: “Demek ki Tanrı fazla öfkelenmişti bana. Bu kız bu kadar başına buyruk olmamalı hayattan bu kadar keyif almamalı dedi herhalde. (s. 135 Tencerenin Dibi)

Sevgi Hakkında Sorgulamalar...

Bugün “sevgi” üzerine küçük bir yazı yazdım. Evet, sevgi. Beşerin en temiz, en samimi, en yüce duygusudur. İnsanı insanlaştırmada önemli bir işlev görüyor. Hiçbir şey sevgi kadar insanlaştıramaz. İnsanlık; insanlık ve insaniyet arıyorsa öncelikle karşılıklı güçlü bir sevgi ilişkisi kurmalıdır. Eğer toplumsal hayat akıl ile kurulur, sevgi ile sürdürülürse işte o zaman her şey çok güzelleşir. Toplumun tüm sorunları aşılır. Sağlıklı, huzurlu bir hale gelir. Güzel bağlar, değerler oluşur. Nitelikli ilişkiler kurulur. Ruhlar temizlenir. Paylaşımcılık, dayanışma, eşitlik, adalet gerçekleşir.

Şair Bedran Cebiroğlu Kampanyamızı mısralarıyla destekliyor

"GÖRÜLMÜŞTÜR" DAMGALI MEKTUP…



Sevgili;

Mahpusluğun ilk gününde

Ziyaretine geldim…

Amanos Dağları'ndan

Nergis, menekşe kopardım 

Özgürlük dağlarından

Defne ve reyhan

Samandağı'ndan

Yeşil biber ve zater getirdim

Tutsak yarana iyi gelir diye

Alyansımı paraya çevirdim

Sana saz aldım

Yavuklum türkümüzü

Bedran, bedran

Çalasın diye



Görüştürmediler

Soyadımız tutmuyor diye

Kapatılmanın Patolojisi - Osmanlı'dan Günümüze Hapishanenin Tarihi

Türkiye 2000 yılından bu yana, F Tipi Hapishanelerin inşasıyla beraber, hapishaneler konusunda oldukça ciddi bir yeniden inşa sürecinin içerisindedir. Açılan, kapatılan ve yeniden düzenlenen hapishaneler ile birlikte mimari olarak yapısal bir dönüşüm gerçekleştirilmekte, koğuş esasına göre inşa edilmiş hapishaneler tasfiye edilirken "oda sistemi" hakim mimari tarz haline gelmektedir. Aynı süreçte, bu yeniden inşa sürecini anlamlandırmaya yardımcı olacak iki önemli gelişme daha yaşanmaktadır. Bunlardan ilki artan kriminalizasyon süreci ikincisi ise mahpus sayısında görülen artıştır.

Küçük Güzel Buluttan Güzel Öyküye Sevgiler

KÜÇÜK GÜZEL BULUTTAN GÜZEL ÖYKÜ’YE SEVGİLER

Saat sekiz onbeş civarları. Çirkin demir kapının önünde sabırsızlıkla bekliyorum ki, gardiyanlar gelip dışarıdan üzerimize kapattıkları çirkin kapının asmalısından sürmelisine ve daha bilmem nesine değin üç-dört ayrı kilidini söküp kapıyı açsınlar da hemen havalandırmaya atayım kendimi!

Sinan Bülbül'den sarsıcı bir deneme: Melkişahlı Kadın

MELKİŞAHLI KADIN (SİNAN BÜLBÜL)

Hüzün!

Tatlı bir hüzün sarmış yüzünü.

Pürüzsüz yüzün tatlı, sevimli. İnsan bakarken huzur buluyor.

Biraz tebessüm etsen her şey daha güzel olacak, ama yüzündeki hüzün ACI PELİN suyunu içen birinin yüzüne benzer.

Acıdan hüzün yüzüne oturmuş, tebessüm ise ebediyen dualarımda yükseliyor sana doğru ve zamanla tebessüm yok oldu, vadilerde, dağların kayalıklarında kayboldu.

Gülmekten korkmak!

Nedir gülmek?

