10 Ekim şehitlerine

10 Ekim şehitlerine

KARA

Açılmıştır bir kere

Karanlığın kapısı

Daha da kararır

                        Ankara’nın karası

Bir sabah

Bir bulut gelsin

Bir yağmur yağsın

Güzel gözlü çocuklar

            doldursun okul sıralarını

Simitçiler bağırsın

            taze simit diye

“aşkın ayetlerini onur kavgasında yazanlar / tanıktırlar özgürlüğün tılsımına / ateşten sözler hissin an düşbazlarıdır sadece”

Şair Kerem Çiftçi, “aşkın ayetlerini onur kavgasında yazanlar / tanıktırlar özgürlüğün tılsımına / ateşten sözler hissin an düşbazlarıdır sadece” dizeleriyle girizgâh yaptığı şiirlerini annesine adıyor.

Ayhan KAVAK 2 Nolu T Tipi Hapishanesi A-17 Tarsus/MERSİN

***

 

“NAR SUYUNA BULANMIŞ DÜŞÜM”

“düşler biriktirdim sana acıdan ırak  / sitem tadında / nar suyundan iz bıraktım gözlerine / ses oldum donuk susuzluğuna / dilimde kalmasın hislerin / vedalar ferman olsa da / soluklansın / kulaklarımda “

Adı Saklı...

ADI SAKLI

düşler kitabında
bir eski fotoğraf gibi
unutulan sararan
içine düştüğüm sevda labirenti
yalnız, kör sokaklar
kim bilir hangi asi rüzgar dolanır saçlarında
ben, bu düşte sana deli, sana divane
sensizlik kıyılarında
kelamsızlık yemini etmiş bir dengbêj
uzam ve zaman
bana cellad, bana zindan
ateş mavisi gözlerini çevir gözlerime
yoksa bu düş kitabında
bir ağaç misali

dökülür tüm yapraklarım
 
***

DÜŞ-KIYAMET

DÜŞ-KIYAMET

Gözlerin düşüyor aklıma

Bir bahardır başlıyor yüreğimde

Kuşlar çoğalıyor

                        iklim başkalaşıyor

Düşler çoğalıyor

                        içim başkalaşıyor

Sonra

            Sonrası

KANLI LALE DEVRİ

KANLI LALE DEVRİ

 

Lanetli soluk bir çağ

kara peçelerin ardına saklanmış

tarih öncesi

kehanetlerden bir sahne

narsist ve ukala et yığınları

timsahlar besliyorlar göz çukurlarında

 

Lanetli soluk bir çağ

çığırtkan kara delikler gibi

yutuyor her şeyi

kendi döllerini bile

gözbebeklerinde yeşil kağıt parçaları

ve

kısır bırakılmış kadınlar

iğdiş edilmiş erkekler doğuruyor

tempo tutuyor alkışlar eşliğinde

kindar tanrılar soyu

 

Tokat hapishanesinde yazılan bir öykü: EKMEK KUTSALDIR

 

                Henüz küçük bir çocukken Annem Cennet’ten öğrendiğim ilk derslerden biri: “Eğer yerde bir parça veya kırıntı olsa dahi ekmek görürsen mutlaka kaldır, öp, başının üstüne koy, sonra da yüksek bir yere bırak”tı. İkinci ders ise: “Asla üstüne basıp ezme ekmeği günahtır, öyle yaparsan ekmek ağlar. ” Böylece benim için ilk kutsallıklardan biri ekmek oldu.

İnfazı yakılan tutsaklardan Fecriye Benek'ten yeni bir öykü: "ÖYLE ÇOCUK SİLÜETLİ OLDUĞUMA BAKMAYIN!"

ÖYLE ÇOCUK SİLÜETLİ OLDUĞUMA BAKMAYIN!

Belki kayda alınmamış bir adres gibi, hafızanızdan silinmiştir yaşadıklarımız!.. Ama yakıcı bir dirilikte bende duran o gerçeğin arşivinden sesleniyorum sesimi duyurmak için.

Bunun için yaşımdan büyük sözler söyleyeceğim!..