Sende benim gibi yıllardır tebessüm etmek nedir bilmedin.

“Sus” dedi hüzün!

20 Yıldır tutsak olan Seyit Oktay'dan yeni bir öykü: KATRE

KATRE

Eski zaman ahitlerinde “kadınlar bütün varlıklarıyla ağlar” diye yazıldığı için gözyaşlarına dair en güzel masalları onlar bilirdi.

Nazdar kavruk teninde açılmış asırlık hatların ellerinde yansımasını bulan kuraklığını gözlerinin bereket saçan rahşanıyla unutturuyordu. Torununu okşarken Kürdi bir ninni fısıldıyordu.

“Nene” dedi Alyel, “Bir daha anlatsana gözyaşı kardeşlerin masalını” Nazdar’ın çentikli dudakları Alyel’in alnında peygamber mührüne döndü. Sevgiydi peygamber mührü.

F Tipi Hapishanelerden Öyküler: Korkma Kimse Yok

Korkma Kimse Yok”, siyasi sebeplerle F tipi hapishanelerin, tek kişilik hücrelerinde müebbet hapse mahkûm edilmiş, 16 kişinin yazdığı öykülerden oluşan bir kitap. Kitabın editörleri Ayşegül Tözeren ve Sibel Öz arka kapak yazısında, kitabı şu cümlelerle anlatmışlar: “Bazen sadece bir kitap değildir elinizdeki. Tüm insanlık bir kitabın sayfaları arasına sıkışmış, kırk kapının ardından size bakmaktadır. Kırk kapı, kırkı da kilitli... Kilitleri kırıp kapıları açmak demektir bazen 'okumak'. O kapılar ardındaki insanlığa katılmak...

Tutsak yazar Seyit Oktay'dan KOBANÊ DESTANI

Seyit Oktay

KOBANÊ DESTANI

(Kan Güzü…)

Kan güzü, aşk güzü, azadi güzü, ceng güzü, direniş güzü hepsi eder Kobanê Güzü… Tanrım ne muhteşem direniyorlar Kobanê’de!

Gökyüzünde Kûrdi bir yağmur, ağaçlar sarı-turuncu yapraklar döküyor hiçte hüzün yok havada, kadınlı-erkekli bir direniş halayı var, alnından öpüyorlar güneşin, ne ateşten korkuyorlar ne de kızgın demirden.

“ARAMİ TABLETLERİ” VE SEYİT OKTAY

Haziran 2013’te Ar Yayınları tarafından okurlarıyla buluşan Seyit Oktay’ın "Arami Tabletleri"ni yeniden okumaya gereksinim duydum.

Seyit “Yiğit’in Destanı”nı yazarken Zümrüd-ü Anka gibi hangi duygu aralığında kanat çırptığını doğrusu bilmiyorum. Ancak dillendirdiği hikayelerde, ördüğü masallarda hakikate yakın eylediği düşte, kelime kelime, satır satır adeta günümüzü görünür kıldığı kanısındayım. Eli kanlı IŞİD çetelerinin tasvirini “Hükümran KAHHAR” tanıtmasıyla inceden inceye ilintilerken, olanı olmadan teşhir etmektedir.

Tutsak Doktor Ayhan Kavak'tan kitap tanıtım yazısı: Şekok Gölgesine Düşen İzler

"ŞEKOK GÖLGESİNE DÜŞEN İZLER"

Derler ki nesir, öykü veya roman yazanlar iyi şiir yazamaz ama şairler iyi nesir, öykü, roman yazarlar. Bu sözün gerçekliğini Şair Mehmet Sait Yalçın yani Andok hewalimin yeni çıkan öykü kitabında teyit etmek mümkün.

Yazarın 2010 yılında "Sürgün Uçurumlar Çığlığı" adlı ilk şiir kitabı yayınlandı. Aslında bir nevi “legalize oldu” demek daha doğru bir tanımlama olacak. Zira tamamlanıp da yastık altında, zindan koşullarının zorunluluğunda “bekleme” de olan nice şiir dosyaları mevcut.