MEHMUDO DEZAWO

 

Koi Spi’de (Akdağ) minnacık bulut görünse, aralarında Murat Nehri’nin aktığı karşı yakadaki Metan Dağları’nın zirvelerinde yağmur yağardı. Kaç zamandır, bulutların yoğunluğu arttığından, adeta gök yarılmış Metan’ın üzerine yağmur boşaltıyordu, olanca şiddetiyle. Gök gürlemelerine bir de ürkütücü sesler çıkarıp yatağından taşmış Murat’ın hırçın akışı karışıyordu.

Bolu hapishanesinde yazılan bir şiir: ADI SAKLI

ADI SAKLI

Gel.

Gir ömrüme sorgusuz sualsiz

Gel

Gir düşlerime hesapsız kitapsız

Yeter ki

Dokunma yar sol yanıma

Çünkü hala kavgam var yarınla

 

Akıt ağulu sözlerini içime

Kır senden ne kaldıysa geriye

Yeter ki

Dokunma yar sol yanıma

Çünkü hala sızı var orada.

 

Al,

Senin olsun bu hüzünlü gülüşlerim

Al

Senin olsun çocuksu bakışlarım

Yeter ki

Dokunma yar sol yanıma

Çünkü hala öfkem saklı yarına

 

Yak

30 yıldır tutsak olan Resul Baltacı'dan gelen şiir

GÖK YÜZÜN

Gök yüzün gülüyor

Ey hasretim

Işık dalgaların

Irmakların öpüyor

Nazik kollarında

 

Acı içinde kanayan

Kalbin nur aşkına gebe

Kent, orman ve zozanların

Saçların isyan halinde

 

Dağ gölgelerinde

Uyanan şahin ve kartal

Yürekli çocukların

Müjdeden müjdeye

Koşuyorlar…

 

Bakışların gün gibi

parlıyor yıldızlı gülüşümüz

Derin vadilerden gelen sesin

Durmadan söylenen türkü bana

 

Her ezgilerin bal tadında

Musa Altun'un hapishanede hazırladığı sözlük: Ferhenga

İÇERDE SÖZLÜK ÇALIŞMASI

Sözlükler bizi kelimelerin sihirli dünyasına çeken kapsamlı çalışmalardır. Zor ve meşakkatli bir sürecin sonunda gün yüzüne çıkarlar. Hemen hemen tüm sözlük çalışması yapan kurum ve bağımsız şahısların hemfikir olduğu bir gerçektir bu sürecin zorluğu. Hele hele bunu Kürtçe gibi bir dil için söylemeye kalkarsak bu zorluk iki-üç kat daha fazla öne çıkıyor dersek yerinde olur.

EBEM KUŞAĞI

 

Geceyi pusatlayanlar

Ellerinde taşıdıkları

Meşale olmuş yürekleriyle

Geliyorlar.

İsteyene

Bir tutam ateş

Bir çakım ışık

Bir dünya aşk

sunuyorlar

Canlarını verdikleri gibi.

Geceyle pusatlananlar

Yıldız yalımından yaldızlarla

Yol almaktalar

Alınları açık

Ufka kitlenmiş bakışlarla

Yağmur altındalar

Göğün ışıkları

Göz bebeklerinde yanana değin.

Sonrası rengarenk ebemkuşağı…

AYHAN KAVAK

HAPİSHANEDE

Hapishanede,

beton duvarlar, demir kapı

ve demir parmaklıklar olabilir

seni kuşatan;

 

ama unutma!

pencerenin önünde,

üstelik bir poşetin içinde,

boy verebilir yeşil bir soğan.

 

Topraktan biter gibi,

güneşe güler gibi,

açıp yapraklarını, hayatı kucaklar gibi,

betonda da boy verebilir

çayır çimen ve bir papatya.

 

Gagalarında renk renk çiçeklerle,

Sabah akşam dillerinde türkülerle

senin pencereni,

her yıl yuvaya dönüştürebilir

BÜNYAN HAPİSHANESİNDE YAZILAN İKİ ŞİİR: BEN BİR EZİDİYİM - BARIŞ YEMİNLERİ YAZARIM

29.12.2021

BEN BİR EZİDİYİM

Ezidiyim,

Şengalde bir dilin çığlığıyım

Katile haykırış savuran,

bir kadının çocuğuyum.

Göçüm, yabancı şaşkın insanlara.

İnancım vatanımdan uzak,

bir savaşta parçalanıyor.

 

İnsanlık önünde,

kadınlara ölümden beter pazar kurulmuş.

Çocukların tenlerine yapışan

ana göz yaşı var,

Kaynıyor yer gök sinemde.

 

Dünyanın bir filmi değilim,

Kirli eller altında esaretim dünyaya.

Cesetler üstünde uykuluyum,

Duvar Yazısı, Edebiyat Kayıntısı II

(Önceki Bölüm: Duvar Yazısı, Edebiyat Kayıntısı I)

Madde 11: Don Kişot’un yazılmasından çok sonra, M.S. 1650’lere doğru edebiyat, güzel yazı yazma anlamında kullanılageldi. Belagatı kuvvetli imgesel yazılar dominant hale geldi. Neticede edebiyat dilin biçimselliği ve verili sosyal aura içerisinde kalınmış yazımsal kompozisyonlar olarak algılandı. Bu durum 17. yüzyılın sonunda etkisini kaybetse de sanat ve edebiyatta damgasını vuran klasik değerler olacaktı.

Tek kişilik hücrede yazılan bir kitap: Felsefe Nedir, Ne Değildir?

28 Yıldır hapishanede olan, tek kişilik hücrede tutulan, 10 yıldır Ümüş Eylül adlı hapishane dergisinin editörlüğünü yapan Hasan Şahingöz'ün yeni kitabı yayınlandı. 

Künye: Hasan Şahingöz, Felsefe nedir, ne değildir?, Kora yayınları, İstanbul, Aralık 2021. 

İletişim: 

Hasan Şahingöz

1 No'lu F Tipi Hapishane

Tekirdağ

Bolu Hapishanesinde kalan Zana Mazak'tan şiirler

BAZEN

Bazen öyle bir acır ki için

ne yapacağını bilemezsin

bir yanın volkan gibi patlamak ister,

öbür yanın yedi kat yeryüzü olup

üstüne çöker

***

TELAŞE

Su gibi akıp gidiyor zaman

bir deli küheylan gibi koşuyoruz ardından

hep bir telaş hep bir karmaşa

ne kendimizden bir şey anlıyoruz

ne hayattan

***

SEVMEK

Peygamber sözüdür bu,

aynı zamanda Allah’ın emri

“Benim sizi sevdiğim gibi

siz de birbirinizi sevin”*

*Hz. İsa

***

DOST

"Hapishanelerdeki gerçek yazarlar onlardır ve maalesef çok az biliniyor, çok az okunuyorlar."

"Ayhan Kavak ve Adil Okay’ın birlikte hazırladıkları “Firari Yazılar” adlı bir kitap var. Bu kitaptan, hapishanedeki yazarlara dair kapsamlı bilgilere ulaşabilirsiniz, tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar."

Selahattin Demirtaş. Edirne F Tipi Hapishanesi

***

"Herkesin kendi renginde yaşadığı bir dünya dileğiyle yeni yılınızı kutluyorum..."

06.12.2021

Sersal Piroz be!

Bakarsın bir sabah

Büyüğü “devlet dersinde öldürüldü”

Küçüğü aile dersinde

Ortancası örgütten bir ömürdür

                        cezaevinde

boyuna sırıtıyor yetkili çakallar

dağ dağ büyüyor öfkeler

olmaz değil, bakarsın bir sabah

deli bir çığ kopar her yandan

bütün hırsızlar altında kalır

emek, irade, ömür hırsızları

sevinç, ümit, anlam hırsızları

Mehmet Salih Erol'un cezaevinde yazdığı ve Abdullah Duran öykü yarışmasında ödül alan öyküsü...

AĞIRLAŞTIRILMIŞ GECE

Sancılar içinde uyanıp gözlerini açtığında, başını yastıktan zorlanarak kaldırıp etrafa bakındı. İçinden bağırmak geçti ama aniden buna engel olması gerektiğini fark etti. Üzerinde son birkaç gündür onu iyice yormaya başlayan bir ağırlık...

Koca bir çığın altında gibi hissediyordu. Gözü her kapandığında Gabus cini sanki boğazına çöküp onu nefessiz bırakıyor, ‘nefes alamıyorum’ diye çırpınıp avazı çıktığı kadar bağırmak istese de yalnızlığın soğukluğuyla birleşen Gabus’un delikli elleri buna izin vermiyordu.

Bünyan Hapishanesinden gelen bir öykü

“O” Binbir türlü belirsizliğin aklımın içinde hareket etmesine ve gölgelerin yüzüme düşüyor olmasına rağmen hafifçe gülümsüyorum. Engel olamadığım bu gülümseme yüzünden keskin bir suçluluk duygusu hissediyorum. Aslında gülmek, içinde bulunduğum durumu göz önüne alırsam; yapabileceğim en son şeydir. Çünkü topraklarımızdan atılmıştık, açtık, hastalıklarla boğuşuyorduk, sevdiklerimizi bıraktık arkamızda ve çok da ölü…

"Firari Yazılar - İçerideki Yazarlarla Söyleşiler" Çok Yakında Yayınlanıyor

Görülmüştür Kolektifi'nden Adil Okay ile tutsak doktor Ayhan Kavak'ın bir yıldır süren çalışması - Gültan Kışanak'ın, Leyla Atabay'ın, Selahattin Demirtaş'ın ve 38 mahpus yazar ve şairin katkısıyla- nihayet sonuçlandı. Firari yazılar adlı kitap klaros yayınlarından çıkıyor.

İletişim: [email protected] veya [email protected]

***

Arka kapaktan bir bölüm:

DELİ GÜCÜ

 

            Yatakta uzanmış okuduğu kitaba ilk sayfasından itibaren hayran olmuştu. Satırlardaki malzemeden çalınmamış, hatta daha cömert olunamayacağını kanıtlamak istercesine kullanılan küfürler çok hoşuna gitmişti. O da dolmuştu son limitine kadar. Kitaptaki kahraman rahatlığını kıskanarak arkadaşlarına, selam verene-vermeyene, alana-almayana, herkese sövmek istiyordu. “Ne küfrediyorsun” diyene tüm literatürdekileri sıralamak ve “daha ister misin” der gibi sırıtmak ne güzel olurdu.

Ekmeğin Bedeli

Buğday ve suydu

Şimdiye dek ekmek

Oysa kaç kurşun sıkıldı,

Kan bulaştı

Ona ulaşmak isteyen çocuklara

En şanslısı sıcacık, mis kokusuyla

Isırırken koca koca

Berkin koşarak, kahkahalarıyla

İçinden geçti.

Arkasından iki fırıncı arkadaşı

Buğday ve suyu bulaştıracakken

Ekmek daha da ağırlaştı.

Gözyaşları, ağıtlar

Kurşunlara ve kana karıştı.

Cizre’nin sokaklarında

Vurulurken çocuklar

Ekmek

Buğday ve su olmayı

Çoktan bıraktı.

Geriye, yüreklerde geçmeyen acılar

UMUT ÇIĞLIĞI

Saat kör geceyi vururken,

Hüzünlü bir şarkı yuvalanır dilden öteye.

Açılır şimdi mazilerin vanası aheste aheste.

Ne kadar güzeldi dağların eteğinde dinlediğim kaval sesi.

Ovaların yeşilimsi halısında, kokladığım papatyalar,

Peki ya ay ışığında koştuğum sokaklar

Arşı yaran körpe türkülerim…

Katre katre dökülür suskun gözlere

Özlem nedir? Sıla nedir? Hasret nedir?

Zindan kördür, gecesini şiir aydınlatır

Dökülür işte birkaç dert u cefa

Ne yazık ki işitmez zebani duvarlar

Ağlar dururum. Bu bir itiraf olsun